"Cumhur İttifakı’nın bu haliyle yeterli olmayabileceği yönündeki kanaatimi belirtmek isterim" diyen Arseven, "Karar verebilme noktasında olsaydım... Cumhur İttifakı’nı takviye etmenin yollarını arardım" dedi.
Arseven, söyleyeceklerinden ötürü hem Erdoğan'ı koşulsuz savunanlardan hem de ona karşı çıkanlardan kızanların olabileceğini belirterek, Erdoğan'a bir ittifak önerdi. Arseven, "'Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Fatih Erbakan’ın bir araya gelmelerinde fayda var!' diyorum ben" derken, "Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan gibi, 'Bu ülke için güzel olanlar yapılsın da, ister biz yapalım, ister başkası. Önemli olan bu ülke için güzel olanların yapılması' diyen bir Genel Başkan ile bir araya gelmek niçin 'güzel' olmasın ki" diye ifade etti.
Serdar Arseven'in yazısı şu şekilde:
"Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile sohbetlerimizde “Ak Parti” ve “Sayın Erdoğan”ın da bahisleri geçerdi hâliyle.
Güncel gelişmeler hakkındaki görüşlerine başvururdum sık sık.
İktidar Partisi’nin ve Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarından bazılarına net ifadelerle destek verir…
Bazılarına da aynı şekilde karşı çıkar, ikaz ederdi.
“Bize görüş vermeyi özellikle tercih ettiğini” söylerdi Merhum.
Şu sözlerini dün gibi hatırlarım:
“Kimileri benden görüş isterken, bulunduğu noktaya çekmek istiyor. Mesela, kayıtsız şartsız Ak Parti’yi destekleyen gazeteciler aradığında hiç eleştiride bulunmadan, yüzde yüz destek vermemi istiyor. Başlığı önceden hazırlamış, altına benim sözlerimi yerleştirecek uyanık! (Bunu söylerken yüzünde beliren tebessüm şu an gözümün önünde) Başkası da amansız Tayyip Erdoğan karşıtı, o da kendisine uygun malzeme arıyor. Oysa siz, yönlendirmeye çalışmadan, benim görüşüm neyse onu öğrenmek istiyor ve olduğu gibi de yansıtıyorsunuz.”
Evet…
Muhalefette iseniz ve insafı elden bırakmadan değerlendirmede bulunmakta kararlı iseniz, her sözünüzün bir yerlere çekilmesi tabiidir.
Kimi muhalefette olmanıza rağmen iktidarın politikalarını çok sert bir şekilde eleştirmemenize bozulur, kimi de “Şer odakları birleşmişken, siz de mi!” diye yüklenir.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, elde edebildiği oy oranlarını 80’e katlayan “özgül ağırlığa” sahipti, özellikle 28 Şubat sürecindeki dik duruşu unutulamazdı, Delikanlı Adam’dı, Dürüst Adam’dı…
Bundan dolayı da eleştirileri dikkatle takip edilirdi.
Kendisiyle Ak Parti politikalarına dair net ikazların yer aldığı çok sayıda söyleşimiz oldu; “Ne yapmak istiyorsunuz!” yollu bir “tepkiyle” karşılaştığımı –pek hatırlamam…
Rahmetle anıyoruz bu vesileyle, Mekânınız Cennet Olsun Muhsin Başkan.
Merhum’un vefatından bu yana Türkiye’de çok şeyler değişti.
Tahammül sınırlarımız iyice daraldı, herkes herkesi bir şeylerle suçluyor, herkes herkesi “hesap sormakla” tehdit ediyor.
Türkiye’nin siyaseti her zaman gerilimli olmuştur ama bu seferki durum çok farklı galiba.
Sayın Erdoğan, “tek başına” yüzde 50 artı 1’in desteğine sahip gibi, “pandemi” sürecinin iyi bir şekilde yürütülmesinden dolayı yüzde 54’e bile gelmiş olabilir.
Buna mukabil, Partisi’nin oyları artmıyor…
İşte yaşanan gerçek;
Ak Parti Meclis’te yarıdan bir fazlasına sahip değil, Ankara ve İstanbul belediyeleri de Anamuhalefet’te.
Bunlar, Sayın Cumhurbaşkanı ile Genel Başkanı olduğu Parti arasındaki makasın gittikçe açıldığı anlamına gelir.
Bazıları her ne kadar, “İstanbul’u kaybetmek taktiksel bir hamleydi” gibisinden akla ziyan “komplo teorileri”ni ortaya atsa da…
Ben, Sayın Erdoğan’ın İstanbul Seçimi’ni kazanmayı çok çok çok istediğini çok iyi biliyorum.
AK Parti, Sayın Cumhurbaşkanı’na büyük emek verdiği İstanbul’u kaybettirdi!..
İstanbul Büyükşehir Adayı Sayın Binali Yıldırım’ın “Sizin oylarınıza sahip çıkamadık, hakkınızı helâl edin!” şeklindeki acı cümlesi, tek başına bu acı cümlesi, bunu göstermiyor mu?..
Sayın Yıldırım, sonrasında “Oyumuza da sandığın namusuna da sahip çıkacağız” dedi ama…
İş işten çoktaaan geçmişti!..
Yani efendim…
Sıkıntı var!..
Sayın Erdoğan, kendisi ile Partisi arasındaki “büyük farkın” biraz olsun kapanmasını sağlayacak adımları atabilir mi?..
“Neşter” ne kadar fayda eder, ne kadar etmez, nereye kadar inebilir, nereye kadar inemez, bunu Allah nasip ederse göreceğiz.
Ak Parti’yi belki o partinin yöneticilerinden de iyi bilen (Bu sözüm abartılı gelmesin, yöneticilerin yanıltılma ihtimali çok daha fazladır zira!) bir vatandaş olarak, bu işin çok zorlu bir iş olduğunu söylemeliyim.
Çok zorlu, çok.
Önümüzde de seçim var, yani “en geç” 2023’te.
Sistem, ağır aksak da olsa Başkanlık Sistemi olduğuna göre, mesele yüzde 50’yi aşabilmekte, hem de “ikinci turda” değil, ilk turda.
Zira, “İkinci Tura Kalırsa”, İstanbul’daki tekrar seçimlerine benzer bir tablonun oluşmayacağını kimse garanti edemez!..
Kızgınlık, kin, nefret çok etkili duygulardır.
Ve üstelik, vakit, yaratılanların tamamını yıpratır kaçınılmaz olarak.
Burada dönüyoruz, dolaşıyoruz, Cumhur İttfiakı’na geliyoruz..
Bu, “En geç” 2023’te yapılacak olan Başkanlık Seçimi için çok önemli.
Uzun yıllardır politikayı takip etmekte olan ve “genç kesimin belirleyiciliğinin” iyice arttığını çok iyi bilen bir gazeteci olarak, Cumhur İttifakı’nın bu haliyle yeterli olmayabileceği yönündeki kanaatimi belirtmek isterim.
Karar verebilme noktasında olsaydım..
Cumhur İttifakı’nı takviye etmenin yollarını arardım.
İktidarın politikalarından olumlu bulduklarına destek vermekten, olumsuz bulduklarına ise karşı çıkmaktan imtina etmeyen siyasi partiler ile bazı alanlarda birlikte çalışabilme imkânlarını sonuna kadar zorlardım.
Bu ortamda, “Onun oyu bu kadar, bunun oyu şu kadar” hesabı yapmak da anlamsız.
İstanbul Seçimi’nin ilk turunun kaç oyla kaybedildiğini unutmamakta fayda var.
Şimdi…
“Lâfı dolaştırma da, ne söyleyeceksen net bir şekilde söyle hele” dediğinizi duyar gibiyim.
Söyleyeceğime her iki taraftan da kızanlar olabilir ama fark etmez, o tür hesaplar içinde olmadığımızdan yolumuz rahat…
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Fatih Erbakan’ın bir araya gelmelerinde fayda var!” diyorum ben.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan gibi, “Bu ülke için güzel olanlar yapılsın da, ister biz yapalım, ister başkası. Önemli olan bu ülke için güzel olanların yapılması” diyen bir Genel Başkan ile bir araya gelmek niçin “güzel” olmasın ki."