Milli Görüş'ün kurucularından eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Independent Türkçe'den Can Bursalı'nın sorularını yanıtlayan Müftüoğlu, hem siyasete hem de 28 Şubat sürecine ilişkin konuştu.
Müftüoğlu, "Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'yla ittifak yapmaları için görüştüm, ikisi de olumlu yaklaştı" açıklamasında bulundu.
Müftüoğlu, "Ben Cumhurbaşkanı'nı CHP ile koalisyon için zorladım. Kemal Kılıçdaroğlu'nu da zorladım. Fakat ikisi olumlu bakıyorken mümkün olmadı. Cumhurbaşkanı, 'Kemal Bey, külliyeye gelmez' dedi, Kılıçdaroğlu, 'Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi istesin biz de cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini destekleyelim' dedi ama sonuç yok" dedi.
Müftüoğlu'na sorulan sorular ve yanıtları şöyle:
28 Şubat 2022'de 6 parti lideri bir araya gelerek mutabakat metni açıklayacak. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Demokratik ülkelerde koalisyonlar vazgeçilmezdir. Bir dönem birinizi desteklersiniz, beklediğiniz neticeyi alamadığınızda da değiştirirsiniz. Bizde ise siyaset statikleşmiş. Biz bir koalisyon hükümeti yaptık. CHP ve Milli Selamet Partisi birlikteydi. O koalisyon çok faydalı hizmetler yaptı. Neden yapıyor faydalı hizmetleri? Çünkü koalisyonda mevcut olan partiler birbirlerini denetliyor. Orada hırsızlık yapamazsın. Arsızlık yapamazsın. Soygun yapamazsın. Sömürü yapamazsın. Çünkü muhalif parti veyahut diğer ortak seni kontrol ediyor. Sen de bunları yapmamak için elinden geldiğin gayreti gösteriyorsun ve o zaman da gönül muhabbeti oluyor.
CHP ve MSP koalisyonunda Türkiye en büyük hizmetleri görmüştür. Hem milli manevi anlamda hem maddi anlamda görmüş. Ekonomik Kurul Başkanı Necmettin Hoca'nın ekonomiye hâkim olması sebebi ile gerçekten o zaman insanlarımız vergilerle, zamlarla ezilmemiş. Tam aksi, sağlanmış olan imkanlarla her gün biraz daha hayat şartlarını geliştirmişler. Mesela borca girmeden oğlunu evlendirebilme imkanını buldular. Din dersi almak isteyenlere din dersi açıldı. İmam hatibe gitmek isteyenlere imam hatipler açıldı. Koalisyondan uzak durmak ülkeyi felakete sürükler, sıkıntılar getirir. Çünkü 'benim dediğim hep doğrudur' diye bir hareket hiçbir zaman doğru olmaz. İnsanız, beşeriz, hata ve yanlış yaparız. Onu düzeltebilecek kimdir? Parlamento. Parlamentoya kaliteli adamlar gelmezse o zaman orada diktatörlük başlıyor.
Ülke 20 yıldır tek başına iktidar ile yönetiliyor...
Tamam da 20 yıl evvelinden alalım. 20 yıl sonrasındaki ekonomi durumuna bir bakalım. Dış politikasına, sosyal yapısına ve iç dengelere bakalım. Ne getirdi? Kardeşliği, beraberliği bir araya getirebildi mi? Yok. Hep ayrışmalara meydan veren, ayrışmalarla insanları birbirine düşüren bir iç politika var Türkiye'de. Dış politikada ne var? Kendi inisiyatifimizi kullandığımız bir politika yok. Var gibi görünüyor.
AK Parti iktidarının herhangi bir faydası olmadı mı 20 yıllık süreçte?
Hayır, olmadı. Şahsiyetli bir ekonomi anlayışı, şahsiyetli bir dış politika, şahsiyetli bir iç dinamikleri kucaklaştıran politikası yok. Hep ayrıştırıcı. Çünkü başka türlü ayrıştırmazsa ayakta kalması mümkün değil. Ayakta kalmanın birinci, en güzel silahı da ayrıştırmak sureti ile etrafında güç toplamaktır.
Millet İttifakı'ndaki genişlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gayet olumlu buluyorum. Çünkü, ben Türkiye'nin geleceğinin, Türkiye'nin bekasının tehlikede olduğunu görüyorum. Bunun müsebbibi sadece AKP değil. AKP'ye rey verenlerin tutumu da buna sebeptir. Vatandaş mankurtlaşmış zaten. Gözü başka bir şey görmüyor. Neden? Menfaati var. Çocuğunun okulu var. Hanımının araba derdi var. Onun fabrikasının meselesi var. Tahakküm ve baskı olunca adam doğruyu söyleme imkânından mahrum kalıyor. Ama ben hür fikirli bir adamım. Ben Necmettin Bey'e de çok itiraz ettim.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan'la da görüşüyorsunuz. Kendisine eleştirilerinizi yöneltiyor musunuz?
Çok rahat yöneltiyorum. Bana 'Sen ağabeysin, ağabeylik hukukunu kullanıyorsun, yazılarını çok ağır yazıyorsun' diyor. Yazılarımdan biraz şikâyetçi olunca 'Ben aslında senin manevi dünyanı kurtarmaya çalışıyorum sen farkında değilsin' dedim.
Cumhur İttifakı'na ve yol haritasına ilişkin değerlendirmelerinizi merak ediyorum. Geçmişte Erdoğan ile Bahçeli'nin birbirine çok ağır ifadeleri vardı, bugün bir arada yürüyebilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP'yi sıkıntılara sokan MHP'dir.
Sayın Bahçeli'ye yönelik eleştirilerden sonra bazen sert tepkilerle karşılaşıldı. Çekinmiyor musunuz?
Onlar bizi bilirler, biz de onları biliriz. Ve biz bu işin ağabeylerindeniz. Bu işin hamallığını yaptık. O sonra geldi. Sonradan yamanma o. Ne alakası var onun milliyetçilik ile? Milliyetçi adam kendisini ayakta tutan kadroları perişan eder mi ya? Adam zahmetsiz her istediğini yaptırıyor ve hiçbir mesuliyeti yok. İpin ucu kimin elinde? İpin ucu MHP'nin elinde.
Sizce neden?
Ben Cumhurbaşkanı'nı CHP ile koalisyon için zorladım. Kemal Kılıçdaroğlu'nu da zorladım. Fakat ikisi olumlu bakıyorken mümkün olmadı. Cumhurbaşkanı, 'Kemal Bey, külliyeye gelmez' dedi, Kılıçdaroğlu, 'Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi istesin biz de cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini destekleyelim' dedi ama sonuç yok.
Neden?
Nedeni bana değil gidin onlara sorun. 3 ay önceki görüşmelerimden bahsediyorum, çok uzak değil. Cumhurbaşkanı çaresiz kaldı ve MHP ile devam ediyor ama memleketin tepesinin temelini bombalayan onlar.
28 Şubat'ın üzerinden 25 yıl geçti. Bugünden bakınca o dönemi nasıl görüyorsunuz?
28 Şubat çok ayaklıydı. Birincisi Amerika ayağı vardı. İkincisi İsrail ayağı vardı. Üçüncüsü asker ayağı vardı. Dördüncüsü sendikal ayağı vardı. Beşincisi basınyayın ayağı vardı. Bütün bunların yanında, başta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in edepsizliği var. Ölmüş ama edepsizliği var yani. Çünkü bütün bunları tahrik eden ve mevcut 54. Hükümete karşı kullanan adamdı. Sonra hazırlanıp getirilenler var. Abdullah Efendi'yi, Tayyip Efendi'yi kim hazırlayıp getirdi, kucağımıza oturttu? Bunları kimin hazırladığı bellidir.
Kim hazırladı?
Şimdi başlı başına bir konu o. Abdullah Gül, 1993'te Milli Görüşçü oldu. 1992'de ABD'de bir kurs açıldı. Abdullah Gül oranın kursiyeri. Aldığı sertifikada Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Abdullah Gül yazıyor. Ve Tayyip Erdoğan da tabi bu Abdullah'ın tezgâhına geldi. Abdullah olmasaydı bu olaylar böyle gelişmezdi.
O süreçte öne çıkanlardan biri de Bülent Arınç'tı...
Bülent Arınç'ı onlardan istisna tutuyorum.
Niçin?
Çünkü kendisinin dış bağlantıları yok. O bir güven duygusu içinde bunları yaptı. Ve kendisine göre yani Milli Görüş'ün daha da rahat bir zemine gelebileceği düşüncesi ile yapmıştı. Ama ötekiler hazırlanmış. Aradaki fark bu. Bülent Arınç olayları derinine inceleyen bir arkadaşımız değil. Günübirlik konuşur, ama iki gün sonra konuştuğundan da vazgeçer.
Söz 28 Şubat'a gelmişken, o dönem görevde olan askerler, ilerleyen yaşlarına rağmen cezaevine konuldular. Buna ilişkin itirazlar da var. Sizce süreç nasıl yürütülmeliydi?
28 Şubat'ın bütün hazırlayıcıları davaya dâhil edilmeliydi. Mesela bazı basın mensupları... Bunların isimleri belli. Anayasal kurumların başkanları, başsavcı Vural Savaş. En başta onun cezaevinde olması lazım. Süleyman Demirel'i çıkarıp mezardan muhakeme edip onu da oraya getirmeleri lazım. Yargıtay başkanı, YÖK Başkanı Kemal Gürüz. Şimdi sadece orada 45 tane paşayı oraya getirmek diğerlerini dışarıda bırakmak adalet değil. Böyle yaparsanız adı zulüm oluyor. Ya hepsi ya hiç kimse.
Peki, İsmail Müftüoğlu kimdir?
Gazeteciyazar Soner Yalçın, 2018 yılında, Sözcü gazetesindeki köşesinde, "Boğaz'daki lokanta" başlıklı yazısında, İsmail Müftüoğlu ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme almıştı.
İşte Soner Yalçın'ın kaleminden İsmail Müftüoğlu:
"Bu konuya girmeyi hiç düşünmüyordum…
Bir cümlelik ayrıntı üzerime kaldı. Halbuki amacım “İngiliz Parmağı” başlıklı yazımda Türkiye'deki dincilerin Batılı istihbarat örgütleriyle girift ilişkilerini göz önüne sermekti. Tabii bu konu işlerine gelmedi. Yok “lokanta”, yok “mekan” diyerek konuyu gargaraya getirmeye çalıştılar.
Örneğin… Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu'nu A Haber'de izledim. Bunca yılın politikacısı, siyasi davaların avukatı ve Kadir Mısıroğlu'nun ta İstanbul Hukuk Fakültesi'nden arkadaşı, her dönem avukatı “Milli Görüşçü” Müftüoğlu'nun sözlerine şaşırdım!
A Haber, “Soner Yalçın'ın yazdığı Kadir Mısıroğlu'nun 10 milyon dolarlık lokantası” dedi, haberinde. Ben böyle bir şey yazmadım. Benim yazım ortada. Fotoğraf falan da yayımlamadım. Bunlar yazı işlerinin tercihidir. Bunlar önemli değil. Asıl…
İsmail Müftüoğlu'nun, “aidiyet adına yapılan haberler doğru değil” demesi ilginçti. 61 yıldır Üsküdar'da yaşayan eski Bakan Müftüoğlu ya artık hafıza sorunundan ya da işine gelmediği için hakikati söylemiyor!
Bakınız:
A Haber evine gidip Kadir Mısıroğlu ile röportaj yaptı.”Buranın tapusu 40 seneden fazladır benim, ta 1977'den beri. Mal sahibi olmak suç mu, burada kusur nerde” dedi. Mısıroğlu!
A Haber bu sözleri yayınlamadı!
Müftüoğlu'nun sözlerini verdi. İşte yandaş gazetecilik budur!
Hakikati yazmak yine bana kaldı…
İsmail Müftüoğlu ve Kadir Mısıroğlu'nun yolları sadece siyasi mücadelede kesişmedi. Ailelerin ticari ortaklıkları da var.
Mısıroğlu 1991'de sığındığı İngiltere'den Türkiye'ye döndü. Ekonomik durumu pek iyi değildi. Mal varlığına el konulmuştu. İmdadına 1994'de İstanbul belediye seçimlerini kazanan Refah Partisi yetişti.
Belediye “alın burayı siz işletin” diye Üsküdar Çengelköy'deki Boğaz'a nazır muhteşem manzaralı Kuleli'nin yanındaki mekanı Müftüoğlu ve Mısıroğlu'na verdi.
Tarih: 9 Eylül 1996.
Ravza Turizm Ticaret ve Limited Şirketi kuruldu.
– Kadir Mısıroğlu'nun oğlu Mehmet Selman Mısıroğlu, kızı Fatıma Mehlika Mısıroğlu,
– İsmail Müftüoğlu'nun oğlu Mehmet Haluk Müftüoğlu, torunu Hayri Kerem Müftüoğlu ve ailenin diğer fertleri Zümrüt ve Müjgan Müftüoğlu bu şirketin ortağı oldu!
Yani…
İsmail Müftüoğlu ve Kadir Mısıroğlu kendi adlarını karıştırmadan çocukları üzerinden ortak oldular. (Ne tesadüf ki… Kadir Mısıroğlu avukatlık yaparken Belediye'yi dava etti. Davayı kaybedince müvekkili tarafından vuruldu. Neyse ayrıntılara boğmayayım.)
Şimdi… İsmail Müftüoğlu A Haber'de Kadir Mısıroğlu'nun mekanla hiç ilgisi olmadığını söylerek konuyu çarpıtıyor! Çocuklarının kiminle ortaklık yaptığını bilmiyor mu? Hele lokantanın girişindeki fesi de hatırlamıyor mu? Fes'in altından geçilip lokantaya girilirdi, unuttu mu? Mekandan çıkmazdı Kadir Mısıroğlu…
Ah bu “söz oyuncusu” politikacılar!
Bugün adı “Yakamoz” olan Boğaz'daki mekanı Müftüoğlu ve Mısıroğlu'nun çocukları 13 yıl çalıştırdı. Şirketin sermayesi 580 bin TL idi. Keza…
1Temmuz 1998, 31 Mayıs 2000, 21 Kasım 2003, 25 Aralık 2004, 29 Eylül 2008'de şirkete çeşitli ortaklar girdiçıktı.
3 Nisan 2009'da mekan el değiştirdi.
Bu gerçekler ortada iken her an herkes yalan söylüyor.
– İsmail Müftüoğlu başka konuşuyor…
– Kadir Mısıroğlu bambaşka konuşuyor…
Hep dolambaçlı açıklamaların arkasına saklanıyorlar.
Şunu da eklemeliyim:
Müftüoğlu ve Mısıroğlu soyadlarını ilk kez yan yana görmüyoruz.
1963'te hac ve umre turları düzenleyen Mehmet Müftüoğlu'nun “Müftüoğlu Seyahat Acentası” ile Kadir Mısıroğlu'nun “Selamet Turizm”i birlikte ortak iş yaptı. Umre ve hac turları düzenlediler. İkili, üçüncü ortak İhsan Toksarı'yı (Eski AP milletvekili) dava ettiler. “Şeriat Mahkemesi” kuruldu. Para işleri hep karışık bunların! Kadir Mısıroğlu'nun adı bir yerde geçecek de orada karışıklık yaşanmayacak!
Son olarak şunu ekleyeyim:
Acar Kaya, Levent Kaya, Selim Kaya ortaklığında 11 Mart 2009'da kurulan Kuleli Yakamoz Restaurant Gıda Turizm Sanayi ve Ltd. Şti. bu lokantayı devraldı.
Yıkık dökük harabe halindeki mekana sadece hava parası olarak yaklaşık 1 milyon dolar ödendi. (Mekan devir oldu ama devir olmayan tek şey telefon numarasıydı! Aynı telefon numarası bugün hala geçerli!)
Sonuçta…
Konu budur vesselam…
O kadar çok yalan konuşuyorlar ki, hadi çıkın bakalım işin içinden! Kadir Mısıroğlu adı bir yerde olacak da, yalan hakikatin üzerini örtmeyecek! Yalan makinesine bağlansa makine bozulur!
Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu'nun da aynı “yetenekte” olduğunu bilmiyordum! Yazık.
Çok sevdikleri Necip Fazıl'ın sözüyle bitireyim:
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan kork!"