Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan, 'Vatandaş Emin' olarak Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı "Recep Bey'e açık mektup" adlı yazısında, "Beyefendi, geçtiğimiz mart ayında hızlanan salgınla birlikte İstanbul'a transfer olup, oradaki görkemli Huber Köşkü'nde yaşamaya başladınız ve kendinizi izole ettiniz. Ne oldu, Ankara'daki 1100 odalı sarayınızı yoksa unuttunuz mu? Niçin iki ayı aşkın süredir İstanbul'da yaşıyorsunuz?
Yoksa Ankara'da bizim bilemediğimiz herhangi bir tehlike mi vardı? Binlerce insanımızın canını alan virüsün İstanbul'daki köşkünüze ulaşması mümkün değil miydi?
Başkent Ankara'ya karşı ciddi bir alerjiniz olduğunu biliriz de, bu kadarı artık biraz fazla kaçtı gibime geliyor. Elinizden gelse bütün Türkiye'yi, ekonomiyi, bankaları, kurumları, Diyanet'i vesaireyi İstanbul'a taşıyacak, çoluk çocuğunuz ve kalabalık kadrolarınızla birlikte oraya yerleşeceksiniz" ifadelerini kullandı.
Emin Çölaşan, Ankara'nın 'hasretle' Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı beklediğini belirterek, "Sadece Ankara halkı değil, sarayınız da bekliyor. Eğer sarayınızda virüs çıktıysa şimdiye kadar çoktaaan yok edilmiş olması gerekir. Bu konuda hiç endişeniz olmasın yani.. Yüce kişiliğinizi sıradan vatandaş kimliğimle ve haddim olmayarak rahatsız ettiysem çok özür dilerim." diye yazdı.
Emin Çölaşan'ın yazısı şöyle;
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Hem cumhurbaşkanı hem de partisinin genel başkanı.
Huber Köşkü'nde oturur. İstanbul.
Sayın Recep Bey, size en derin saygılarımı sunuyorum.
Yüce kişiliğinizi milyonlarca insanımız gibi ben de hayranlıkla ve haddim olmayarak takdirle izlemekteyim!
Ne de olsa siz Türkiye'den çıkmış ilk ve son dünya liderisiniz!
Anadolu'dan Asya'ya, Afrika'dan Avrupa'ya kadar dünyanın her yerinde sözünüz geçiyor. Sadece biz değil, yabancılar da sizi hayranlıkla izleyip ‘Vay bee, Türkiye'nin şansı varmış. Helal olsun bu adama' diye kıskanıyor.
Ancak mektubumun konusu bunlar değil.
★★★
Sayın ve çok muhterem Recep Bey, bildiğiniz gibi bütün dünyayı etkileyen salgın hastalık bize de bulaştı.
Bugüne kadar beş bin'e yakın insanımızı yitirdik.
Bir sürü önlemler aldınız, uyarılarda bulundunuz ama büyüklüğünüzden olsa gerek maske takmadınız.
Sonracığıma efendim, bir sürü yasaklar da getirdiniz.
23 Nisan geçti, 19 Mayıs geçti… Yasaklar nedeniyle iki ulusal bayramın kutlanması da mümkün olmadı.
Ramazan Bayramı'nın başına gelen de aynı şeydi.
★★★
Toplumun her konuda, hem maddi ve hem de manevi konularda zor duruma düştüğünü de elbette görmüşsünüzdür.
Yakınmalar büyük artış gösterdi. Oy kaybetmeye başladığınız ortaya çıkınca paniklediniz.
Propaganda mekanizmasını derhal devreye soktunuz.
Şimdi bu işi tamir etme peşindesiniz…
Ve bir sürü yasaklar sürerken, 1 Haziran itibarıyla çoğunu kaldırma kararı aldırmak zorunda kaldınız.
‘Normalleşme' aniden başlıyor. Sadece maske takarak!
Beyefendi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Benim bildiğim Türk Milleti normalleşmenin kısa sürede aniden başlamasını hazmetmez, virüs daha da beter canlanır.
★★★
Evet, öldürücü bir salgını bile ne yazık ki kendi propagandanıza alet ettiniz.
Şimdi baktınız ki pabuç pahalı, işi gevşetmeye karar verdiniz.
Oysa bu salgın bütün dünyada yeniden hortluyor.
İşin uzmanı olan hekimler ‘Aman dikkat' diye çağrılarda bulunuyor ama siz insanların canını tehlikeye atıp gevşemek kararını alıyorsunuz.
Yeni bir salgın dalgasıyla yüz yüze gelirsek bunun sorumlusu kim olacaktır? Ölen canların, kaybolan gelirlerin, yeniden kapatılan yerlerin hesabını kim vermek zorunda kalacaktır?
Kusura bakmayın ama siz!..
★★★
Şimdi gelelim esas konumuza sayın dünya liderimiz!
Herhalde bildiğinizi sanırım, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'dır.
Bu husus anayasanın 3. maddesinde “Türkiye Devletinin… başkenti Ankara'dır” hükmünde yer bulmaktadır.
Aynı anayasanın 4. maddesinde ise bu hükmün değiştirilmesi, ya da değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği özellikle vurgulanmıştır.
Şimdi ‘Sen ne saçmalıyorsun kardeşim, ne biçim gazetecisin sen. Biz öyle bir şey mi istedik' diyeceksiniz.
Demediniz. Zaten diyemezsiniz.
Ama yaptıklarınız bambaşka.
★★★
Beyefendi, geçtiğimiz mart ayında hızlanan salgınla birlikte İstanbul'a transfer olup oradaki görkemli Huber Köşkü'nde yaşamaya başladınız ve kendinizi izole ettiniz.
Ne oldu, Ankara'daki 1100 odalı sarayınızı yoksa unuttunuz mu?
Niçin iki ayı aşkın süredir İstanbul'da yaşıyorsunuz?
Yoksa Ankara'da bizim bilemediğimiz herhangi bir tehlike mi vardı?
Binlerce insanımızın canını alan virüsün İstanbul'daki köşkünüze ulaşması mümkün değil miydi?
★★★
Başkent Ankara'ya karşı ciddi bir alerjiniz olduğunu biliriz de, bu kadarı artık biraz fazla kaçtı gibime geliyor.
Elinizden gelse bütün Türkiye'yi, ekonomiyi, bankaları, kurumları, Diyanet'i vesaireyi İstanbul'a taşıyacak, çoluk çocuğunuz ve kalabalık kadrolarınızla birlikte oraya yerleşeceksiniz.
★★★
Yapmayın, yine büyük bir yanlış içindesiniz.
Trump ABD'yi, Putin Rusya'yı, Merkel Almanya'yı kendi başkentlerinden değil de başka kentlerden mi yönetiyor?
Yoksa onlar da New York, Petersburg, Münih gibi kentlere çöktü de haberimiz mi olmadı?
Aman unutmayın, siz de aynen onlar gibi dev, gerçek anlamda bir dünya liderisiniz yani! Yanınızda hafif kalırlar ama onlara kötü örnek olmayın!
★★★
Beyefendi, Boğaz kıyılarında görkemli Huber Köşkü'nde iki aydan bu yana yapmakta olduğunuz izolasyon tatilini artık bitirme zamanı geldi de geçiyor…
Bu kadarı biraz ayıp oluyor galiba.
Başkentimiz Ankara sizi hasretle bekliyor!
Sadece Ankara halkı değil, sarayınız da bekliyor.
Eğer sarayınızda virüs çıktıysa şimdiye kadar çoktaaan yok edilmiş olması gerekir. Bu konuda hiç endişeniz olmasın yani…
Yüce kişiliğinizi sıradan vatandaş kimliğimle ve haddim olmayarak rahatsız ettiysem çok özür dilerim.
En derin saygılarımla!
Vatandaş Emin.”