Mehmet Acet, hükümetin önümüzdeki günlerde ekonomiye ilişkin atacağı adımlarla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Acet, Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümetin önümüzdeki günlerde ekonomiye ilişkin atacağı adımlarla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. “Önümüzdeki hafta içerisinde yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü sık sık yan yana göreceğiz” diyerek yazısına başlayan Mehmet Acet, ekonomi dünyası ile hukuk dünyasının yapacağı ortak çalışmalardan da söz etti.
Mehmet Acet’in konuyla ilgili yazısı şöyle: “Önümüzdeki hafta içerisinde yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü sık sık yan yana göreceğiz. Malum, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, çarşamba gününden beri ekonominin demokrasi ve hukukla ilişkisine dair güçlü vurgular içeren konuşmalar yapıyor, ‘makas değişikliği’ anlamına gelecek cümleler kuruyor.
Beş gün içinde yaptığı konuşmaların hemen hepsinde bu bağlama yer açması, Erdoğan’ın kararlı şekilde adımlar atacağına işaret ediyor. Ekonomi yönetiminde üstlendiği yeni görev nedeniyle Lütfi Elvan, bu yeni iradenin hukuk ve adalet kısmına dokunan yönüyle de Abdulhamit Gül, sürecin göz önündeki iki önemli aktörü olacak. Bir yol haritasından söz edeceksek eğer, bu yol haritasının ilk günlerinin olabildiğince geniş istişarelerle geçeceğini söyleyebiliriz.
Şöyle ki; Bu iki isim yani Elvan ve Gül, bu hafta iş dünyasının temsilcileriyle buluşacak.
Çatı örgütler olarak da bilinen TÜSİAD, TOBB, MÜSİAD gibi ekonominin nabzını tutan çevreler dinlenecek.
Devam eden hafta içerisinde iş dünyası ile yargı camiasını temsil eden çevrelerin buluşmasına tanıklık edeceğiz. Yargıtay, Danıştay gibi yüksek yargı organlarının başkanlarının da dâhil olacağı bir süreç olacak bu.
Bu temaslar üzerinden, yatırım ortamının iyileştirilmesi, hukuk devleti ilkesinin tahkim edilmesi, ticari davalarda karşılaşılan sorunlar gibi başlıklar üzerinden atılacak adımlar netleştirilecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tekirdağ konuşmasında, “Bakanlıklarımız ve kurumlarımız yanında ilgili tüm kesimlerle yakın diyalog ve iş birliği halinde; ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” demişti. Erdoğan aynı konuşmasında “İnsan Hakları Eylem Planına özellikle ehemmiyet veriyoruz” vurgusunda da bulunmuştu. İnsan Hakları Eylem Planı derken, bunu kabaca ‘hak ve özgürlüklerin standartlarını yükseltme’ biçiminde anlayabiliriz.
Adalet Bakanı Gül, yargı reformu süreciyle eş zamanlı olarak bu planı olgunlaştırmak için hemen her kesimin görüşlerini almış ve bir metin ortaya çıkarmıştı. Yani gelinen nokta itibarıyla iş, ‘adım atma’ noktasına gelmiş durumda. İnsan Haklar Eylem Planı’nın içeriğini kavramak için Erdoğan’ın yine Tekirdağ konuşmasından şöyle bir alıntı yapabiliriz: “Ekonomideki yeni dönemin ruhuna uygun şekilde temel hakların korunmasından, mülkiyet hakkının geliştirilmesine kadar pek çok ilave hükümleri ilgili tüm taraflarla istişare ederek bu eylem planına dercedeceğiz.” Ekonomi/hukuk ilişkisine dair son bir haftadır kullanılan ‘söylem’, yatırım çekme anlamında böyle bir ilişkilendirmenin ne kadar yerinde olduğunu herkese gösterdi. ‘Reform gündeminden’ bahis açılınca, piyasalar hemen olumlu şekilde reaksiyon gösterdi.
Demek ki, uzun vadeli, kalıcı yatırım çekmenin yolu, ‘hukuk güvenliğinden’ geçiyormuş. Uzmanlık alanı bir ülke ile ilgili uzun vadeli öngörülerde bulunmak olan finansçıların ilk soru olarak, “O ülkede hukuk ne durumda” sorusuna cevap bulmaya çalıştıkları bilinen bir şey. Hukuk güvenliği derken bunu büyük ölçüde ‘mülkiyet güvenliği’ olarak anlamak yanlış olmayacaktır. Türkiye özelinde Cumhurbaşkanı üzerinden güçlü bir şekilde ekonomi/hukuk ilişkisi gündeme getiriliyorsa, bu iki alanda reform vaadinde bulunuluyorsa, demek ki, daha fazla ve daha kalıcı yatırım çekmenin yolunun ‘hukuktan’ geçtiğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
ERDOĞAN'A ELEŞTİRİLER YERSİZMİŞ
Diğer yandan, bu böyle diye Türkiye’nin hukuk sisteminin yerlerde süründüğü fikrine katılmadığımı da belirtmek isterim. İktidara yönelik olarak “Biz demiştik, bakın işte bizim dediğimiz çizgiye geldiniz” diye ‘çığlık atanların’ Gezi olaylarından başlayarak 15 Temmuz darbe girişimine kadar geçen sürede olup bitenleri düzenli bir şekilde parantez içine alacak şekilde, genellikle ‘iktidarın hataları’ üzerinden değerlendirmeye aldıkları bilinmeyen bir şey değil.
Hâlbuki demokrasi ve hukuk alanında ‘gerileme’ eleştirileri yapılırken, bu sorunların çeşitli versiyonlarıyla karşımıza çıkmış olan darbelere karşı verilen cevaplar nedeniyle oluştuğunu hesaba katmadan yapılan suçlamalar, Norveçli bir turistin balonla Ankara’ya indikten sonra hızlıca Türkiye uzmanı kesilmesi gibi bir şey olur. Erdoğan’ın ekonomi/hukuk/demokrasi ilişkisi üzerinden yeni bir reform sürecini başlatması, ekonominin ihtiyaçları kadar, iktidarına dönük sandık dışı devirme hamlelerini bertaraf ettiğinden önemli ölçüde emin olduğu bir dönemde başlamış olmasına dikkat çekelim.”