Cumhuriyet yazarı Emre Kongar, Kemal Kılıçdaroğlu'na kurulan dört tuzağı yazdı.
Emre Kongar'ın, "Kılıçdaroğlu’na dördüncü tuzak!" başlıklı yazısı şöyle:
AKP/Erdoğan iktidarı, rejimi değiştirirken elbette karşısındaki en önemli ve en büyük siyasal engel, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi kuran ana muhalefet partisi CHP idi.
Son derece etkili bir strateji ile önce, o zamanki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan destek aldı...
Sonra, özel hayatına ilişkin olarak FETÖ/PDY mensuplarının çektiği kasetle Deniz Baykal’ı harcadı...
O zamandan beri de, CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu ile uğraşıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduğundan beri dört tuzakla karşılaştı:
Her bir tuzak, iki tarafı da keskin bir bıçak olarak hangi seçenek tercih edilirse edilsin, Kılıçdaroğlu’nu yıpratmaya yönelikti.
Birinci tuzak, mezhepçilik tuzağıydı:
Kılıçdaroğlu’na sürekli olarak Alevilik üzerinden saldırıldı. Amaç onu Alevilik kapanına hapsederek, hem kendisini hem de CHP’yi mezhepçilik ile suçlayıp genel seçmen kitlesinden koparmaktı.
Kılıçdaroğlu bu tuzağa düşmedi; kendisini de CHP’yi de tek bir mezhebin kimliğine hapsetmedi.
Tabii bu kez de bu tuzağın öteki keskin tarafı kullanıldı ve Alevilerin sorunlarına yeterince sahip çıkmamakla suçlandı ama bu da, dengeli ve herkesi kapsayan özgürlükçü bir politika sayesinde atlatıldı.
Bu tuzak, Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye, din üzerinden, laiklik üzerinden yapılan saldırılarla devam ediyor ama artık gerçek dindarlarda bıkkınlık yarattığı için ters tepiyor.
İkinci tuzak, etnikçilik tuzağıydı:
Kılıçdaroğlu ve onun üzerinden CHP, Kürt etnik kimliğine hapsedilmek istendi.
Kılıçdaroğlu bu tuzağa da düşmedi; aynen din ve mezhep çizgisinde olduğu gibi etnikçilik ve milliyetçilik çizgisinde de, tüm ülkeyi, tüm halkı yani tüm seçmenleri kapsayan eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaklaşımla hem kendisini hem de partisini korudu.
Elbette bu kez de derhal keskin bıçağın öteki yüzü devreye sokuldu ve hem Kılıçdaroğlu hem de CHP, Kürtlere, Kürtlerin sorunlarına yeterince sahip çıkmamakla suçlandı. Ama gerçekten özgürlükçü ve demokratik olan bir yaklaşımla bu saldırılar da atlatıldı.
Yanlış politikalarıyla terörü bizzat palazlandıran iktidar, yine bu etnikçilik tuzağını olanca şiddetiyle sürdürüyor. Ama bu tuzak da tamamen ters tepiyor.
Üçüncü tuzak, kabalık, saldırganlık tuzağıydı:
İktidar tarafından, sadece Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye karşı değil, hoşlarına gitmeyen bütün herkese karşı kullanılan söylem, siyaseti her türlü nezaket ve terbiyeden uzak saldırgan ve kaba bir dile sürükledi.
Gerek aile terbiyesi, gerek CHP geleneği, Kılıçdaroğlu’nu da, partiyi de bu tuzaktan korudu.
Elbette bıçağın öteki keskin tarafı yine devreye sokuldu ve bu kez gerek Kılıçdaroğlu gerekse CHP “etkin muhalefet” yapmamakla suçlandı. Ama bu da siyasetin bu kaba ve saldırgan dilinden artık bıkan seçmen tarafından benimsenmedi. Tam tersine bu dil, iktidarın aleyhine sonuç vermeye başladı.
Dördüncü tuzak, “sokağa dökülme” tuzağıdır.
İktidar, her türlü yolu zorlayarak, Hukuk Devleti’ni hiçe sayarak, yasaları bizzat yargı aracılığıyla çiğneyerek rejimi değiştirdiği sırada, demokrat seçmeni sokağa dökmek ve bunu bahane olarak kullanıp bütün muhalefeti yok etmek seçeneğini gündeme getirmişti ve bu seçeneği hâlâ gündemde tutuyor.
Kılıçdaroğlu ve CHP bu tuzağa da düşmedi, düşmüyor.
Ama, bu kez bıçağın öteki keskin tarafı, yani hem Kılıçdaroğlu’nun hem de CHP’nin “Demokratik Rejimi yeterince koruyamadığı” iddiası etkili oldu.
Kamuoyu birçok konuda özellikle de şu olaylar karşısındaKılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin yeterince enerjik davranmadığınıdüşünüyor:
1) 10 Ağustos 2014’te, Erdoğan’ın Başbakanlıktan istifa etmeden Cumhurbaşkanlığı seçimine girmesi...
2) 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki dönem ve 1 Kasım’da seçimlerin tekrarlanması...
3) 20 Mayıs 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması...
4) 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı 20 Temmuz OHAL darbesi...
5) 16 Nisan 2017 Halkoylaması’nın OHAL altında yapılması; ayrıca sonuçlarının yasalara aykırı ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilen bir biçimde kabul edilmesi...
6) 2018 seçimlerinin OHAL altında yapılması...
7) 31 Mart’ta seçilen HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarının görevlerinden alınması ve yerlerine valilerin kayyım olarak atanması.
***
İktidarın bu dört tuzağına ve rejim saldırısına karşı Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin yanıtı, “Adalet Yürüyüşü” ve “Demokratik Siyasal İttifak” oldu.
31 Mart yerel seçim sonuçlarına bakılırsa, bu tutum ve davranış, DEMOKRASİYİ YAŞATMAYA ÇALIŞAN HDP ve İYİ PARTİ GİBİ ÖTEKİ PARTİLERİN DE DESTEĞİYLE, hiç de başarısız bir strateji gibi görünmüyor!