26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 101. yıldönümünde 19 Mayıs'ın önemini Cumhuriyet için kaleme aldı.
Başbuğ'un yazısı şöyle:
Harbiye Nezareti emrine atanan Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi. Kendisini Haydarpaşa Garı’nda karşılayan dostu ve doktoru Rasim Ferit Talay’a şunları söyledi:
“Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı.”
Mustafa Kemal’e bu sözleri söyleten, herhalde, Dolmabahçe Sarayı önlerinde demirlemiş olan 61 parçadan oluşan işgal donanmasını görmüş olmasıydı.
Mustafa Kemal Paşa, Pera Palas’a yerleşti. Sonra da Şişli’de Halaskârgazi Caddesi üzerindeki iki katlı evi kiralayarak oraya geçti.
Atatürk, Samsun’a hareket edeceği 16 Mayıs 1919 gününe kadar altı ay üç günü İstanbul’da geçirecekti.
Atatürk 19141919 dönemine ait hatıralarını Falih Rıfkı Atay ile Mahmut Soydan’a anlattı ve yazdırdı. Anıların bir kısmı Hâkimiyeti Milliye ve Milliyet gazetelerinde 1926 yılında yayımlandı.
Mustafa Kemal, İstanbul’da kaldığı sürede Sultan Vahdeddin ile altı kez görüşmüştür. İkinci görüşme 22 Kasım 1918 günü oldu. Bu görüşme sonrasını Mustafa Kemal anılarında şöyle anlatmıştır:
“Çok ümitsiz ve üzgün, fakat üzüntümün hakiki sebebini dahi anlayamamış bir halde Vahdeddin’in salonundan çıktım.
Şişli’deki evimde yeni vaziyeti değerlendiriyordum. İstanbul sokakları İtilaf devletlerinin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlılarıyla, lacivert sularını gösteremeyecek kadar örtülü idi. Herkes, ancak pek zaruri ihtiyaçları için evlerinden çıkabiliyor, sokaklarda akla ve hayale gelmeyen hakaretlere uğramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak yürüyebiliyorlardı. Bütün tedbirlere rağmen yine bin türlü feci tecavüz sahneleri eksik değildi. Koskoca İstanbul ve koskoca İstanbul’un yüz binlerce halkı, sesleri kesilmiş bir halde idi. İstanbul ufuklarında yükselen şeyler, yalnız düşman sesleri, düşman hareketleri, düşman bayrak ve süngüleriydi.
Artık adi bir çöplük gibi ayakaltında çiğnenen bir muhitte hâlâ bir saltanat, bir hükümet, bir varlık farz edenler vardı.”
Sadrazam İzzet Paşa’nın çağrısı üzerine İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa başlangıçta ümitliydi. Sultan Vahdeddin ile yapacağı görüşmelerde, Vahdeddin’i bazı tedbirleri almaya ikna edebileceğini zannediyordu. Ancak, Vahdeddin ile yaptığı dördüncü görüşmede sonuç alınamayacağını gördü.
Artık çözümü Anadolu’da arama görüşüne ağırlık vermeye başladı. Anılarında o anki düşüncelerini söyle anlatmaktadır:
“Temaslarıma devam ediyordum. İçlerinden bir kısmında saf bir vatanperverlik hissinin coşkunluğundan başka ne fikir, ne de tedbir kabiliyeti vardı. Bir kısmının ise hâlâ değersiz politikacılık menfaatlerinden başka düşündükleri yoktu.
Kendi kendime şu kararı verdim: Uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul’dan kaybolmak, basit tedbirle Anadolu içine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra, bütün Türk milletine felaketi haber vermek!
İçimde çok dikkatle gizlediğim bu sırrı vakti gelmedikçe kimseye söylemedim. Böyle bir karar vermemişim gibi, temaslarıma devam ettim.”
Mustafa Kemal, Sultan Vahdeddin ile dördüncü görüşmesini 20 Aralık 1918’de yapmıştı. Padişahtan umudunu kesen Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919’a kadar beş ay, cuma selamlığına gitmedi.
O zaman akla şu soru geliyor: Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya gitme kararını almışken neden bu kararını hemen tatbik etmeye başlamadı?
Sorunun cevabını yine Mustafa Kemal Paşa’nın anılarında bulabiliyoruz:
“Bu dakikada siz de düşünürsünüz ki, bir kararım varken, onu niçin hemen tatbik etmiyorum? Ben de hemen söyleyeyim ki, ağır ve kati bir kararın doğruluğuna inanmak için durumu her köşesinden incelemek lazımdır. Ağır ve kati bir karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra, keşke bu tarafını da düşünseydim... Belki bir çıkar yol bulurduk, yeniden bunca kan dökmeye, bunca can yakmaya ihtiyaç kalmazdı, gibi tereddütlere yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt, karar sahibinin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onu yaptığının doğruluğundan da şüpheye düşürür.
Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler. İşte benim Mütareke sırasında dört, beş ay İstanbul’da kalışım sırf bunun içindir.”
İngilizler Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas bölgelerinde silahlı birlikler kurulduğunu öne sürerek, bunların önlenmesini isteyen oldukça ağır bir protesto mektubunu 21 Nisan 1919’da Sadrazam Damat Ferit’e verdi. Hükümet bunun üzerine Samsun bölgesindeki durumu yerinde inceleterek, gereken önlemlerin alınmasının uygun olacağına karar verdi.
Bu gelişmeler üzerine Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı görüşmek üzere makamına davet etti.
Daha sonra yaşananları Mustafa Kemal Paşa yine anılarında şöyle anlatmaktadır:
“Vahdeddin kabinelerinde benim için iki zıt fikirde olanlar vardı. Bazıları beni lehlerinde kazanmaya çalışıyorlardı. Diğerleri ise bana hiçbir şekilde güvenilmemesini iddia edenlerdi. Onlar, ‘Mustafa Kemal’e emniyet edilemez. İstanbul’da birtakım olumsuz hazırlıklar yapıyor. Bu adamı İstanbul’dan uzaklaştırmak lazımdır’, diyorlardı. Beni İstanbul’dan çıkarmakla ağır bir yükten kurtulacaklarını zannedenler, makul bir sebep aramakla meşgul idiler. Nihayet bu sebep, İngilizlerin 21 Nisan 1919’daki talepleri ile ellerine geldi.
Ben, Harbiye Nazırı Şakir Paşa’yı görmeye gittiğimde bütün bunları bilmiyordum.
Talih bana öyle uygun şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem.
Nezaretten çıkarken, heyecandan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim.”
Mustafa Kemal’i Samsun’a götürecek Bandırma Vapuru Galata rıhtımında onu bekliyordu.
16 Mayıs 1919 Cuma günü saat öğleden sonra dört sularıydı. Kaptana yola çıkma emri verildi.
Samsun’a gelişlerini Atatürk, anılarında şöyle anlatmaktadır:
“Kaptana mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti.
Sahili takip ede ede evvela Sinop’a geldik. Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek Samsun’a kolaylıkla gidilecek yol olup olmadığını soruşturdum. Ne yazık ki yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık. Bilmem neden, Samsun’a bir an önce ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki, zaman kaybetmektense tehlikeye göğüs germeyi tercih ettim.
Tekrar Bandırma Vapuru’na bindik. Aynı tertipte seyahat ederek, nihayet Samsun Limanı’na vardık!”
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun.
Atatürk ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri mucizenin büyüklüğü ve anlamı karşısında saygıyla ve şükranlarımızla eğiliyoruz.
Atatürk’ü anmanın yanında, onu anlamaya ve yaşamının her dakikası derslerle dolu hayatından bir şeyler öğrenmeye daha çok çalıştığımız zaman, ona daha çok layık olabileceğimizi de artık öğrenmeliyiz.