Hiç kimsenin aklına gelmeyen bir anda iktidar sinir uçlarını zorlayan bir eyleme imza attı dün.
İkisi HDP’li biri CHP’li üç milletvekilinin üyeliği Meclis’te yapılan oylama ile düşürüldü.
Bu en azından benim hatırladığım kadarıyla Meclis’te muhalefete hazırlanan en büyük tuzaklardan biri.
Ayrıca yapılan, bütün teamüllere aykırı olduğu gibi siyasi ahlakın da dışında.
Çünkü Meclis 45 günlük aradan sonra yeni açıldı.
Başta korona olmak üzere gündeme gelmesi gereken pek çok konu varken, belli ki AKP daha doğrusu saray için çok elzem görülen bekçiler yasası öne alındı.
Muhalefet milletvekilleri bekçi olayının arkasındaki oyunu bildikleri için iki gündür yoğun bir tartışma sürdürüyor.
Tam bu sırada başkanlığa üç milletvekilinin üyeliğinin düşürülmesi için oylama yapılması talebi getiriliyor ve bu jet hızıyla uygulanıyor.
Bunca yıllık Meclis teamüllerine göre her hafta başı partilerin Meclis başkanvekilleri ve grup başkanvekilleri iyi niyet ve gündem toplantısı yaparlar.
Bu toplantıda o haftanın gündeme alınacak konuları üzerine anlaşma sağlanır.
Muhalefet kanadından aldığım bilgilere göre hiçbir parti yetkilisinin böyle bir gündemden haberi yok, milletvekillerinin üyeliğinin düşürülmesi belli ki yukarıdan talimat olarak gelmiş.
Elbette emir saraydan gelince Meclis Başkanı’nın buna karşı çıkması mümkün değil.
Bu kişi partisi adına belki puan almış ve görevi yerine getirmiştir ama demokratik teamüllerin ağır bir darbe yediği kesin.
İkincisi, yine teamüllere göre bir milletvekili hakkında mahkumiyet kararı verilmişse, üyeliğin düşürülmesi genellikle dönem sonuna bırakılır.
Ancak AKP iktidarı boyunca özellikle “söz geçirilemeyen HDP’ye” yönelik bugüne kadar benzer işlemler yapılmıştı.
Bu kez işin içine CHP de sokulmuş oldu.
Şu gerçeği hemen belirtmeliyim.
Anlaşıldığı kadarıyla üç milletvekilinin üyeliğinin düşürülmesi konusunda yasal bir sorun pek yok.
Özellikle HDP’li milletvekilleri terör nedeniyle cezaya çarptırılmış durumdalar.
CHP milletvekilinin durumu biraz daha farklı olmakla birlikte zorlama halinde onun durumunda da aslında yasal bir engel bulunamayabilir.
Burada çiğnenen parlamentonun teamülleri, siyasi ahlak ve siyasi dengelerdir.
CHP ve HDP’nin bu ahlak dışı girişime tepki gösterecekleri elbette biliniyor.
İşte tuzak burada.
Özellikle CHP’nin feveran etmesi sağlanacak sonra ekranları kaplayan sözde hukukçuların marifeti ile CHP yasal bir olayı istismar etmekle suçlanacaktır.
Böylelikle CHP’nin itibarı düşürüldüğü gibi, konunun diğer tarafı olan HDP ile “birlik ve beraberlik” görüntüsü de alabildiğine sömürülecektir.
Bütün bunlar sarayın bir baskın seçime gitmek için alt yapı çalışmaları yaptığını göstermektedir.
Muhalefet çok sakin olmak ve oyunu bozmak zorundadır.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Koronanın vurduğu sanat da kendine gelmeye çalışıyor
Gündelik ilgi alanlarımız içinde yeterince yer almayan bir konu da koronavirüsünden yara alan sanat ve kültür ortamı.
Müzeler, sinemalar, galeriler, tiyatrolar iki buçuk ay önce sessizliğe gömüldü, hepsi kapandı.
Bu durumdan nasibini alan bir sergiyi yeniden açıldığını duyunca gezme fırsatım oldu.
Son yıllarda çoğunlukla Paris’te yaşayan ve orada sergilerini sürdüren sanatçı Fatma Tülin’in ‘Kedinin AnlamıKediden Başka’ adlı Merkür galerideki sergisi, açıldığının ertesi günü 17 Mart’ta kapanmak zorunda kalmıştı.
2018 Kasım ayında Tophanei Amire’deki kapsamlı, retrospektif sergiden sonra, İstanbul’daki bu son sergide, sanatçının artık uslubu haline gelen, yine tek bir form içinde resmin ögelerini zengin ve yoğun bir biçimde hallettiği gözlemleniyor.
“Önemli olan konu değil, onun plastik anlamda nasıl çözümlendiğidir” diyen sanatçı, “Kedi deyince resimlerde genellikle yer alan şirin, sevimli bir yan canlıdan söz etmiyorum. Hayvanları şirinleştirmek onları azımsamaktır. Karakteri, aklı ve duyarlığı olan belirli bir varlık burada gösterilen. İnsan her şeyi neden büyüklenerek kendine göre ölçümlendirir? Bir virüs karşısında işte böyle aciz kalınıveriyor” diye ekliyor.
Karşımda duran dev kedi formuna bakarken Fatma Tülin’in söylediklerindeki “ölçülendirme” meselesini düşünmeye dalıyorum.
BUNU YAZMAK GEREK
Bekçi adı altında fedai birliği kuruluyor sanki
Eskiden bekçiler vardı mahallelerimizde, bizler çocukken.
Çoğu tombul toraman, babacan tiplerdi.
Herkesin sevgilisiydiler.
Geceleri düdük çalarak sokaklarda gezerler, insanlar da evlerinde huzur içinde uyurdu, düdük sesinden rahatsız olana da hiç rastlamamıştım.
Galiba 12 Eylül’den sonra bekçilik kaldırıldı.
Çok uzun yıllar sonra AKP’nin aklına geldi bekçi konusu yine.
Ama bu kez biraz farklı.
Yeni bekçiler mahalle arasında gezip düdük çalan babacan tipler değil, boylu poslu cengaver tipli gençler artık.
İktidar şimdi bu bekçilerin yetkilerini polisle eşitleyecek bir yasa çıkarıyor.
Meclis korona günleri nedeniyle 45 gün tatil yaptıktan sonra ilk iş olarak bu konuyu gündeme aldı.
Demek iktidar için bekçilik çok önemli.
Gözlediğim kadarıyla bekçilik adı altında bir tür “fedailer birliği” oluşturuluyor.
Bu kadar telaş içinde yasa çıkarmanın başka bir izahını bulamıyorum açıkçası.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Pazar günü 65 yaş üstünde olanlar marketlere girebilecek mi?
Henüz bu hafta sonu sokağa çıkma yasağı olup olmayacağı kesin değil.
En azından ben bu yazıyı yazdığım sırada durum belli değildi.
Sağlık bakanının açıklamalarına göre artık hafta sonu sokağa çıkma yasağı yok ama belki bazı kentlerde uygulanabilirmiş.
Buna karşı 65 yaş üzerinde olanların yasağı ile ilgili bir karar değişikliği yok, yani bu grup hâlâ yasaklı.
Ancak bu pazar günü ortaya tuhaf bir durum çıkacak.
65 yaş üstü olanlar sadece pazar günleri, genele sokağa çıkma yasağı uyguladığı sırada 12.0020.00 arası dışarı çıkabiliyordu.
Tabii her yer kapalı olduğu için bu yaş grubundakiler sadece yürüyüş yapabiliyor veya banklarda oturabiliyordu.
Oysa bu pazar herkes sokakta ve 65 yaş üstü de bu kalabalığa karışacak.
Ayrıca diğer pazarların aksine bu pazar her yer gibi bütün marketler de açık olacak.
Normal günlerde kapılarındaki yazıya göre 65 yaş üstündekilerin marketlere girmesi yasak.
Peki bu pazar herkes sokakta olacağına göre marketlerde “yaş kontrolü” yapılacak mı?
Bu arada çocukların sokağa çıkma izninin olduğu çarşamba günü bir baba 13 yaşındaki kızına hediye almak için bir dükkana girmek istemiş ancak “çocukların girmesi yasak” cevabını almış.
Kızı bu duruma çok üzülmüş, çünkü ne olduğunu bile anlamamış muhtemelen.
“Bu pazar 65 yaş üstündekiler de böyle bir muameleye uğrayacak mı?” diye sormadan edemiyorum.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Atatürk maskesi fikri de çok kötü
İlk gün dikkat etmemişim.
Meclis”in açıldığı gün milletvekillerinin yüzünde kırmızı maskeler vardı.
Maskelerin Meclis başkanlığı tarafından dağıtıldığını düşünerek kendi kendime “Meclis için özel bir maske üretmişler galiba” dedim.
Sonra anladım ki meğer kırmızı maske takanlar CHP milletvekilleriymiş.
Dün Tele1’deki yayında bir gazetede “Kırmızı maske” başlığını görünce biraz dikkatli baktım, meğer maskelerin üzerinde ayyıldız ve Atatürk yazısı varmış.
Nasıl şaşırdığımı anlatamam.
Her kimin aklına geldiyse feci bir fikir.
Bunu takmak daha da feci bir şey.
Zaten sağ kesim her fırsatta CHP’yi “Atatürk maskesi arkasına gizlenmekle” suçlar.
Atatürk maskesi sanki bu algıyı toplumun beynine iyice yerleştirmek için bulunmuş müthiş bir tuzak gibi geldi bana.
CHP’liler, lütfen Atatürk maskesi takmayı bırakın.