Efendim, "tartışma" programını, Cumhur ve Millet İttifakları adına Mahir Ünal (Ki sevdiğim yakın ahbabımdır.


Kültür Bakanı iken harikaydı. Parti sözcüsü olunca havaya uydu, sertleşti ki, ona yakışmıyor bu üslup) ve Engin Altay planlamışlar. Oturup yayının tüm akışını yapmışlar. "İki tarafa da aynisoru, 3 dakika cevap süresi" falan filan. Fikir birliğiyle İsmail'i sunucu seçmişler.


Sonra üçü buluşmuş. Taraflar İsmail'e, tartışmanın nasıl yapılacağını tüm ayrıntıları ile anlatıp "Şimdi git bu ortak planladığımız yayın düzeni ve protokolünü, iki adaya ve danışmanlarına tüm ayrıntıları ile anlat" demişler.


O da gitmiş anlatmış..
Nagehan Alçı'nın sosyal medyada yer alan (Yani ben öyle anladım) "İsmail Küçükkaya'nın yayın öncesi İmamoğlu ile buluştuğunu duydum" iddiasının iç yüzü buymuş.


Nagehan da, Didem Arslan'ın yönettiği yayında, yorumcu.. Cevaptan tatmin oldu.. "Keşke bu yayını, tartışma programına götüren yolu açan Didem yönetseydi" dedi.
"En azından İsmail, Didem'i de yanına alıp eş sunuculuk yapsaydı. Kadın Erkek eşitliğiadına" deyince Didem şiddetle isyan etti. "Kadın olarak değil, bunca yıllık bir televizyoncu ve gazeteci olarak" diye adeta tersledi Nagehan'ı.


Araya bitmez tükenmez reklamlar girip, yayın piç olunca, kapattım, bıraktım..
Ama süreç içinde sezdiğim, Didem, işin İsmail'e verilmesinden üzgün sanki.
Bilmem biraz da kıskançlık mı var?.


Lafa "Ben olsam, öyle koşullu, protokollü yayını yönetmeyi kabul etmezdim" diye başlaması ne algısı yarattı acaba izleyenlerde..


Ardından yayına olayı izah etmek için bağlanan İsmail'i adeta zor durumda bırakmak için müdahalelerde bulundu sanki Didem.. Programdaki konuşmacılara değil, İsmail'e cevap vermek, onu yalanlamak için, cevapçının cevapçısını bağlattı, bakar mısınız?. Reklamlar da dahil olunca, oturuma katılan konuklar nerdeyse bir saat konuşmadan beklediler. Bekletti Didem ve bu aradaki tüm konuşmalar "İsmail yalan söylüyor" algısı yarattı.


O konuklar o ekranda görünmek uğruna o zilleti nasıl kabul ettiler, bilmem.
Dedim ya, ben ekran başında bile tahammül edemedim.
Seyircili programlarda, para ile toplanmış profesyonel seyirciler olur hani, bunlar da profesyonel yorumcu herhalde..


Neyse, tatsız tutsuz bir yayındı ama, İsmail olayın iç yüzünü anlattı hiç değilse..
Ama dinleyen kim?. Bu ülkede herkes istediğine, tuttuğu tarafa göre inanıyor hale gelmiş..


Şimdi dün sabah bizde Mahmut Övür kardeşimin yazısı vardı. Bomba haber olduğu için birinci sayfadan verilmiş..


Öyle bomba ki, fotoğraflarla belgelenmiş. İsmail Küçükkaya yayından önce Taksim'deki o ünlü gökdelen otele giriyor. İmamoğlu ile konuşuyor ve çıkıyor, görüyorsunuz.


Mahmut'un yazısının manşeti "O otelde ne konuştunuz?." O otele, ne zaman, niçin gittiğini de, ne konuştuğunu da İsmail bir gece evvel televizyonda anlattı ve bastıra bastıra, on kez tekrar ederek "İki tarafla da konuşmamı tarafların sözcüleri Mahir Ünal ve Engin Altay benden istediler. 'Yaptığımız protokolü ve yayın akışını anlat' dediler.


Ben de görüştüm, dedi" Mahmut!. Ve ne Ünal'dan ne de Altay'dan tekzip de gelmedi.
Sevgili Mahmut..


Şimdi diyelim sen, Ekrem İmamoğlu'na gizli bir soru kağıdı vermek istiyorsun. Bunun için adamın basın toplantısı yaptığı, yani ortalığın gazeteci, televizyoncu ve kameraman kaynadığı otele mi dalarsın, Malkoçoğlu gibi.. Yoksa o soru kağıdını kimsenin ruhunun duymayacağı bir şekilde iletme yolunu mu bulursun?.


Bunca yıllık gazeteci (Ki beş yılı Genel Yayın Müdürlüğüdür) bunca yıldır en çok izlenen haber bültenlerinden birinin sunucusu, yani o otelin yanında oturan boyacının bile tanıdığı biri olarak, bu işi gazeteci kaynayan yerde "Gizleyeceğini sanarak" yapacak kadar gerzek mi, meslektaşımız, Sevgili Mahmut?.

Baştan ben de kızmıştım, sunuculuk teklifini geri çeviren Uğur'a.. Ama dedim ya!. "Hayır" derken yerden göğe haklıymış, meğer!