Ankara'nın nabzını elinde tutan, duayen gazeteci Fehmi Koru, Sezgin Baran Korkmaz olayını analiz ederken ilginç ilişkiler ağına işaret etti. Koru, "SBK bütün bu işleri tek başına mı yapmış?" diye sorurak şu tespitlerde bulunuyor:
Günlerdir kamuoyunu meşgul eden Sezgin Baran Korkmaz (SBK) ismi ekseninde cereyan eden tartışmalar birdenbire yeni bir şekle büründü. Meğer SBK söylendiği gibi İsviçre'de değil, Kenya'daymış ve oradan ayağının tozuyla geldiği Viyana'da Avusturya makamları tarafından gözaltına alınmış… [Kenya'dayken de gözaltına alınmış galiba SBK, ama söylentiye göre Türkiye'nin büyükelçiliği devreye girerek serbest bırakılmasını sağlamış.]
"Benimle ilgili ABD'de açılmış herhangi bir soruşturma yok" iddiası da doğru değilmiş SBK'nın; Avusturya'da ABD'nin hakkında çıkardığı kırmızı bülten yüzünden yakalanmış…
Türkiye haklı olarak yargılamak üzere SBK'yı Avusturya'dan talep ediyor. Haklılık, esas burada çok ve çeşitli 'suçlar' işlediği iddiaları bulunduğu için… Avusturya'ya, "Verin, onu yargılayalım" diyen iki ülke var: ABD ve Türkiye… Hangi ülkenin talebi yerine gelecektir? İşte burada "Türkiye, yargı ve hukuk" başlıkları devreye giriyor. Günlerdir SBK etrafında neleri tartıştık biz?
Tek tek iddialara bakalım: ABD'de çeşitli usulsüzlüklerle milyonlarca dolarlık büyük bir vurgun yapmış 'Mormon çetesi'nin kara paralarının önemli bir bölümünün Türkiye'ye aktarıldığı ve SBK'nın da bu paraları ekonomik durumu zayıf olan şirketleri ele geçirmek ve tabii vurgun paralarını ülkemizde aklamak amacıyla kullanıldığını, değil mi?
Satın alınan şirketleri ihya etmemiş SBK, bazılarının fabrikalarında yangın çıkmış, bazıları satın alındıktan sonra kaderine terk edilmiş… Üzerine çökülen bir otel önemli isimlerin koruma ve kollamasını sağlama amacının aleti yapılmış… Yargıçlar, siyasiler, gazeteciler orada ağırlanmış…
Bora Air havayollarına ve Kıraça Holding ile Karsan'a da elleri uzanmış SBK'nın… Son bir tartışma vesilesiyle, SBK'nın medyaya da el attığını, bir televizyon kanalıyla da ilgilendiğini öğrenmiş olduk. Vurgunu yapan yabancıların TC vatandaşı olmalarını da iddialara göre sağlamış SBK…
İddialar çok fazla, ancak bu iddialarla ilgili pek az şeyin yapıldığı da ortada. SBK bütün bu işleri tek başına mı yapmış? Konu tartışırken birkaç isim kendiliğinden gündeme geldi; SBK yolunu bulup kaçabildiği halde onunla birlikte hareket etmiş ülkemizden isimlerle ilgili herhangi bir girişimde bulunulduğunu hatırlamıyorum.
Oysa daha ilk iddia ile birlikte yargının derhal devreye gitmesi gerekirdi. Tartışmalar sırasında adları gündeme gelen siyasiler, bürokratlar, yargı mensupları görevleri başında kalmaya devam ediyorlar. [Yakalanması ve ABD'nin kendisini talep etmesi üzerine kurumlarda bir parça kımıldanma fark ediliyor. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, ABD ve Ermenistan vatandaşı olan birine TC vatandaşlığı da verildiği iddiasının doğru olmadığını dün açıkladı. Birdenbire kokain baskınları da arttı.]
Oysa daha ilk iddiayla birlikte en başta yargı olmak üzere ilgili kurumlar harekete geçse, haklarında çeşitli yanlış icraatlar iddiası ve ithamlar bulunan kişilerle ilgili idari soruşturmalar açılsa, kamuoyunu iki aydır meşgul etmekte olan tartışmaların bu noktaya kadar gelmesi bile önlenebilirdi.
Daha da önemlisi, Avusturya'daki gözaltı sonrasında "Onu bize verin, yargılayalım" talebinde yalnızca haklı görünmez, dosyayı inceleyecekler gözünde haklı da bulunurduk.
Kamuoyu SBK'nın Rıza Zarrab'tan sonra Türkiye'yi zora sokacak ikinci bir rehine olarak ABD'nin elinde tutulacağını tartışmaya başladı. Zül değil mi bu? [ABD'de SBK hakkında savcıların kaleme aldığı iddianamede tarafların konuşmalarına yansıyan bir figür olarak 'büyükbaba' ('grandpa') diye anılan biri varmış. Bir zamanlar, SBK'den çok çok uzun yıllar önce, öyle birinden 'Ejder' diye söz edildiğini hatırlıyorum da ondan ilginç buldum.]