ANALİZ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmalarına başlıyor.
Ancak Türkiye'de hem bu Genel Kurul hiç kimsenin umurunda bile değil, hem de burada ele alınacak konular.
Hatta öyle ki halkın yarıdan fazlası muhtemelen New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı olduğunu bile bilmiyor.
Bildiği şu; Erdoğan Amerika'ya gitti.
Çünkü Başkan Trump'la görüşecek.
Beklenen şey bu toplantı.
Yandaş yalaka medyanın yarattığı algı operasyonu ile milletin önemli bölümü AKP Genel Başkanı'nın Amerika'da Başkan Trump'ı uyaracağını, eğer beklediği sonucu alamazsa Suriye'ye girerek hem PKK/PYD'yi ezip geçeceğini hem de Amerika'yı bölgeden uzaklaştıracağını düşünüyor.
Bu nedenle nefesler tutuldu, Erdoğan'ın Trump'a nasıl parmak sallayacağı bekleniyor.
Muhalif medyanın bir bölümünde ise yine eskisi gibi “Görüşemeyecek” umudu var tuhaf bir şekilde.
Çünkü Beyaz Saray'dan yapılan resmi açıklamada, Başkan Trump'ın görüşme programına aldığı liderler arasında Erdoğan yokmuş.
İşte buna dayanarak “Trump görüşmeyecek Erdoğan'la” diye sevinenler var.
Gerçi görüşüp görüşmemesinin sonuçla ilgili bir önemi yok.
Amerika'nın istediklerini yapmak için ille görüşmek gerekmiyor.
Ki ayrıca zaten Türkiye'ye ne yapacağı konusundaki sözler çok önceden verilmiş durumda, ErdoğanTrump görüşmesinde ayrıca bir şey olmaz.
Ayrıca Trump'ın programında Erdoğan'la görüşme olmaması da hiçbir şey ifade etmez.
Bunun bir oyun olduğunu da anlamamak için kahin olmaya gerek yok.
Daha önce de benzer şeyler yaşanmıştı.
Sanki bir görüşme planlanmamış gibi davranılıyor.
Sonra Amerika'da gidildiğinde bir bakıyoruz ki Erdoğan, Trump ile bir araya gelmiş.
Yine aynısı olacaktır.
Erdoğan ayaküstü görüşmede “Bir araya gelmemiz gerek” diyecektir.
Beyaz Saray, “Yarım saatlik bir görüşme olacak” açıklaması yapacaktır..
Ama bu görüşme bir buçuk saat sürecektir ve saray danışmanları yandaş yalaka medyaya, “Destan yazdık, Trump o kadar etkilendi ki yarım saatlik görüşmeyi bir buçuk saatte zor bitirdi” diyecektir.
Muhtemelen Trump, “Güvenli Bölge” konusundaki önerileri “Çok güzel ve şaşırtıcı derecede yararlı” bulacaktır. Böylelikle, Suriye'ye girişimiz için aceleye gerek kalmayacak, konu zamana yayılacaktır.
Bir süre sonra yine Amerika'ya olan güvensizlik dile getirilecek ve tekrar parmak sallamalar başlayarak “Gireriz haaa” denilecektir.
Sonra yine aynı şeyler yaşanacaktır.
İnanın elimde ne belge, ne bilgi yok. Ama bugüne kadar hep böyle olmadı mı?
Şimdi de böyle olmaması için ne sebep var.
Hatta bu kez Erdoğan, daha uçağa binerken Trump aleyhine ağır sözler sarf etti.
Demek ki dönüş daha bir “destan” olacak.
ŞAŞIRDIM
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Amerika'ya uçtu.
Hesapta, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı var ama bizim için önemli olan Erdoğan'ın Trump'la görüşmesi.
Çünkü bu görüşme sonunda Türkiye'nin Suriye'ye girip girmeyeceği belli olacak.
Ayrıca girebiliriz de.
Kim ne yaptığımızı ne bilecek ki?
Daha yeni Amerika ile bölgede bir tur atılmadı mı?
Aynısını bu kez Amerikan askerleri olmadan yaptırırlar bize, al sana Suriye'de destan!
AKP Genel Başkanı, her zaman olduğu gibi sorulara cevap verdi havaalanında uçağa binmeden önce.
Gerçi yanına hepsi seçilmiş, yandaş ve yalaka olduklarını defalarca kanıtlamış sözde gazeteciler var ama onlar uçağa bindiği için, soruları soranlar arasına her nasılsa gerçek gazeteciler de karışmış.
İşte bunlardan biri olan FOX TV muhabiri, Erdoğan'a; “Kılıçdaroğlu'nun Tank Palet Fabrikası ile ilgili bazı iddiaları var. Bunlara karşı söyleyeceğiniz bir şey var mı?” diye soruyor.
Erdoğan, bu soruya akla ziyan bir cevap veriyor;
“Bir kere” diyor “FOX TV'yi yalan medya olmaktan çıkarın, bir kere dürüst olun” ve ekliyor; “Kılıçdaroğlu hayatını yalan üzerine kurmuş bir siyasidir. Önce FOX TV'nin yayın politikasını değiştirmesi lazım.”
Aklı başında herkes, “Ne alaka, Tank Palet Fabrikası'ndan FOX TV nasıl çıktı?” diye sorar değil mi?
Hayır işte öyle değil.
İşin gerçeği başka.
Erdoğan, yanında hep yandaş tetikçi yalaka medyayı taşıdığı için danışmanlarının gazetecilere verdiği soruları yanıtlıyor hep.
Yandaş yalakalar ellerine verilen sorular dışında bir soru soramıyor. Daha doğrusu soru soramıyorlar. Hem böyle bir hakları yok, hem de zaten yıllardır soru sormayı unuttular. Bir gazetecinin aslında soru soran kişi olduğunu hafızalarından çoktan sildiler.
Ama ara sıra da olsa Erdoğan'ın karşısına gerçek gazeteci çıktığı da oluyor.
İşte o zaman gazeteci haliyle soru soruyor.
Gerçek bir soru ile karşılaşan Erdoğan da ne diyeceğini bilemiyor.
Fahrettin Altun, araya gerçek gazeteci sızdırdığı için bu kez ağır fırça yemiştir herhalde.
Anladığım kadarıyla bundan sonra FOX muhabirleri de Erdoğan'a “soru sorabilecek kadar” yanaşamayacak.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
İstanbul Belediyesi, işletmelerinin başına yeni isimleri atadı.
Hepsi artık görevlerinin başında.
Cevap verirler mi ya da vermeseler bile ilgilenirler mi bilmiyorum ama sormak istediğim bir şey var.
Metronun yeni yöneticileri, hafta sonu istasyonlara hiç indiler mi, metroya hiç bindiler mi?
Niye soruyorum?
Çünkü metro seferleri hafta sonlarında 8'li değil, 4'lü vagonlarla yapılıyor.
Bu da yolcuların hafta sonlarında yarı yarıya küçülmüş metroya doluşması anlamına geliyor.
Oysa hafta sonları metrolar çok kalabalık.
Hatta öyle ki, normal günlerdeki bazı saatler metro hayli tenha olmasına rağmen, hafta sonunda bunun tam tersi yaşanıyor.
Bu durumu AKP iktidarı sırasında da sormuş ve “Neden hafta sonları kısa metro var, kalabalıktan nefes alınamıyor” demiştim.
Ancak AKP'nin kibirden şişmiş metro yöneticileri, zaten metroya da asla binmedikleri için ne cevap vermişler ne de şikayet doğru mu, değil mi incelememişlerdi bile.
Şimdi yeni yönetim var.
Eskisinden farklı olur mu bilemem, anonslarla ilgili Türkçe ve mantık hatasını tıpkı eski yönetime olduğu gibi yenisine de iletmiştim, şu ana kadar umurlarında bile olmadı.
Türkçeye önem vermeyebilir yeni yönetim, tıpkı eskisi gibi ama insanların hafta sonlarında kamyon kasalarına istif edilen tavuklar gibi taşınmasına karşı harekete geçmeli.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Uzun süre kanserle mücadele eden Neslican'ı kaybettik.
Herkes bu güzel ve mücadeleci genç kızın yaşam mücadelesini gözyaşları ile izlerken dinci kafalar yine nefret kustular.
Bir tanesi hastalığı nedeniyle tek bacağı kalan Neslihan'ın şort giymesini sözde din açısından eleştirerek, “Bu kıyafetle cennete giremez” dedi örneğin.
Bunu yazan kimliksiz kişiliksiz rezili belki ciddiye almazsınız ama benzer bir zevzekliği koskosa bir üniversitenin rektörü yaparsa iş değişiyor o zaman.
Adının önünde profesör yazan, üstelik pozitif bilimlerden tıp okumuş bu kişi, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan.
Bu şahsı cemaatin Ergenekon, Balyoz kumpaslarının çok revaçta olduğu dönemlerden hatırlıyoruz.
O zaman cemaatçileri yere göğe sığdıramayan bu sözde bilim adamı, Erdoğan'ın cemaatin üzerine yürümesinden sonra pabucun pahalı olduğunu fark edip u dönüşü yapmış ve cemaati kötülemeye başlamıştı tıpkı diğerleri gibi.
Muhtemelen bu tavrı sonucu, saray kendisini Üsküdar Üniversitesi'ne rektör olarak atamıştı.
Bu şahıs Neslican için,
“Neslican Tay kızımız çok çile çekti ama ümidini kaybetmedi. Ölümle yüzleşebilseydi, ölüm bilincine sahip olsaydı, seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmasaydı, dinlerin hayata anlam katma ve teselli gücünden faydalanabilseydi, hastalığı düşman gibi görmezdi diye düşündüm” diye bir tweet paylaştı.
Pozitif bilimler alanında eğitim almış olsa bile dinci/gerici/yobaz kafa böyle işte.
İflah olması da mümkün değil.
Ama hep taltif edilecekleri de şaşırtıcı değil.