Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'yeni anayasa' çıkışı tartışılmaya devam ederken Birgün Gazetesi Yazarı Güven Gürkan Öztan, Erdoğan ve Bahçeli'nin anayasanın ilk dört maddesini değiştireceği iddiasını bakın nasıl anlattı?
"Açlık ve yoksulluk kol gezerken, milyonlarca yurttaş iflas ve icra kıskacında yaşamaya mahkum edilmişken, toplumda umutsuzluk ve öfke çığ gibi büyürken iktidar belki de son kozunu oynamaya hazırlanıyor. 19 yıldır defalarca ortaya attıkları ama hiçbir zaman sonuçlandırmadıkları “sivil anayasa” tartışmasını canlandırmak istiyorlar. Erdoğan’ın “Türkiye’nin yeni anayasaya ihtiyacı var” çıkışına Bahçeli’nin hemen destek vermesi bu konunun bir süredir iktidar blokunda konuşulduğunu gösteriyor.
Soru şu, Erdoğan ve Bahçeli’nin hesabı ne? Muhalefet istikrarlı bir biçimde ekonomiden siyasete ülkenin yaşadığı tüm sorunların arkasında mevcut ucube sistemin olduğunu yüksek sesle dillendiriyor. Tek adam rejimi yerine güçlendirilmiş/iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçiş Millet İttifakı’nın seçmene vaatlerinin başında geliyor. Ve bugün geldiğimiz noktada muhalefet partileri kendi sistem önerilerini artık formüle etmiş gibi görünüyor.
Sözü edilen önerileri ortaklaştırma konusunda da bir hazırlık göze çarpıyor, liderler arasındaki trafiğin hız kazanmasının bir nedeni de bu. İktidar bloku, kendi anayasa hazırlığını dikte ettirerek muhalefetin çabalarını boşa düşürmeyi ve politik gündemi işgal etmeyi hedefliyor. Ancak tek amaçları da bu değil. Parlamenter sistemin mantığına göre hazırlanmış mevcut anayasanın tüm antidemokratik hükümlerine rağmen tek adam rejiminin işleyişini zorlaştırdığının farkındalar. Nitekim Bahçeli de yeni anayasa hazırlığına rejimin önündeki engelleri kaldırması şartıyla destek veriyor. Sorunlar ise birkaç noktada düğümleniyor. Muhalefet, partili CB’nin anayasa aykırı olduğunu sürekli bir biçimde Erdoğan’a hatırlatıyor. İktidar ise “öyleyse değiştirelim, tarafsızlık hükmünü kaldıralım” diyor. Bu tavır başlı başına iktidarın partili cumhurbaşkanı modelinden geri adım atmayacağının bir kanıtı.
İktidar için bir diğer “sorun” Anayasa Mahkemesi (AYM). Yakın dönemde iktidar ile AYM üyeleri arasında bir dizi polemik yaşandı. Hükümet AYM’nin aldığı kararları iktidara meydan okuma olarak görüyor. Berberoğlu gerekçeli kararının Meclis’e gönderilmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Daha önce AYM’nin yapısının değiştirilmesi yönünde iktidar ortaklarının yaptıkları çıkışlar yeni anayasa tartışması için bir nevi altlık işlevi gördü. İktidar bloku AYM meselesini de yeni anayasayla bir çırpıda halletmenin ve kendisi için dikensiz gül bahçesi yaratmanın peşinde. Böylece anayasal düzlemde yürütmeyi sınırlandıracak bir güç kalmayacak.
"ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ DEĞİŞECEK"
Bundan yaklaşık 4 yıl önce bir AKP milletvekili anayasanın ilk 4 maddesi değiştirilebilir demişti. Dönemin başbakanı Yıldırım ise böyle bir amaçları olmadığını söylemişti. Ama özellikle son 5 yılda değiştirilemez yazan anayasa maddelerinin birçoğu rafa kalktı. Hal böyleyken iktidarın yeni anayasa hazırlığı, cumhuriyetin temel nitelikleri olarak tarif edilen laik, sosyal, hukuk devleti kavramları üzerinde siyaset cambazlığının ilginç bir örneği olacak. Sosyal hakları sadakaya, laikliği “devlet dini himaye eder”e dönüştüren ifade ve örgütlenme haklarını tamamıyla göstermelik hale getiren bir metin hazırlanacak.
Hem Erdoğan hem de Bahçeli, yeni anayasa hazırlığını Cumhur İttifakı’nı genişletmenin bir yolu olarak görüyor. AKP ve MHP’nin yeni anayasayı Meclis’ten geçirmesi mümkün değil, bunu iktidar da biliyor. O nedenle, yeni anayasa büyük olasılıkla bir seçim vaadi şeklinde düşünülüyor ve muhalefetteki kimi unsurları da bu vaadin etrafında AKPMHP blokuna eklemlemeyi hedefliyor.
İktidarın organik aydınlarının Milli Görüş tabanına, İslamcı Kürtlere hatta Erdoğan muhalifi milliyetçilere hitap edecek bir formül üzerinde çalıştıklarını tahmin edecek kadar bu iktidarı tanıyoruz. Türkiye’nin yeni bir “yetmez ama evet” dalgasına, iktidarın değirmenine su taşıyıp sonradan “kandırıldık” diyeceklere tahammülü yok. Halkın en az yarısını “terörist”, “hain” olarak kodlayan; üniversiteden medyaya toplumsal ve siyasal alanda hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen bu iktidarın bırakın yeni anayasa yapmayı, bunu vaat edecek kadar dahi siyasi meşruiyeti olmadığını haykırmak gerekiyor. Bununla birlikte Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı olduğu ise yadsınamaz bir gerçek. Böyle bir anayasa ancak mevcut tek adam rejiminin çözülmesinden sonra, en geniş katılımı mümkün kılacak bir siyasal zihniyet ve seferberlik ile ete kemiğe bürünebilir.
Sol siyaset, tabanda örgütlenecek katılımcı bir sürecin lokomotifi olabilirse saltanat sevdalılarına, kayyım rektörlere, kayyım belediye başkanlarına, halkın sırtından geçen sermayedarlara geçit vermeyen bir düzen inşa edilebilir. Grevi yasaklanan işçinin, üniversite için direnen öğrencinin, çocuğu için ücretsiz, bilimsel, laik eğitim isteyen velinin ve daha nicesinin beklentisi de budur."
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ 2017'DE YAZMIŞ, AMAÇ 'HALİFELİK' DEMİŞTİ!
Öztan'ın bu analizinin yanısıra Bülent Serim de 2017'de referandum öncesinde Odatv'de yazdığı bir yazıda aynı konuya vurgu yapmış ve bakın neler söylemişti? " Gündemdeki anayasa değişikliğinin sonu kötü görünüyor. Çünkü sonunda yeni bir anayasa yapımı var. “Yeni Türkiye’ye yeni anayasa gerek” diyecekler. Bu sonuca neden vardığımızı açıklamadan önce bir önceki yazımı (5 Şubat 2017, Odatv) tamamlamak istiyorum. **Hani o yazıda “bu anayasa değişikliği, milletin temsilini, milletin iradesi dışında Meclis’ten alıp tek adama verdiği için millet iradesine ihanettir” demiştik ya… Bunun somut kanıtı 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki farktır. 7 Haziran seçimlerinden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlarda “Verin 400 milletvekilini başkanlık sistemini getirip işi bitirelim” demişti. Buna karşılık millet, bırakın başkanlığı getirmek için anayasayı değiştirecek çoğunluğu vermeyi, onu tek başına iktidar bile yapmamıştı. Ardından tüm anayasal kuralları zorlayarak seçimlerin yenilenmesi kararı almış ve 1 Kasım’da millet yeniden seçim sandığına gitmişti. Bu kez Cumhurbaşkanı meydanlarda başkanlık sistemini bir kez olsun ağzına almamış ve millet, onu % 49,5 oyla yeniden tek başına iktidar yapmıştı. Bu sonuçlar milletin başkanlık sistemini istemediğinin en somut kanıtıdır.
Şimdi bugünkü yazımızın konusuna gelelim. Amaçları ilk birleşik seçimden, yani 3 Kasım 2019’dan sonra yeni anayasa yapmaktır. Bunu anlamak için niyet okumaya ya da müneccim olmaya gerek yoktur. Bunu bize değişiklik metni söylemektedir. Referandumdan sonra seçim sisteminin de değiştirileceğini bir önceki yazımızda (31 Ocak 2017, Odatv) ele almıştık. Seçim sistemi neden değiştirilmek isteniyor?
Amaç, seçim barajının yanına dar (ya da daraltılmış) bölge seçim sistemini ekleyerek, ilk birleşik seçimde, Meclis’te tek başlarına yeni anayasa yapacak sayıya ulaşmaktır. Bu sayıya ulaşıldıktan sonra da hemen yeni anayasa gündeme getirilecektir.
**15 yıllık AKP iktidarı süresince Anayasa’nın değiştirilemez özellikteki ilk 4 maddesi ve bu maddelerdeki ilkelere hukuksal yönden can veren maddelerin içi boşaltılmıştır. Meclis’te kabul edilen ve referanduma sunulmak için yayımı beklenen yasayla da Anayasa’nın yarısı değiştirilmektedir. Yapılan değişiklikler, Anayasanın temeline, ruhuna, özüne ilişkin değişikliklerdir. Tüm bu değişikliklerden geri kalan maddelerin, eskilerin deyişiyle “kıymeti harbiyesi” yoktur. Yani kalan maddeler değiştirilmeseler de önemli değildir.
**Ne var ki ilk dört madde ve bağlantılı maddeler AKP ideolojisine ters düşmektedir. Bu maddeler değiştirilmezse, siyasal İslam’ın iktidar olmasının hukuksal altyapısı eksik kalacaktır. AKP/MHP ortaklığını etkilememesi için şimdilik ilk 4 maddeye ve bunlarla bağlantılı maddelere dokunulamamıştır. Bu maddelerin değişikliğini de içerecek yeni bir anayasanın 3 Kasım 2019’da yapılacak ilk birleşik seçimlerden sonra yeniden gündeme getirileceğinden kuşku duyulmamalıdır. Çünkü İslami cumhuriyetin ilanı için fiilen değiştirilen laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılması zorunludur. Eğer çıkarılmazsa, anayasayı ihlal suçu işlenmesi sürecektir. Bu hukuksal sorumluluktan da kurtulmak gerekmektedir. Anayasada,
Kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı, (başlangıç) Devletin hukuksal, sosyal, siyasal ve ekonomik düzeninin din kurallarına dayandırılamayacağı, (m.24)
Eğitimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yapılacağı, (m.42)
Gençlerin Atatürk ilke ve devrimleri ışığında yetiştirileceği, (m.58)
Diyanet İşleri Başkanlığının laiklik ilkesi esasları çerçevesinde görev yapacağı, (m.136) Belirtilmişken, anayasanın ihlali ve bundan doğan sorumluluktan kurtulmanın olanağı yoktur. İşte bu nedenle 3 Kasım 2019 seçimlerinden sonra yeni anayasa denemesi mutlaka yapılacaktır.
**Başta Meclis Başkanı tüm AKP’liler ve bürokratları gönüllerinde yatanı zaman zaman açıklamak gereği duymaktadırlar.
Hatta bir AKP’li milletvekili, bu Anayasa değişiklik görüşmeleri yapılırken Meclis Genel Kurulu’nda, MHP ile ortaklığı bozma pahasına kendini tutamamış ve ilk dört maddenin de değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Buna gerekçe olarak da, ilk dört maddenin “darbe ürünü” olduğunu ileri sürmektedirler. Bu kesinlikle yalandır. Cumhuriyetin nitelikleri Kurucu İradenin ürünüdür ve bu niteliklere, özellikle laiklik ilkesine, Cumhuriyet kurulmadan önce ve kurulduktan sonra çıkarılan tüm anayasalarda yer verilmiştir. 1921 Anayasası’nın 1. maddesinde, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazılıdır. Bu laikliğin özüdür ve tüm anayasalarımızda yer almıştır. Ayrıca; 1924 Anayasası’nın 1. maddesinde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” denildikten sonra, 2. maddesinde, Türkiye Devleti’nin “cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve devrimci” olduğu vurgulanarak, niteliklerine yer verilmiştir.
1961 Anayasası’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, “insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletidir.” 1982 Anayasası’nın yine aynı maddesine göre de, Türkiye Cumhuriyeti, “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Cumhuriyet’in, Kurucu İrade tarafından belirlenen nitelikleri anayasalara böylece yansıtılmakla kalınmamış; bu nitelikleri değiştirmek de yasaklanmıştır. 1924 Anayasası’nın 102. maddesinde, “Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddenin tadil (değişiklik) ve tağyiri (başkalama) hiçbir suretle teklif bile edilemez” denilmektedir.
1961 Anayasası’nın 9. maddesinde, “Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” kuralı yer almıştır. 1982 Anayasası’nın 4. maddesindeki kural ise şöyledir: “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” Görüldüğü gibi, Cumhuriyet’in değiştirilemez kılınan nitelikleri bize Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin emanetidir. Yukarıdakilerin dışında yeni bir anayasaya,
Kurulacak İslami cumhuriyeti kalıcı kılmak,
İslami cumhuriyetin başkanını değişmez yapmak,
Yönetimi hanedanlığa çevirmek için de gereksinim vardır. Referandumda “evet” oyu çıkması tüm bunların yolunu açacağından çok önem taşımaktadır.