Alman Sosyal Demokratların lideri Olaf Scholz'un başbakanlığındaki yeni Alman hükümeti için Türkiye ile ilişkiler bu yılın en zorlu dış politika başlıklarından birini oluşturuyor. Türkiye’yi zorlu ama zorunlu bir muhatap olarak gören yeni Alman hükümetinin önünde bir dizi başlık bulunuyor.
Almanya’nın resmi yayın organı DW Türkçe’den Değer Akal’ın analizinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atacağı adımların ilişkilerde belirleyici rol oynayacağı kaydedildi.
“Türkiye'de demokrasi alanındaki gerilemenin sürmesi, Ankara ile Berlin arasında siyasi bir çok konuda görüş ayrılıklarının devam etmesi, ilişkilerin zorlu geçeceğinin işaretleri olarak görülüyor” ifadelerinin yer aldığı analizde şunlar kaydedildi:
“Almanya'nın yeni başbakanı Olaf Scholz'un, göreve gelmesinin ardından, tıpkı ABD Başkanı Joe Biden gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik mesafeli ve ihtiyatlı bir tutum takınması dikkat çekiyor.
Bu yaklaşımda, AB ve ABD'nin Türkiye politikalarında ortak bir tutum belirlemiş olmaları, tarafların Erdoğan ile yeni krizler yaşanmasına yol açabilecek angajmanlardan kaçınmalarının etkili olduğu belirtiliyor. Yeni yaklaşımın ana eksenini, Türkiye'nin rotasını yenide Batı İttifakı'na, demokratik hukuk devletine çevirmesi oluşturuyor.
Geçen sene 15 Haziran'da ABABD liderler zirvesi sonrasında yapılan ortak açıklamada, bu yaklaşım şu ifadelerle özetlenmişti:
‘Biz, demokratik bir Türkiye ile işbirliğine dayanan ve her iki taraf için yararlı bir ilişki istiyoruz.’”
Erdoğan ile Scholz arasındaki ilk görüşmeye dikkat çekilen analizde, “Başbakan Olaf Scholz'un Erdoğan ile telefon görüşmesini, göreve gelmesinden 11 gün sonra yapması, üstelik aynı gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesi, dikkatlerden kaçmadı” ifadeleri yer aldı.
DW Türkçe’nin analizinde Almanya için önemli olan başlıklar sıralandı:
“Berlin'de AlmanyaTürkiye ilişkilerini yakından izleyen çevreler, iki ülkenin bazı uluslararası konularda benzer görüşleri ve endişeleri paylaştıklarını, ancak birçok konuda da görüş ayrılıklarının sürdüğünü belirterek, önümüzdeki aylarda yeni siyasi gerilimlerin yaşanabileceği konusunda endişelerini gizlemiyorlar.
Koalisyonun büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) yanısıra, hükümet ortağı Yeşiller'in de demokrasi ve insan hakları konularında büyük hassasiyet taşıması, iki partide de Türkiye kökenli siyasetçilerin ve Türkiye'yi yakından tanıyan isimlerin bulunması, Türkiye'deki iç siyasi gelişmelerin, ikili ilişkiler gündemine yansımasını da beraberinde getiriyor.
Bununla birlikte, Merkel hükümetinde olduğu gibi, Scholz hükümetinde de, Türkiye denince akla gelen ilk konuların başında, Suriyeli mülteciler bulunuyor.
2015 yılından bu yana yaklaşık 1 milyon Suriyeli sığınmacının geldiği Almanya, yeni bir istikrarsızlık ve gerilim durumunda, tekrar bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya kalmaktan endişe ediyor ve böyle bir durumu engellemek için Türkiye ile işbirliğini devam ettirmek istiyor.”
Avrupa Birliği’nin yakından takip ettiği Osman Kavala davası da Almanya ile Türkiye arasındaki sorunlardan biri olarak görülüyor:
“Yeni Alman hükümetinin dış politikada demokrasi ve insan haklarını önceliklendiren bir çizgi izleyeceğini açıklamasının ardından, bunun yansımalarının Türkiye ile ilişkilerde de görülmesi bekleniyor. Türkiye'nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulaması için birçok çağrıda bulunan Almanya, Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını istiyor.
Avrupa Konseyi, Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatmak için düğmeye basmakla birlikte, Ankara'ya Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararını uygulaması için 19 Ocak'a kadar yeni bir fırsat tanımıştı.
Bu konuda son haftalarda Avrupa ülkelerinden kamuoyuna dönük bir açıklama gelmemesi dikkat çekerken, bazı Batılı diplomatlar bu durum için "fırtına öncesi sessizlik” benzetmesini yapıyor.
AİHM kararlarına rağmen Kavala'nın serbest bırakılmaması durumunda, Türkiye yalnızca uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir ülke olarak anılmakla kalmayacak, AB ile ilişkilerde de daha derin bir kriz riski ortaya çıkacak.
Demokraside gerileme nedeniyle fiilen dondurulan Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin bu kez resmen askıya alınması da söz konusu olabilecek. AB'nin, aday ülke Türkiye'de ‘demokrasi ve hukuk devleti gibi temel değerlerin ciddi ve sürekli bir şekilde ihlali’ durumunda, bu yönde bir karar alma yetkisi bulunuyor.
Ayrıca AB'nin Küresel İnsan Hakları Yaptırım Rejimi uyarınca da, Türkiye'de AİHM kararlarının uygulanmasını engelleyen siyasi sorumlular ve yetkililer hakkında yaptırım gündeme gelebilir. Böyle bir yaptırım önerisi, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ile üye ülkeler tarafından yapılabiliyor. Yaptırım kararı ise AB Konseyi'nde oybirliği ile alınıyor.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye'yi artık Avrupa ailesi içinde değil, AB'nin komşusu olarak görmeye başlayan Almanya, işbirliğine mecbur kaldığı alanlar dışında Ankara'ya dönük soğuk bir tavır içinde bulunuyor.”
Peki, iki ülke arasındaki temaslar ne zaman başlayacak? DW Türkçe’deki analize göre,
Almanya’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından temasların başlanması bekleniyor:
“Almanya'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlanması ve yeni koalisyon hükümetinin de göreve ısınmasıyla, Berlin ile Ankara arasında temasların da, öncelikle bakanlar düzeyinde başlaması bekleniyor.
İlişkilerde önemli bir rol oynayacak isimlerden biri de, Almanya'nın yeni Dışişleri Bakanı Annalena Bearbock olacak.
Yeşiller Partisi'nin eş başkanı olan Bearbock, göreve gelmesinin hemen ardından yaptığı açıklamada, hükümetin değerler temelinde bir dış politika izleyeceğini, demokrasi ve insan hakları konularına ağırlık vereceklerin söylemişti.
Almanya'nın yeni dışişleri bakanının Türkiye konusunda izleyeceği politika, ABTürkiye mülteci mutabakatı konusunda takınacağı tavır, Doğu Akdeniz'deki gerilimler konusunda yürüteceği diplomasi, Berlin ile Ankara arasında ilişkilerin geleceğini de şekillendirecek.
Diplomatik kaynaklar, Almanya'nın Türkiye'ye yönelik politikasında yeni hükümetin yaklaşımı kadar, Türkiye'deki iç siyasi gelişmelerin ve dış politikada atılacak adımların da belirleyici olacağını vurguluyorlar.
Özellikle demokrasi ve insan hakları konularında gerilemenin sürmesi durumunda, bunun gerek ikili ilişkileri, gerekse de AB ile Türkiye arasında, Gümrük Birliği'ni güncelleme ve siyasi diyaloğu geliştirme konusundaki görüşmeleri olumsuz etkileyeceği kaydediliyor.”