Karar yazarı Elif Çakır, AKP'nin halkı korku ve tehdit siyasetiyle yönetmeye çalıştığını yazdı.
Çakır'ın bugünkü "AK Parti kaybederse..." başlıklı yazısı şöyle:
İktidar seçimlerin zamanında yapılacağını söylüyor ancak iki yıl sonra yapılacak seçim için daha şimdiden “AK Parti kaybederse” diye başlayan propaganda konuşmaları yapmaya başladılar bile.
“AK Parti kaybederse” kartını yerli otomobilden açan AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu meramını şöyle anlatmış:
“Allah korusun AK Parti, Cumhur İttifakı kaybettiğinde TOGG yani yerli otomobilimizin başına neler geleceğini kimse tahmin edemez!” (22 Temmuz)
Muhammet Emin Akbaşoğlu AK Partili milletvekilleri içerisinde özellikle takip ettiğim isimlerden biri.
Sayın Akbaşoğlu ekonomik kriz var diyenlerin kara propaganda yaptıklarını, ülkemizde kimsenin geçim sıkıntısı çekmediğini, AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte ülkemizde asgari ücret alanların bile para biriktirdiklerini söylemiş ve şu hesabı yapmıştı:
“5 kişilik bir aileden yapacağım hesabı. Ak Parti kurulduğunda 2002 yılında asgari ücretli vatandaşımızın maaşı sabah, öğle, akşam çay simit almaya yetmiyordu. Şimdi asgari ücretlinin maaşı ne kadar, 2 iki bin yirmi lira. Koyduk kenara. Bir çay bir simit iki lira. Beş kişilik bir aile bir öğünde 10 lira. Günde 30 lira. Ayda ne yapar, 900 lira. 2020 lira eksi 900 lira ne yapar; demek ki 1120 lira cebinde kalıyor. Daha mı iyi daha mı kötü? Soruyorum matematik yaptık muhterem, şöyle kalk bakayım ayağa.” (17 Nisan 2019)
***
Sayın Akbaşoğlu’na göre muhalefet partilerinin “Merkez Bankası’nın 128 milyar doları nerede?” diye sormaları Türkiye’yi hedeflerinden uzaklaştırmaya dönük, temeli olmayan bir yalan ve algı operasyonuydu:
“CHP ve İYİ Parti’nin dile getirdiği 128 milyar dolar söylemi, temeli ve gerçek ile alakası olmayan bir algı ve yalan operasyonudur. 128 milyar dolar nerede söyleminin arkasındaki asıl neden IMF’ye teslim olmamamız, yerli ve milli politikalarla yolumuza devam etmemizdir.” (15 Nisan 2021)
Akbaşoğlu daha sonra da “MB’nin 128 milyar dolar dövizin TL, altın gibi materyallere” dönüştürüldüğünü söyledi.
Akbaşoğlu’nun neden özellikle takip ettiğim anlaşılmıştır sanırım!
***
Bir ülkenin yerli ve milli otomobil projesi propaganda değil de gerçekten ciddi ve ekonomik bir projeyse kaderi neden bir siyasi iktidar partisinin kaderine bağlı olsun?!
Bu normal midir?
Dünyanın neresinde görülmüştür bu?
İktidarlar değişir ama ülkeleri kalkındıracak temel projeler, politikalar değişmez, sonlanmaz, bilakis devam eder. “Devlette devamlılık” tam da budur.
Eğer bir önemli bir projenin kaderi bir siyasi partinin kaderine bağlıysa orada bir sorun var demektir.
Sadece projeler, politikalar da değil. Bir hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklerin kaderi iktidar partilerine bağlı olmaz.
Ülkemizin temel sorunu da bu zaten.
Korku ve tehdit siyaseti bir türlü bitmiyor. Eski Türkiye’nin imtiyazlıları sahip oldukları kazanımlar gidecek diye korkuyordu ve antidemokratik uygulamalara seslerini çıkartmıyorlardı; hukuksuzluklara, adaletsizliklere göz yumuyorlardı.
Şimdinin Türkiye’sinde de değişen bir şey yok.
Dolayısıyla “AK Parti kaybederse” söylemi AK Partiye oy veren kitleleri tehdit etmektir, AK Partiden hoşnut olmayanların üzerine korku salmaktır.
Dolayısıyla bunun adı korku ve tehdit siyasetidir.
Ve korku siyaseti yapmak otoriter yönetimlerin en belirgin özelliğidir; korkut, sindir ve rahatça yönet.
Çünkü korku insanların bilinçli hareket etmesini engeller. İnsanlar içinde bulundukları durumdan hoşnut olmasalar bile daha kötüsünden sakınmak isterler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin reformist dönemlerinde elinin tersiyle ittiği, reddettiği, eski Türkiye’nin ayıbı olarak kınadığı korku siyasetini şimdilerde kendisi ve partisinin siyasetçileri yapıyor.
Türkiye’nin geleceği için inandırıcı programlar, hukuk ve demokraside güven verici reformlar ortaya koyamayan iktidarlar hep korku siyasetine sarılırlar.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakanlığı döneminde partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda şöyle demişti:
“Siyasette ve ülkeye hizmette bizimle rekabet edemeyenler sanki Türkiye bir korku tünelindeymiş, ülkeye bir korku imparatorluğu gelecekmiş, Türkiye’de haklar, özgürlükler, demokrasi tehdit altına girecekmiş gibi bir atmosfer oluşturmaya çalışıyorlar. Eser üretmede, ortaya proje koymada, Türkiye’ye itibar, vizyon kazandırmada bizimle yarışamayınca korku salmaya başladılar. Kendi ayaklarının altındaki kilimlerin kayacağından endişe edenler kendi kitlelerini bunlarla korkutmaya çalışıyorlar. Bu bayat bir kampanyadır. ” (18 Şubat 2011)
Dün böyle söyleyen Erdoğan şimdi “AK Parti kaybederse Türkiye kaybedecek” diyor.
AK Parti Van milletvekili Abdulahat Arvas’a göre “AK Parti Van’da kazanamazsa tüccarlar kaybedecek, başörtülüler caddelerde yürüyemeyecek, esnaf huzurlu olmayacak, silahlı çeteler, PKK’lılar şehirde” peydahlanacaktı.. (20 Ocak 2019)
AK Partili Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe’ye göre “AK Parti Esenyurt’ta kaybederse Kudüs, İslam ve Mekke kaybetmiş” olacaktı! (2 Nisan 2018)
Sonuç ne oldu? Eseryurt’u kaybettiler, Mekke ve Medine elbette hiçbir şey kaybetmedi.
Milli Savunma bakanlığı ve Milli Eğitim bakanlığı görevlerini yürütmüş olan AK Parti milletvekili İsmet Yılmaz’a göre AK Parti’nin adayına verilen oylar “Ruzi mahşerde (kıyamet günü) beraat (kurtuluş) belgesi” olacaktı. (26 Ocak 2019)
Dinin siyasete bu kadar hoyratça alet edildiği, tepe tepe kullanıldığı bir başka dönem var mı?
Dinin siyasete alet edilmesine yönelik en iyi tespit yüzyıllar öncesinde yapılmış, çok fazla değişen bir şey de yok aslında.
Tespiti yapan 15481600 yılları arasında yaşayan İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci Giordano Bruno. Bruno 20 Ocak 1600’de Papa VIII. Clement tarafından delaletle suçlandı, saçları traş edildikten sonra “Campo de’ Fiori” Meydanında diri diri yakıldı.
Bruno yüzyıllar öncesinden yüzyıllar sonrasında dahi güncelliğini koruyacak olan sözü şu: “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.”
İsmet Yılmaz’ın “verdiğiniz oylar beraat belgeniz olacak” vaadi iktidarı kaybetme korkusunun bir siyasetçiye neler söyletebileceğinin ve aynı zamanda bir siyasetçinin seçmenlere nasıl baktığının en güzel örneği olsa gerek.
***
Şimdi madalyonun öteki yüzüne bakalım:
Bir siyasi parti, tabanının artık inanmadığını somut bir şekilde gördüğü bir propaganda argümanını neden ısrarla kullanmaya devam eder?
Sayın Erdoğan yönettiği ülkede işsiz sayısının 10 milyonu, yoksul sayısının 22 milyonu aştığı ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleştiği gerçekleri ortada iken “AK Parti kaybederse Türkiye kaybeder” sözünü nasıl tamamlar mesela?
Bir vatandaş “işsizlik, enflasyon, faiz, yoksulluk ortada, siz CB hükümet sistemi ülkeyi uçuracak dediniz peki bu tablo neyin nesi?” diye sorsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevabı ne olur?
AK Parti gerçekten de “dış güçler ekonomimize saldırıyor, hainler pusuda, yedi düvelle mücadele ediyoruz” argümanlarının miadını doldurduğunu, “AK Parti kaybederse” tehdit söyleminin artık karşılık bulmadığını görmüyor mu?
Edirne’den Diyarbakır’a evine ekmek götüremeyecek duruma gelen halk “3 maaş 5 maaş” alanları göre göre “yerli otomobilin başına aman bir şeyler gelmesin” diyerek AK Parti’ye oy verir mi?
Çocuğunun servis parasını ödemekte zorlanan halk kamu kaynaklarını sere serpe kullanan AK Partili siyasetçilere “Allah korusun yerli otomobilin başına işler gelmesin” diye oy verir mi?