Auto-Created-3
31 Ekim 2019 ( 2039 izlenme )
Reklamlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yerlileşmeye gizli bir engel var

Son dakika: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda konuştu. Erdoğan, "Sağlıkta yerlileşmeye gizli bir engel var. Yapılan tüm engellemeleri yakından takip altına alacağız." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda konuştu. Sağlıkta yerlileşme konusunda ciddi engellemelerle karşılaştıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yapılan tüm engellemeleri yakından takip altına alacağız." dedi.

"Ülkemiz, Allah'ın insanlara verdiği nimet bulma, ortaya çıkarma ve faydaya dönüştürme çabası olarak kabul ettiğim biyoteknoloji araştırmalarında da en üst sıralarda yer almalıdır." diyen Erdoğan, "Bunun için gereken her türlü çabayı göstermekte her türlü desteği vermekte kararlıyız." ifadesini kullandı.

"YERLİLEŞMEYE GİZLİ BİR ENGEL VAR"
Sağlık çalışanlarının sayısını 378 binden 1 milyon 24 bine ulaştırdıklarını belirten Erdoğan, "Sağlık reformunun ilk adımını attığımızda bizi caydırmaya çalışanlar vardı. İlaçaşı ve cihaz üretimimizin tüm aşamalarını yerli hale getirmekte kararlıyız." dedi. Yerlileşmeye karşı gizli bir engel olduğunu söyleyen Erdoğan, "Yapılan tüm engellemeleri yakından takip altına alacağız." dedi.

Erdoğan konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"TÜRKİYE'Yİ SAĞLIK ALANINDA ÇEKİM MERKEZİ HALİNE DÖNÜŞTÜRDÜK"
Sağlıkta gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşümde tek gayemiz vardı o da milletimize sağlık hizmetini en makul maliyetle sunabilmekti. Hedeflediğimiz düzeyde ve en makul maliyetle sağlık hizmeti vermeyi başardık. Bu hizmeti sadece kendi vatandaşlarımızla sunmakla kalmadık, ülkemizi sağlık alanında çekim merkezi haline dönüştürdük.

"NİYET HALİS OLUNCA AKIBETTE HAYIR OLUR"
Obama bizim ülkemizdeki sağlık reformunu gerçekleştirmeye çalıştı ama başaramadı. Şunu söyleyeyim, niyet halis olunca akıbette hayır olur. Hep birlikte hareket edersek her meselemiz gibi sağlıktaki sıkıntılarımızın üstesinden kolayca geleceğimiz açıktır.

Rabbimiz dermansız dert vermez. Önemli olan bu derdin dermanının nerede olduğunu bulabilmektir. Bu topraklarda, kadim zamanlardan bu yana sağlık ve tıp konusunda çok farklı ciddi çalışmalar yürütülmüştür. İnsanın sağlığının nasıl bozulduğuna ve nasıl tedavi edileceğine ilişkin, bugün hala karşılığı olan başarılı eserler bırakılmıştır. İbni Sina yüzyıllarca önce özellikle anatomiye ilişkin olarak çağının çok ötesinde çalışmalar yapmıştır. Aynı şekilde Farabi'den ElRazi'ye, Şerafettin Sabuncuoğlu'ndan İbn Nefis'e kadar pek çok abide isim, eserleriyle çığırlar açmışlardır. Bunun yanında, coğrafyamızın her köşesinde farklı versiyonlarıyla anlatılan bir Lokman Hekim hikâyesi vardır. Bu efsanenin özünde, insanın ölümsüzlük formülünü bulma konusundaki çabası yatar. Aradan geçen binlerce yılda ölüme çare bulunamadı.Ama tıp ve ilaç biliminin gayretleri ile insanların ortalama hayat süresi oldukça uzadı.

Kimi Afrika ve Güney Asya ülkelerinde hala 50 yaşın altında hayat süreleri elbette mevcut. Bununla birlikte, dünya ortalamasında bu rakam erkeklerde 70'i, kadınlarda ise 74'ü buldu. Hatta Japonya ve İsviçre gibi kimi ülkelerde ortalama hayat süresi 84'e kadar çıktı. Buna karşılık, mesela Suriye gibi büyük yıkımlara uğrayan bir ülkede ortalama hayat süresi 73'ten 63'e geriledi.

Bugün 7,5 milyarı bulan bir dünya nüfusuna sahibiz. Karşımızdaki fotoğraf bize, ortalama ömür uzamakla birlikte, sağlık başta olmak üzere çeşitli alanlarda ciddi çarpıklıkların da büyüdüğüne işaret ediyor. Bir tarafta yüz milyonlarca insan açlıktan ölme tehdidiyle karşı karşıya… Diğer tarafta ise obezitenin önemli bir sağlık sorunu haline dönüştüğü yerler var. Bu çarpıklığın üzerinde hepimizin uzun uzun düşünmesi gerekiyor. Aynı şekilde, silahlanmaya harcanan paranın sadece bir kısmıyla, dünyada ne aç, ne de temiz su sıkıntısı çeken kimsenin kalmayacağı gerçeğini de dikkate almalıyız.

"DÜNYAMIZIN GELECEĞİ İÇİN EN BÜYÜK TEHDİTLERDEN BİRİ"
Günümüzde dev bir ekonomi haline dönüşen sağlık endüstrisinin, sadece bu maliyeti karşılayabilen ülkelere ve toplumlara çalışıyor olması da ayrı bir sorundur. Bu tür çarpıklıkların yol açtığı sosyal, siyasi, ekonomik kırılmaları dünyamızın geleceği için en büyük tehditlerden biri olarak görüyoruz. Birleşmiş Milletlerin daha adil, daha hakkaniyetli ve daha etkin bir yapıya kavuşturulması yönündeki çağrımızın sebeplerinden biri de işte budur. İnsanların ve toplumların daha adil bir gelecek konusundaki ümitlerini canlı tutmak hepimizin görevidir. Tabii ki bu mesele bilim adamlarından önce siyasetçilerin sorumluluk alanına girer. Ama unutulmamalıdır ki, siyasetçilere de bilim adamları yol gösterir. Sizlerin çalışmalarının ışığında, hep birlikte dünyamızı daha yaşanabilir hale getireceğimize inanıyorum.

"SIĞINMACILARA İLAÇLARI ÜCRETSİZ VERİYORUZ"
Türkiye, hem kendi toprakları içinde, hem de bölgesinde ve dünyada yaşanan hadiselere daima insan merkezli yaklaşan bir ülkedir. Bugün ülkemizde kahir ekseriyeti Suriyeli olmak üzere, yaklaşık 4 milyon sığınmacı hayatını sürdürüyor. Bu büyüklükte bir sığınmacı topluluğuna, sadece gönüllü kuruluşlar eliyle sağlık hizmeti verilebilmesi mümkün değildir. Kurduğumuz sistem sayesinde ülkemizdeki sığınmacıların hepsi de, tüm şehirlerimizdeki sağlık kurumlarından, vatandaşlarımızla aynı şartlarda hizmet alabiliyor.

Aynı şekilde ilaçları da kendilerine ücretsiz olarak veriliyor. Dünyada böyle bir hizmeti verebilen başka bir ülke yoktur. Üstelik bu hizmet sadece sağlıkla da sınırlı değildir. Gıdadan barınmaya, eğitimden istihdama kadar her konuda ülkemizdeki sığınmacıları insani şartlarda yaşatmanın gayreti içindeyiz. Biz bu hizmetleri, paramız çok olduğu veya mecbur olduğumuz için veriyor değiliz. Tam tersine, gelir bakımından bizden katbekat ileride olan ülkelerin sığınmacıları nasıl bir sefalete mahkûm ettiğini sizler de görüyorsunuzdur. Kimse bizi sınırlarımızı bu mağdurlara açmaya da zorlamamıştır.

"GÜVENLİ BÖLGELER, BUGÜN ÜLKEDEKİ EN HUZURLU VE YAŞANABİLİR YERLERDİR"
Tarihimizden ve kültürümüzden tevarüs ettiğimiz hasletlerimizin gereği olarak biz bu insani duruşu gösterdik, göstermeyi sürdürüyoruz. Asıl üzüntü verici olan ise, bu mücadelemizde büyük ölçüde tek başına bırakılmamızdır. Suriye krizi boyunca, neredeyse attığımız her adımda yalnız bırakıldık. Uzun uğraşlar ve fedakârlıklar neticesinde Suriye'de oluşturduğumuz güvenli bölgeler, bugün ülkedeki en huzurlu ve yaşanabilir yerlerdir.

Son olarak, Barış Pınarı Harekâtı ile Suriyeli kardeşlerimize huzur kalple geri dönecekleri yeni alanlar kazandırdık. Yıllardır milyonlarca sığınmacıyı topraklarımızda barındırmak için 40 milyar dolara yakın harcama yaptık. Buna karşılık uluslararası toplumdan aldığımız destek, Avrupa Birliği'nden gelenler dahil, yaklaşık 3 milyar Euro'da kaldı. "Bir damla petrolü bir damla kandan daha değerli" kabul eden zihniyetin gözü, Suriye'de ve dünyanın her yerinde kendi çıkarından başka bir şey görmüyor. Biz ise etrafımıza baktığımızda sadece insan görüyoruz, sadece can görüyoruz, sadece hayat görüyoruz. Diğerleriyle en büyük farkımız işte budur.

"TÜRKİYE'NİN GAYRETLERİNE YÖNELİK ÇİFTE STANDART UYGULANIYOR"
Suriye'nin petrol bölgelerini paylaşmak için yarışanlar, Türkiye'nin insani amaçlı girişimlerini engellemek için de her türlü baskıyı yapıyor. Son 8 yıldır Suriyeli sığınmacılar için sınırlarına dikenli tel örgü çekmekten başka hiçbir iş yapmayanlar, maalesef bugün de sığınmacıların vatan hasretini dindirecek çabalara mani oluyor. Türkiye'nin gayretlerine yönelik sergilenen çifte standardın takdirini sizlere bırakıyorum.

Sizler, 4 milyonu aşkın insana sadece sağlık hizmeti vermenin nasıl bir mali yüke karşılık geldiğini en iyi bilen kişilersiniz. Türkiye olarak bunun yanında, sınırlarımız dışındaki 3 milyon kişiye de hayatlarını sürdürebilmeleri için destek sağlıyoruz. Biz tüm bu hizmetleri, herhangi bir beklentiyle değil, insani ve ahlaki sorumluluklarımızın gereği olarak yaptık. Kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan, sınırlarımız içinde ve dışında bu hizmetleri vermeyi, mazlumların ve mağdurların ümit kapısı olmayı sürdüreceğiz. Böylece, sadece kendi sorumluluklarımızı yerine getirmekle kalmayıp, aynı zamanda tüm insanlığın da onurunu kurtarmış olacağımıza inanıyoruz.

Bu duygularla bir kez daha 6'ncı Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nın hayırlara vesile olmasını diliyor, katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Ödüllerini takdim edeceğimiz bilim insanlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum.

PAKİSTAN HALKINA BAŞSAĞLIĞI MESAJI
Sözlerime son vermeden önce Pakistan'da meydana gelen tren yangınında hayatlarını kaybeden 65 kardeşimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ülkem, milletim ve şahsım adına, dost ve kardeş Pakistan halkına başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Rabbime, tüm insanlığı bu tür kazalardan, afetlerden, musibetlerden korusun diye dua ediyorum.

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

AKP'den Saray ittifakını karıştıracak hamle! Türkiye Kıbrıs'a neden SİHA gönderdi 23 Nisan saat 21.00'de Erdoğan canlı yayında Açıklamasında ilk sinyali verdi