Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’dan bir ricada bulundu. Uluç, "İlk sıkıntımda siz beni kendiliğinizden aramıştınız Emine Hanım!. Bu defa ben sizi rahatsız ediyorum.. Kusura bakmayın, ne olur?" dedi.
Hıncal Uluç, “Emine Hanım’a, yürekten bir rica...” başlıklı yazısında, “Emine Hanım'la bugüne dek bir tek kere telefonla konuştuk. Seneler evvel, çok sıkıntılı bir günümdü. Akşama doğru aramıştı.. ‘Sizi yürekten destekliyorum’ dedi, o sıkıntıyı yaratan konuda.. Nasıl moral, nasıl güç olmuştu bana o tek telefon..” ifadelerini kullandı.
“Beni fevkalade üzen haberi internette tesadüfen okurken ‘Acaba bir şey yapılamaz mı?. Çünkü bu çok ama çok özel bir durum’ dedim..” satırlarını kaleme alan Hıncal Uluç, şöyle devam etti:
“Dört yıl seçim olmayacağı halde, ‘A'sından Z'sine hâlâ siyasete gömülmüş medyam konuyu haber bile yapmamıştı. Onlardan hayır yoktu. Ama bir yol olmalıydı.. ‘Bir yol mutlak olmalı’ diye düşünürken, işte o zaman, yıllar önce bana Hızır gibi gelen Emine Hanım'ı hatırladım.. Bana yetişen Emine Hanım, o çok özel, ama çok da güzel Ayşe ve Sema Tanrıkulu kardeşlere de destek olabilirdi.”
“BU ÇOK AMA ÇOK ÖZEL DURUM İÇİN BİR ‘ÖZEL YOL’ BULUNAMAZ MIYDI?”
Hıncal Uluç, yazısında Ayşe ve Sema Tanrıkulu kardeşlerin hikayesini ve Emine Erdoğan’dan ricasını şöyle yazdı:
“Ayşe ve Sema Tanrıkulu kardeşler göğüslerinden yapışık Siyamlı İkizler.. Hem de Maraş gibi bir uzak Anadolu kentinde, büyük bir azimle okumuş, liseyi bitirmişler.
Şimdi tek amaçları var..
Üniversiteyi de bitirmek..
İlahiyat Fakültesi'nde okumak istiyorlardı.
Yüksek Öğrenim Kurumları (YKS) sınavına girdiler. Ayşe 141, Sema 140 puan aldı. Oysa baraj 150'ydi, seçim yapabilmeleri için..
Google'a girdim. Fotoğraflarına baktım.. Nasıl neşe dolu iki kardeşti onlar.. Fiziksel sorunlarını dert etmeden, dolu dolu yaşayan iki genç kızdı onlar..
Küçük puan farkıyla, tercih yapamamak, çok istedikleri İlahiyat Fakültesi'ne gidememek ikisini de çok üzmüştü.
O üzüntüyü kalbimin derinliklerinde hissettim.
Sınavı yapan ve değerlendiren Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin (ÖSYM) bir şey yapması mümkün değildi. Çünkü kurallar net ve kesindi.
Onlar yapamazdı ama, Ayşe ve Sema'nın durumu da çok ama çok özeldi..
Düşünün 81 milyon nüfusumuz içinde birbirlerine yapışık yaşayan, 18 yaşına gelen, liseyi derece ile bitiren ve üniversite okumak isteyen kaç kişi var?.
Var mı?.
O zaman bu çok ama çok özel durum için bir ‘Özel Yol’ bulunamaz mıydı?.
Demokratik ülkelerde mesela Meclis bulabilirdi..
İngilizler ‘Meclis, kadını erkek yapmak dışında her şeyi yapar’ demişlerdi, 100 sene evvel..
Bugün benim ülkemde Meclis mesela, Ayşe ve Sema için bir şey yapamaz mıydı?.
Ama dedim ya, ‘Ne yapılabilir’ diye arayacak kişi ve kurumların hemen hepsi, medya dahil birbirine saldırma, sövme ve aşağılama batağına ‘Siyaset’ deyip boğazına kadar batmışken, onları harekete nasıl geçirecektik..
Kim geçirecekti?.
First Lady olarak, son zamanlarda ‘Sıfır Atık’ gibi harika bir kampanyaya öncülük eden Emine Hanım o zaman aklıma geldi işte..
Ayşe ve Sema'yı Ankara'ya davet etse, ağırlasa, konuşsa, o haber bile olmayan ‘Muhteşem kızlar’ gündeme gelir. O zaman, birileri mutlak kıpırdar, mutlak harekete geçerler..
..Ve o zaman bir çözüm mutlak ama mutlak bulunur!.
Ne demişti Kartacalı Hannibal, yüzyıllar önce..
‘Ya bir yol bulacağız. Ya bir yol açacağız!.’
İlk sıkıntımda siz beni kendiliğinizden aramıştınız Emine Hanım!. Bu defa ben sizi rahatsız ediyorum.. Kusura bakmayın, ne olur?”