Halk ekonomik sıkıntılarla boğuşurken AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kanal İstanbul projesini yaptırma ısrarı da sürüyor. Erdoğan'ın 'mutlaka yapacağız' dediği projenin perde arkasını bir yıl önce kaybettiğimiz AraştırmacıYazar Metin Aydoğan Deniz Harp Okulu Eski Komutanı Tuğ. Amiral Türker Ertürk'ün görüşlerini de içeren bir analizle bakın nasıl anlatmıştı?
2006 Yılında, ABD Senatosu’na sunulan bir yasa taslağında “İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ilgilendiren Montrö Antlaşması’nın, ömrünü doldurduğu, bu anlaşmanın günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerektiğinin” söylendiğini vurgulayan Aydoğan'ın çarpıcı satırları şöyle: " Bu girişimden kısa bir süre sonra, ABD Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson'un, Montrö Anlaşması’nı Türk kamuoyunda tartışılabilir duruma soktuğunu ve “ Montrö Antlaşması oldukça açık.
Ve biz Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde savaş gemilerimiz buraya girebilir. ABD’nin Möntrö Antlaşması’nı tartışmaya açmak için yaptığı ani atak nedensiz değildi.
Büyük Ortadoğu Projesi girişiminin hızlanması için; Karadeniz havzasının, Kafkasya ve Balkanların ABD denetimine girmesi isteniyordu. Bunun için ’her tonaj, tür ve sayıda ABD savaş gemisi’, Karadeniz’e denetimsiz girmeliydi. İşte bu önergeden tam da 5 yıl sonra o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, bir basın toplantısı düzenleyerek 'çılgın proje' şeklinde Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak ve Kanal İstanbul adını alacak ikinci bir su yolu açılacağını açıkladı. İstanbul’un batısında; derinliği 25, genişliği 140150 metre, uzunluğunun ise 47 kilometre olan bir kanal açılacaktı. Çıkartılan topraklarla Karadeniz’de adalar oluşturulacak ve bu adalar turizme açılacaktı.
Açıklama, uluslararası bir olaymış gibi dış basında büyük yankı buldu. AFP, Reuters, Associated Press ve Bloomberg haber ajansları kanal projesini son dakika gelişmesi olarak verdi. Washington Post, New York Times, Finantial Times ve BBC konuyu ayrıntılı biçimde sayfalarına taşıdı.
AÇIKLANAN GEREKÇELER...
Basında yer alan haberlere göre, Kanal İstanbul’un her iki yanına 250’şer binden 500 bin kişinin yaşayacağı iki kent yapılacak. Kentlerin iki yakasını birleştirmek için; Karayolları Genel Müdürlüğü 4, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2 köprü yapacak. Binalar en çok 6 kat olacak ama tek katlı villalar da yapılacak. Başlangıçta açıklanan tek gerekçe buydu. Gerçek amacının ne olduğu açıklanmamıştı. Gerekçenin bilimsel geçerliliği yoktu; herhangi bir araştırma açıklanmamıştı.
Bilim çevreleri, bu denli büyük bir yatırıma, bu gerekçeyle yani ‘bina yapmak için’ girişilmesine bir anlam veremiyordu. Bir süre sonra, yandaş basında bir ‘gerekçe’ daha ileri sürüldü. Kanal’dan gelir elde edilecekti. Ancak, bu girişimden ülkenin gelir elde etmesi mümkün değildi. Geçişler Boğaz’da ücretsizken, Kanal’dan ücret ödeyerek geçiş nasıl sağlanacaktı.
Gelir sağlamak mümkün olmadığına göre bu devasa projeye girişmenin bir başka nedeni olmalıydı. Nedenin ipuçları, yandaş basında Kanal’ı olumlayan yorumlarda kendini gösterdi. Elde edilecek gelirler sıralanırken, gerçek amaç dolaylı biçimde ortaya çıkıyor ve işin gerçek boyutunun, akçalı değil siyasi olduğu anlaşılıyordu. Şunlar söyleniyordu; “Türkiye, Montrö Anlaşması’ndaki kısıtlamalar nedeniyle 28 yılda İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerden elde edeceği 10 milyar dolar gelirden mahrum kaldı. Kanal İstanbul projesi tamamlandığında, Montrö bypas olacağı için kasamıza yılda 8 milyar dolar girecek. Kanal İstanbul para basacak”.
Gelir elde edilmesi mümkün değilken bu yayın neden yapılıyordu? Lozan’da imzalanan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazların savunması ve geçiş koşulları konularında Türkiye’ye kimi kısıtlamalar içeriyordu. Atatürk, bu sorunun çözümünü aynı Hatay gibi ileriye bırakmış ve 1936 yılında ‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle Türkiye yararına çözmüştü. Barış ve savaş dönemlerinde farklı geçiş koşulları getiren sözleşme, boğazların savunmasını ve hükümranlık haklarını tümüyle Türkiye’ye veriyordu. Özetle şunları kapsıyordu; Barış zamânında: “Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri 815 gün önceden haber verilmek ve bir arada dokuz gemiyi ve belli tonajı aşmamak üzere geçebilir... Denizaltılar, uçak gemileri ve 10.000 tondan büyük savaş gemileri hiç geçemez...
Sözleşmeye uygun şekilde geçen savaş gemileri Karadeniz’de yirmi bir günden fazla kalamaz… Karadeniz’de kıyısı bulunan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Bu gemiler, Boğazlar’ın bir limanına uğramaksızın transit geçerlerse, bu gemilerden hiçbir vergi ya da harç alınmayacaktır”.9 Savaş zamânında: “Türkiye savaşan ülke ise ya da kendisini yakın bir savaş tehdidinde görüyorsa; ticari gemilerin geçişini engellemez ama, geçişlere bazı kısıtlamalar getirebilme hakkına sahiptir. Bu gemiler, barış zamanı kurallarına göre sadece gündüzleri geçebilir. Türkiye tarafsızsa; ticâret gemileri serbestçe geçmesine rağmen savaşan tarafların savaş gemileri boğazlardan geçemez.
”10 AMAÇ MONTRÖ'YÜ TARTIŞILIR KILMAK...
Koşullar, açıklamalar ve hedefler birlikte değerlendirildiğinde; ‘Kanal İstanbul’un Türkiye’nin boğazlardaki egemenliğini tanıyan Montrö Sözleşmesi’yle ilişkili olabileceği, onu tartışılır hale getireceği görülüyordu. Bu anlaşma, boğaz geçişlerinde, özellikle savaş gemilerine kısıtlamalar getiriyordu.
Geçerlilik süresi 20 yıl olmasına ve 18 yılda imzacı devletlere sonlandırılması için başvuru hakkı vermesine karşın, 1956’da hiçbir devlet başvurmamış ve sözleşme bugüne dek geçerli kalmıştı. Karadeniz’de kıyısı bulunan Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olmasından sonra; ABD’nin Karadeniz’e ilgisi artmıştı. Karadeniz, ABD’nin dünya üzerinde serbestçe giremediği tek denizdi. Montrö nedeniyle büyük tonajlı savaş gemilerini Boğazlardan geçiremiyordu ve kendisine kısıtlama getiren bugünkü işleyişin değiştirilmesini istiyordu. Buna karşın, Ukrayna’yla sorun yaşayan, Kırım’ı ilhak eden Rusya, bu istemden rahatsızlık duyuyordu.
AMİRAL ERTÜRK: ERDOĞAN'I İKNA ETTİLER...
Deniz Harp Okulu Eski Komutanı Tuğ. Amiral Türker Ertürk, Montrö’nün masaya gelmesinin Türkiye’nin yararına olmayacağını açıklıyor ve şunları söylüyor; “ Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde, belirli şartlar altında herhangi bir değişiklik talebinin veya fesih ihbarının her zaman mümkün olması, Türk Boğazlarının geçiş rejimine ilişkin hukuki statüsünde değişikliğe neden olacaktır. Türkiye, 1700 km sahil uzunluğu ile Karadeniz’in en büyük kıyı devletidir. Ayrıca; Karadeniz’in açık denizlere tek çıkış kapısı olan boğazların tek egemenidir… Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalar, bu denizin emperyalist devletler arasında rekabet ortamı haline gelmesini engellemektedir…
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışılması ve masaya gelmesi durumunda Türkiye, güvenliği ve boğazlar üzerindeki egemenliği açısından, kazanımlarını çok büyük bir oranda kaybedecektir”. Türker Ertürk, Kanal Projesi’yle Montrö’yü; ABD istekleriyle Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını ilişkilendiriyor ve şunları söylüyor; “Hiç tereddüt yok ki bu proje; dışarıdan yerli aracılar vasıtası ile Erdoğan’a iletilmiş ve ikna edilmiştir. Esas amaç; Montrö Sözleşmesi’nin diplomasi masasına gelmesi için doğal şartları hazırlamak ve bu Sözleşme’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamaları kaldırmaktır.”