Ekonomiden Sorumlu Eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez, Türkiye’nin tartıştığı Kanal İstanbul’dan arazi kapatan Katarlıların gizli ortaklarına ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Ufuk Söylemez, “Bıyıklı yabancılardan sonra Katar’lı Türkler mi?” başlıklı yazısında “Kanal İstanbul güzergâhında aylaryıllar önce arazi kapatan Katar’lı ve benzeri yabancı şirketlerin çoğunun arkasında, iktidara yakın isimlerin yani ‘Katarlı Türkler’ denilen kişi ve şirketlerin olduğu söylentisi de bu iddialar arasında ne yazık ki” ifadelerini kullandı.
Söylemez, “Bu tür iddialar ve söylentiler aksi kanıtlanana kadar kuşkusuz ki, doğru kabul edilemez. Ancak ateş olmayan yerden de duman çıkmaz derler” diye yazdı.
İşte o yazı…
Bir akıl tutulması projesi olan Kanal İstanbul’un, ekonomik olarak hiçbir fizibilite ve rantabilitesinin olmadığı açık bir gerçek. Hiçbir hesaba kitaba uymuyor çünkü. Cari işlem fazlası veren, milyarlarca dolarlık rezerv stoğu bulunan bir ülke bile, böyle akılsız bir işe şimdilik 75 milyar TL, gerçekte ise belki de 150 milyar TL’yi bulacak bir parayı toprağa gömmez, gömemez.
Ama yandaş müteahhitler iktidarı olarak tanımlanan bugünkü zihniyet, beton ekonomisinden, yapsat, daha fazla kat, daha fazla ranttan başkaca bir işe kafa yormadığından, onca toplumsal ve bilimsel tepkiye rağmen, halkla inatlaşarak bu işte ısrar ediyor maalesef.
Yerel seçimlerde, Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartmaktan, aynı zarftaki dört oy pusulasından bir tanesinin geçersiz olduğunu iddia etmeye kadar varan nafile girişimlerine rağmen, ciddi bir yenilgi alan ve halkın iradesiyle inatlaşmanın faturasını ağır bir biçimde ödeyen iktidarın hala dersini almamış olduğu görülüyor.
***
Öte yandan, Rusya için hayati öneme sahip, hatta savaş sebebi bile sayabileceği Montrö’nün delinerek, Karadeniz’de güvenliği ve barışı açık biçimde tehdit edecek bu girişimin siyasi olarak da ABD haricinde kıyıdaş ülkelere bir hayrının olamayacağı da aşikâr. Nitekim dakika bir gol bir ABD’li bir fon şirketi olan Money Marker Management, Kanal İstanbul’un tüm finansmanını karşılayabileceğini açıklamış daha dün.
Bu akılsız projede inat etmenin çok basit ve kasaba kurnazlığı kokan başka bir gerekçesi daha olabilir ki, bu kamuoyunda şu anda yoğun biçimde konuşuluyor.
O da, hem yandaş müteahhitlere yine yeniden devlet eliyle iş verilip, hem de kanal çevresindeki araziler ucuza kapatılıp, haksız ve kolay kazanç ve rant peşinde olunduğu yolundaki iddialardır.
Daha da ileri gidilerek, Kanal İstanbul güzergâhında aylaryıllar önce arazi kapatan Katar’lı ve benzeri yabancı şirketlerin çoğunun arkasında, iktidara yakın isimlerin yani "Katarlı Türkler" denilen kişi ve şirketlerin olduğu söylentisi de bu iddialar arasında ne yazık ki.
Bu tür iddialar ve söylentiler aksi kanıtlanana kadar kuşkusuz ki, doğru kabul edilemez. Ancak ateş olmayan yerden de duman çıkmaz derler.
***
İçeriden haber alanların ticareti yani "insider trading" denilen bir ekonomik suç vardır. Para ve sermaye piyasalarındaki gelişmeleri ve bilgileri, görevleri gereği önceden öğrenenlerin kendileri ve/veya üçüncü şahıslar adına çıkar ve avantaj sağlayacak pozisyon almaları ciddi bir ekonomik suçtur. Kanal İstanbul’un gelişmelerini önceden öğrenen Katarlı veya diğer yabancı şahıs ve kuruluşlar, belki de bazı Türklerle çıkar ortaklığıyla birlikte hareket etmiş olabilirler diye düşünmeden edemiyor insan.
Böyle bir iddianın, böyle yaygın söylenti olarak konuşulması bile son derecede üzücü ve vahimdir bence.
Ama Kanal İstanbul’un geçeceği güzergâhta arazi hareketlerinin ve satışlarının aylaryıllar öncesinden başlatılması, spekülasyon ve haksız kazanca neden olabilecek bir "insider trading" denilen içeriden/devletten haber alanların ticareti şüphesini isteristemez akıllara getiriyor.
Hâlbuki bu gökyüzünün altında, hiçbir şey ilelebet gizli saklı kalmaz, kalmayacaktır.
Haksız rekabet, haksız iktisap, haram para ile servet sahibi olanların, gelecekte yolsuzluk mahkemelerinde yargılanmayacaklarının ve tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatanların tamamının mal ve servetlerine (yurtdışına kaçırılanlar dahil) el konulmayacağının hiçbir garantisi yoktur.
Malezya’da, Pakistan’da, Hırvatistan’da ve başka ülkelerde yakın geçmişte çok sayıda Başbakan, Bakan ve kamu görevlilerinin bu tür suçlardan dolayı halen yargıda hesap verdiklerini kimse unutmamalıdır.