Prof. Dr. Canan Karatay, fabrikadan çıkan yiyeceklerin hastalıkları tetiklediğini belirterek, “Fabrikadan çıkan yiyecekleri yemeyin” dedi. Vücuttaki hücrelerin olumsuz dış faktörler ve yanlış beslenme sonucu bozulduğunu kaydeden Karatay, ‘Gerçek Tıbbın 10 Şifresi’nde umut vaad etti.
Prof. Dr. Canan Karatay, fabrikadan çıkan yiyeceklerin hastalıkları tetiklediğini belirterek, “Fabrikadan çıkan yiyecekleri yemeyin” dedi. Vücuttaki hücrelerin olumsuz dış faktörler ve yanlış beslenme sonucu bozulduğunu kaydeden Karatay, bazı hastalara “sizde genetik” ya da “ölene kadar bu ilacı içeceksin” denildiğini belirterek, ölümcül zannedilen hastalıkların aslında ilaçsız iyileşebilen hastalıklar olduğunu ve umudumuzu yitirmememiz gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Karatay, "Mutluluk hormonu olarak bildiğimiz serotoninin yüzde 90'ı bağırsaklarımızdaki dost bakteriler tarafından üretiliyor. Bu bağlamda lahana, karnabahar, turp, soğan, sarımsak gibi doğal prebiyotikler ve doğal ev yoğurdu, doğal fermantasyon sirke, doğal turşu, şirden mayalı peynir gibi doğal probiyotikler sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz olarak hayati önem arz ediyor. Bunun için istikbal bağırsaklardadır" ifadelerini kullandı. Kitabında genetik denilen bu hastalıkların neden kaynaklandığını ve nasıl iyileşebileceğini anlatan Karatay şunları söyledi:
“İnsülin direnci, obezite, diyabet, hipertansiyon, haşimato, depresyon, unutkanlık, kronik artrit, eklem ve kas ağrıları, polikistik over, fibrokistik meme, fibromiyalji ve kanser gibi genetik denilen pek çok hastalık genetik değildir. Bu hastalıkların sebebi, hücrelerin bozukluğundandır. Hücre dediğimiz şey, yaşa göre 3 ila 6 ayda bir yenilenir. ‘Genetiktir, iyileşmez’ ya da ‘Senin annen de şeker var, koruyucu olarak sana da bu ilacı verelim’ denilen hastalara, bu kitapla hastalıkların iyileştirilebilir olduğunu, genetik olmadığı gerçeğini açıklamak istedim”.
Tıbbın, objesi insan olan tek sanat olduğunu belirten Karatay, her hastanın kendine has kişiliği ve özelliğinin bulunduğunu söyledi. Karatay, "Doğallıklarını kaybetmiş, işlenmiş, bozulmuş, kimyasallarla boyanmış, ilaçlanmış, yapaylaştırılmış makro besinler, yani yediğimiz sağlıksız proteinler, karbonhidratlar ve trans yağlar, hücrelerin normal çalışmasını engellemeye başlayınca, vitamin ve mineraller de vücuda yeterli oranda giremiyor ya da vücutta etkili bir şekilde üretilemiyor" diye konuştu.
“Kanser ve tüm kronik dejeneratif hastalıkların iyileşmesi mümkün” "Genetik ve iyileşmez söylemi unutulmalı. İlaca mahkum olmuş, 'ölene kadar bu ilaçları içeceksin' diye beyinleri yıkanmış diyabet hastalarının ve diğer kronik dejeneratif hastalıklardan muzdarip insanların, bu hastalıkların kalıcı olarak tedavi edilebileceğini ve ilaçlardan kurtulabileceğini bilmek en insani haklarıdır.
Yani başta diyabet olmak üzere tüm kronik dejeneratif hastalıklar iyileştirilebilir. Hangi hastalıklar iyileşir diye baktığımızda, kronik inflamasyon, insülin direnci, obezite, diyabet, hipertansiyon, haşimato, depresyon, unutkanlık, kronik artrit, eklem ve kas ağrıları, polikistik over, fibrokistik meme, fibromiyalji, kanser ve tüm kronik dejeneratif hastalıkların iyileşmesi mümkün." “Cüce buğdaydan sonra hastalıklar arttı” Karatay, organizmanın temel ihtiyacı olan B, C vitaminleriyle çinko ve iyot gibi minerallerin hayati önem taşıdığını, beslenmede kristal kaya tuzunun tercih edilerek, magnezyumun öneminin göz ardı edilmemesini önererek, modern cüce buğdayın hayata girdiği günden itibaren kronik inflamasyon ve sebep olduğu kronik dejeneratif hastalıkların arttığını ve bağırsaklarda yaşanan sorunların da bu nedenle geliştiğini söyledi.