Her şey 12 Eylül 2010 Referandumu ile başladı.
Yüzde 57.8 ile kabul edilen anayasa değişiklikleriyle HSYK üye sayısı 7'den 22'ye çıkarıldı ve FETÖ'cüler, Yargı'yı, sonra da AKP desteğiyle devletin tüm kurumlarını ele geçirdi.
1725 Aralık'tan sonra da 15 Temmuz darbe girişimiyle AKP; FETÖ'cüleri temizledi, sonra da devletin tüm kurumlarını ele geçirdi.
Hikaye bundan ibarettir.
Ben buna benzer filmleri Ortadoğu ülkelerinde çok gördüm.
Suriye'de Hafız Esad'ın kardeşi Rıfat, abisine darbe yapmaya kalkıştı, Kaddafi devrimi birlikte yaptığı tüm arkadaşlarından tek tek kurtuldu ve Saddam iki damadını öldürdü.
Her şey iktidar için.
Krallar bundan farklı değil.
Örneğin Türkiye dostu Katar.
Şimdiki Emir, babasının yerine geçti. Onun babası, babasına darbe yaptı. O da amca çocuğuna.
ABD, bölgedeki tüm savaşları 11 bin kilometrekarelik Katar'daki iki büyük üssünden yönetiyor.
Dönelim Türkiye'ye.
Adı üzerinde, 12 Eylül Anayasa Referandumu, Türkiye'yi 12 Eylül 1980 düzenine taşıdı.
Yani bugünlere.
Ama konumuz bu değil.
Konumuz muhalif parti, örgüt, aydınlar, gazeteciler ve diğerleri…
Dokuz yıldır olup biteni seyretmekle yetiniyorlar.
Ordu'nun perişan edilmesini, Cumhuriyet'in tüm varlıklarının satılmasını ve devlet ile toplumun İslamlaştırılma uygulamalarını…
Bazen de kendi içlerinde kavga edip duruyorlar.
16 Mayıs 2017 Referandumu ve 24 Haziran 2018 Seçimleri, iki büyük fırsattı ama kullanılamadı.
Göz göre göre…
Gezi Direnişi ayrı bir konu.
70 gün sonra yerel seçimler var.
Devletin sınırsız imkanları, medyanın yüzde 95'i, yargının tümü ve YSK, iktidarın kontrolünde olduğuna göre konuşmanın bir anlamı kalmadı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ‘YSK'ya güvenmiyorum' diyor sonra da birileri çıkıp ‘hayali seçmenlerden' söz ediyor.
CHP'nin YSK'daki temsilcisi Yakupoğlu ‘Sahte seçmen tespit etmedik' dedi.
Kılıçdaroğlu ve diğerlerinin şikayet ettiği YSK sorunu çözülmeden ‘sahte seçmenler' ile uğraşmanın bir anlamı yok.
İnsanları oyalamanın dışında hiçbir işe yaramayan palavralardan herkes sıkıldı.
Eğer YSK Kılıçdaroğlu'nun söylediği gibi ‘bir çete' ise oylar nereye gidecek?
Eğer YSK Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi 16 Nisan'da sonucu değiştirdiyse bir ahırda dokuz seçmeni ve 165 yaşındaki Ayşe teyzeyi konuşmak abesle iştigaldir.
Ya da bizimle dalga geçmektir.
Eğer 24 Haziran gecesi tüm muhalefet liderleri ortadan kaybolduysa, 31 Mart'ta kim nereyi nasıl kazanacak?
Kimse kusura bakmasın ama her şey oyun değilse ortada garip bir durum var.
Vatandaşa güven vermeden bu iş olmaz artık.
Güzelim Türkiye Ortadoğu'laşıyor.
Mısır, Suriye, Irak, Libya, Tunus, Yemen ve Cezayir'de de seçimler yapılırdı.
Saddam zamanında seçmen listeleri düzgündü ama sandıklar kapandıktan sonra ölüler adına oy pusulaları doldurulur ve Baas adına kullanılırdı.
Seçim komisyonu üyeleri Baas'çı olduğuna göre kimse sesini çıkaramazdı. Üstelik bilgisayarlar henüz yoktu.
Diğer ülkelerde durum buna benzerdi.
Başkanlık seçimleri genellikle tek adaylı olurdu ve başkanlar ortalama yüzde 95'le seçilirdi.
Bir seferinde Amerikalılar uyarınca, Mübarek yüzde 78'e düşürmüştü oranı.
Referandumlarda ‘evet' pusulası açık mavi, ‘hayır' kahverengi ve zarf şeffaf olurdu.
Kimin ne oy kullandığı görülüyordu.
Mekanda bulunan iktidarın adamlar her şeyi not edip sonradan hesap sorarlardı.
Bütün başkanlar, oğullarını iktidara hazırlardı.
Azerbaycan'da Haydar öldü yerine oğlu İlham geldi.
O da karısı Mihriban'ı yardımcısı yaptı.
Başlangıçta var olan muhalefet zamanla ortadan kayboldu.
Darısı bizdekilerin başına diyeceğim ama henüz değil.
Ülkeye yazık olacak ama ne ders alan var ne de çare arayan.
Sonra da hayali seçmenlerle uğraş. O da yetmezse parti içi dandik işlerle oyalan.
Herkes, hepimiz, hepiniz suçlusunuz.
Dünyanın hiçbir yerinde kangren olmuş sorunlar böyle çözülmemiştir.
Şikayet etmek hiçbir zaman işe yaramamıştır.
Mızmızlanmak asla.
Allah aşkına kendinize bir sorun son 7-8 yılda AKP ve yandaşları ne istediler de yapmadılar. Peki muhalefet herhangi bir şeyi engelleyebildi mi?
Ağlaşmakla mama bulabilirsiniz ama memleketi kurtaramazsınız.
Kendinizi asla.
Yaratıcı olun!