CHP lideri, Suriye ile barışılacağını, ülkelerine dönen insanların can güvenliğinin sağlanacağını, onlara iş imkanı sağlanacağını ve bölgeye hastaneokul gibi kurumların yapılacağını söyledi.
ANKA'nın aktardığına göre Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
"Bunların Türkiye’de kalmaları ve sayılarının çok yüksek olması Türkiye için de bir risk aslında; onlar için de bir risk, bunun düzelmesi lazım. Bu insanların kendi ülkelerinde, kendi kültürleri içinde, özgürce ve can güvenlikleri sağlanarak kendi ülkelerinde yaşamaları gerekiyor. Bunun için nasıl bir yol, yöntem izlenmeli?
Bizim düşündüğümüz yol, yöntem şöyle: Bir; Suriye ile biz hemen oturacağız bir, barışacağız. Karşılıklı büyükelçilikler açacağız. Türkiye’deki Suriyeliler nedir, hangi pozisyondalar ve bunlar kendi ülkelerine hangi koşullarda gelebilirler, buradan tekrar Suriye’ye gittikleri zaman acaba orada can ve mal güvenlikleri sağlanacak mı, yoksa bunlar tekrar bir savaş ortamının içinde mi kendilerini bulacaklar? İlk büyükelçilikler açıldıktan sonra oturup konuşacağız ve tekrar kendi ülkelerine dönmeleri için can ve mal güvenliklerini sağlaması ile ilgili oturacağız, bir sözleşeme yapacağız. Bu sözleşme Suriye ve Türkiye arasında değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in de devreye girmesini isteyeceğiz.
Yetiyor mu? Hayır. İkinci bir adımı atmamız lazım. Bunlar kendi ülkelerine gittikleri zaman yolları, kreşleri, okulları, hastaneleri olması lazım. Bunların hiçbirisi yok, bunların tamamını yapmak durumundayız. Bunu Avrupa Birliği fonlarıyla yapacağız. Avrupa Birliği ile gideceğiz, oturacağız. Ben Avrupa’ya gittiğim zaman, Suriyeli sığınmacılarla ilgili bana sorduklarında, onların yanında açık ve net onları suçladım. ‘Siz Suriye’de kan gövdeyi götürürken, insanlar birbirlerini öldürürken hiç sesiniz çıkmıyordu. Ama Suriyeliler size gelmeye başlayınca kıyameti kopardınız. Şimdi diyorsunuz; Suriyeliler niye geliyor? Neden Suriye’de savaş çıktığı zaman savaşın engellenmesi veya durdurulması konusunda müdahale etmediniz? Bu da Avrupa’nın etik değerlerine uygun değildir’ dedim. Onlara şunu söyledim; ‘Suriyelileri biz kendi ülkelerine göndereceğiz. Bunların yolları, okulları, kreşleri…Siz para veriyorsunuz ama bu parayı biz bunun için kullanacağız. Siz her türlü denetimi yapabilirsiniz, bizim bütün harcamalarımız şeffaf olacak. Dolayısıyla bu okulları, kreşleri yapacak olan da bizim müttehitlerimiz, ihaleye çıkacağız gelip yapacaklar.
Yeter mi? Yine yetmez. Bu insanların can ve mal güvenliği gerekiyor. Can ve mal güvenliği için de bizim oturup bir protokol yapmamız lazım merkezi yönetimle, yani Suriye yönetimiyle. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in de devreye girmesi lazım. Bunlar kendi ülkelerine geldiğinde, evlerine yerleştiklerinde bunlara herhangi bir siyasal müdahale ve baskı olmayacak, bu güvenliğini de alacağız.
Yeter mi? Yine yetmiyor. Bu insanlara iş lazım. Daha önce o bölgede Gaziantepli iş adamlarının, bizim iş inşalarının orada çok sayıda fabrikaları vardı, onları yine teşvik edeceğiz. Diyeceğiz ki ‘Siz gidin, fabrikaları yeniden kurun ve bu insanlar orada çalışsınlar’. Dolayısıyla kendi ülkesinde evi, yolu, okulu, hastanesi olacak. Can ve mal güvenliği olacak, dolayısıyla da daha rahat, daha huzurlu bir ortamda kendi ülkesinde çalışmış olacak.”
“Tabii, Türkiye yol geçen hanı değil. Van’a gittiğimde sınır kapısına da gittim, sınır kapısında sordum; ‘Afganlar buradan geçiyor mu, siz izin veriyor musunuz?’ ‘Mümkün değil’ dendi, ‘pasaportu olacak, biz kontrol edeceğiz, öyle geçecekler’ dendi. Peki nasıl oluyor da kafileler halinde geliyorlar ve biz bunları Orta Anadolu’da görüyoruz? hatta bazen küçük teknelerle Van Gölü’nü geçmeye çalışıyorlar. Hatta bir felaket olmuş, Afgan göçmenler hayatını kaybetmişti orada. Ayrıca şunu söylediler bana, sınır kapısında olanlar dediler ki ‘Karakollar var bütün sınır kapısında, bir karakol diğerini görür ve arada kameralar var, kuş uçsa herkes görür’. Şimdi, kuş uçsa herkesin görebileceği bir ortamda nasıl oluyor da binlerce Afgan Türkiye’ye geliyor? Neden sınırlar yol geçen hanına dönüyor. Biz, o nedenle ‘Sınır namustur’ dedik, çünkü bütün sınır kapılarına gidin bu tabela vardır. E sınır namussa nasıl oluyor da bu kadar insan elini kolunu sallaya sallaya geliyor? Bunun üzerinde durmak gerekiyor, bu şunu gösteriyor aslında; siyasi otoritenin bu tür olaylara izin verdiğini, en azından belli kişilerin rüşvet alarak, para alarak bu insanları Türkiye’ye soktuklarını düşünüyoruz. Bunlar da bir şekilde kendi ülkelerine gönderilecekler. Yani sığınmacı ülkesi olmak ve onların Türkiye’de kalmaları için altyapı oluşturmak, bir süre sonra bunlara vatandaşlık vermek doğru değil. Biz bunu kabul etmiyoruz ve doğru da bulmuyoruz.”