CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bu nefretle nereye kadar gidilecek?
Son dört beş günü çok tuhaf olaylarla geçirdik.
Cuma akşamı skandalını biliyorsunuz zaten.
Herkes kendi halindeyken, gecenin 10’unda sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
İçişlerine bakan Süleyman Soylu, “İki günlük sokağa çıkma yasağının gece yarısından itibaren uygulanacağını” açıkladı.
Tabii “Bu sayın cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda alınmış bir karardır” demeyi de ihmal etmedi.
Hangi akla hizmet bilinmez, milyonlarca insana sadece iki saatlik süre bırakılmıştı. Doğal olarak paniğe kapılan insanlar açık olan marketlere, fırınlara hücum etti.
Neredeyse bir aya yakın iyi kötü bir tür karantina ortamı yaratılmış ve insanlar birbirinden uzak durmaya alışmışken, bir anda binlerce kişi, sanki halay çekiyormuşçasına dükkan önlerinde kucaklaşıverdi.
AKP’liler bile bu saçma sapan uygulamayı eleştirince, Süleyman Soylu istifa etti, sonra geri alındı, göreve devam edeceği açıklandı. Ertesi günü Bakanlar Kurulu toplantısına katılıp bir de sunumda bulundu.
Sonra AKP Genel Başkanı Erdoğan çıkıp açıklamalar yaptı.
Bazı yeni önlemleri açıkladı.
“Sütten ağızlar yandığı için” gelecek hafta sonunun sokağa çıkma yasağı erkenden açıklandı.
Tabii insan doğal olarak siyasetlerini beğenmese bile, ülke yönetiminde olanlardan böyle anlarda birleştirici, bütünleştirici sözler bekliyor.
Hakkını teslim edelim, Erdoğan da konuşmalarına başlarken birleştirici, bütünleştirici sözler söylüyor.
Sonra bir anda değişiyor.
Sanki içine başka bir şey karışmış gibi kendinden olmayan herkesten nefret eder gibi konuşmaya başlıyor.
Pazartesi de öyle oldu.
Güzel güzel önlemleri açıklarken, “Türkiye’de demokrasi, çoğulculuk sıkıntı değil, demokrasinin istismarı, ideolojik bağnazlığın gözleri kör etmesi sorunu vardır. Milletimizin moralini bozmak için gece gündüz çalışanlar, terör örgütleri, medyası, siyasi teşekkülleriyle gün gelecek fitne ve nefret çukurlarıyla boğulup gideceklerdir” deyiverdi.
Allah aşkına kimdir bunlar? Neden milletin moralini bozsunlar, neden kendi canlarını da hiçe saysınlar?
Erdoğan, eleştiriye asla tahammül edemiyor.
İyi niyetli uyarıları bile düşmanlık, hainlik olarak niteliyor.
Sonra ekliyor, “Bunlara diyorum ki, düşün artık milletin yakasından. Her darbenin, her kargaşanın, her kaosun arkasında siz vardınız. Milletin onuruna yapılan her saldırının tetikçisi sizdiniz. Artık bu devir sona erdi. Ülkemiz sadece koronavirüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır.”
Hayır, medyanın neredeyse yüzde 95’i, bizzat bu iktidar tarafından kontrol edilmese, sosyal medyanın hakimiyeti paralı ve gönüllü trollerin elinde olmasa, Erdoğan’ın sözlerinden bir anlam çıkarmaya çalışalım.
Ama elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; Hangi medyada, kimler kaostan yana yazılar yazıyor, konuşmalar yapıyor, kimler milletin onuruna karşı tetikçilik görevi üstleniyor?
Erdoğan, eğer korona sayesinde bir baskın seçime gitmek için seçim yatırımı yapmıyorsa, bu nefret kokan sözleri artık söylemesin.
İnanıyorum ki, öfkesini bir aşabilse, böyle zor günlerde gerçekten herkesin önderi olacaktır.
ÖNERİ
AKP Hükümeti’nin gönderdiği maskelerin içine peçete veya kağıt mendil koyun
Şu sıralar bir “maske sendromu” yaşıyoruz.
İktidar, sokağa çıkanların, toplu taşıma araçlarına binerken ya da alışveriş yaparken maske takmasını zorunlu kıldı biliyorsunuz.
Ama millet de “Maske nerede?” diye soruyor.
AKP Genel Başkanı, 32 milyon kişiye maskelerini almaları için kod gönderildiğini açıkladı önceki akşam.
Maskeler eczanelerden dağıtılıyor.
Eczaneye giriyorsunuz, kodunuzu söylüyorsunuz, size 5 adet maske veriyorlar.
Bu yazıyı yazdığım ana kadar gelen şikayetlere göre, maskeler kutudan çıkarılıp bir poşete konup veriliyor.
Bu kez de “Maskeler ne kadar temiz?” sorunu yaşanıyor.
Ama bunlardan da önemlisi, bu maskeler virüslere karşı kullanılan maske standartlarına uygun değil.
Çünkü iktidar, günü kurtarmak için alelacele maske imal ettiriyor.
Bu maskelerin hangi koşullarda yapıldığı, temizliğinin nasıl sağlandığı ise bilinmiyor.
Bu köşede dün AKP Hükümeti’nin dağıttığı maskelerin bir koruma sağlamadığını, “ateş testi” ile anlatmaya çalışmıştım.
Bu maskeleri alanlardan aldığım bilgiye göre, maskenin içine kağıt peçete ya da kağıt mendil konulması halinde, hem daha sağlıklı hale geliyor hem de kullanım süresi uzayabiliyor.
Çünkü gün içinde maskenin içine koyduğunuz peçeteyi değiştirerek daha uzun süre temiz kalması sağlanabiliyor.
Maske ille de hükümetin dağıttığı tür ve tipte olmak zorunda değil.
Önemli olan ağız ve burun bölgesinin kapanması ve hem sizden başkasına hem başkasından size nefes yoluyla minicik baloncukların geçmesini önlemek.
O halde evdeki tülbentlerden, başörtülerinden, fularlardan ve hatta birkaç kat kağıt mendilden bile maske yapmak mümkün.
BUNU YAZMAK GEREK
İşte bu kadar basit
Geçen haftanın son günlerinde gözler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye çevrilmişti.
Çünkü Bahçeli’nin bir rahatsızlık geçirdiği haberleri dolaşıyordu sosyal medyada.
Derken, işin boyutu büyüdü, bir sosyal medya hesabından “Bahçeli yoğun bakımda” iddiası yayıldı.
Bu iddia bir süre sonra “Bahçeli öldü” şekline bile dönüştü. MHP’lilerin buna tepkisi hayli sert oldu.
Bir yandan parti sözcüleri, bir yandan MHP’li sosyal medya kullanıcıları, bu iddiaları ortaya atanlara ağır sözlerle, hatta küfürlerle tepki gösterdiler.
Beni şaşırtan ise şu oldu; Bahçeli eğer yoğun bakımda değilse, güncel bir fotoğrafını paylaşmak herkesin ağzını kapatır. Niye bunu yapmıyorlar?
Gerçi bir fotoğraf paylaşılarak “Partide çalışıyoruz” mesajı verildi ama onun gerçekten “anın fotoğrafı” olup olmadığı belli değildi.
Soylu’nun istifa olayından sonra ise “Bahçeli’ye ait olduğu belirtilen bir açıklama” paylaşıldı. Bu da elbette kimseyi tatmin etmedi.
Pazartesi günü Bahçeli, Meclis’te ortaya çıktı.
Af kanununun (Ayıp olmasın diye infaz kanunu diyorlar) görüşülmesini, bir süre kendi yerinden izledi.
İşte olay budur aslında.
“Bize bu düşmanlığı kimlerin yaptığını biliyoruz, o hainlerden hesap sorulacak” falan gibi öfke gösterileri yerine, Bahçeli’nin sağlıklı olduğunu göstermenin en güzel yolu bu.
Daha ilk anda, sağlıkla ilgili hiçbir açıklama yapmadan, sadece “anın fotoğrafını” paylaşsalar, bu tezviratı kimse yürütemeyecekti.
İRONİ
“Türkiye’de seçmenin yüzde 65’i sağcıdır” deyip fırsatçılardan yakınmak olmaz
Medyada çok sık “korona fırsatçıları” ile ilgili haberlere rastlıyoruz.
Örneğin düne kadar sadece ilgili olanların alıp kullandığı maskeler kıymete bindi. Sonra ne oldu? Maske piyasadan bir anda çekildi, 50’lik kutu ile satılan maskelerin tanesine, kutu fiyatı istemeye başladılar.
Sokağa çıkma yasağı getirip halkın iki ayağı bir pabuca sokuldu, 1.75’lik ekmek, gece yarısı beş liradan satıldı.
Evinde oturanların talep ettikleri her türlü spor araç gerecinin fiyatına neredeyse iki kat zam yapılmış.
Sebzemeyve fiyatları fırlamış.
Listeyi uzatın uzatabileceğiniz kadar.
Herkes öfkeli, “Bu fırsatçılara meydan vermeyin” diye çığlıklar atılıyor.
İyi de kapitalizmin temel kuralı bu değil mi?
“Bir mala talep yüksek olursa fiyatı yükselir.”
Lafa gelince “Milli irade bizi seçti” diyenler, halka aslında “kapitalist ekonomik yöntemi benimsediklerini” anlatmadılar mı?
Bu milletin yüzde 65’i de “sağcılık dindarlıktır, solculuk dinsizliktir” diye düşünüp farkında olarak /olmayarak azgın kapitalizmi savunanlara oy vermedi mi?
Kapitalizm bu işte.
Fırsatını bulduğu an yapacak yapacağını.
Oyunuzu hem azgın kapitalistlere vereceksiniz hem de “Ama fırsatçılık yapıyorlar” diye ağlaşacaksınız.
Olmaz öyle şey.
ÜZÜLDÜM
Haydar Baş için kendine yakışan bir cenaze töreni bile yapılamayacak
Korona nedeniyle şu ana kadar hayatını kaybeden en ünlü isim Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş oldu.
Yakalandığı soğuk algınlığının korona ile birleşmesi sonucu dün vefat eden Haydar Baş’ı sevenler, derin üzüntülerinin yanı sıra “O’na yakışan bir cenaze töreni yapamayacağız” üzüntüsü yaşıyor.
Haydar Baş’ın ölümünü öğrenince, kendisine yakın olan bazı tanıdıklarımı başsağlığı dilemek için aradım.
Müthiş bir üzüntü içindeydiler.
Birkaç tanesi konuşurken gözyaşlarını tutamadı.
Hepsi Trabzon’a gidebilmenin çarelerini arıyorlardı.
Malum şehirler arası yolculuklar artık izne tabi.
Gerçi söz konusu ölüm olunca, bu izinler hızla veriliyor ama cenaze töreni yapmak pek mümkün değil.
Haydar Baş, Erbakan’la birlikte Milli Selamet Partisi’nde başladığı siyaset hayatını, kendi kurduğu Bağımsız Türkiye Partisi ile yürüttü.
Son yıllarda “muhafazakar Atatürkçü” tavrıyla büyük ilgi gören Haydar Baş, Atatürk’ü nasıl anladığını belirten kapsamda bir kitap da yazmıştı.