Daha önce "Cumhurbaşkanı parti genel başkanı olmamalı" şeklindeki değerlendirmesiyle gündeme gelen eski AKP İstanbul Milletvekili ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Metiner, bugün bu konuda bir yazı daha kaleme aldı.
Metiner, Meclis'i güçlü kılmanın tek yolunun, milletin kendi vekillerini doğrudan seçmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.
"Millet nasıl ki kendi Cumhurbaşkanı’nı doğrudan seçebiliyorsa kendi milletvekillerini de doğrudan seçmelidir" ifadesini kullanan Metiner, bu seçimin birçok yolu olduğunu belirterek şunları yazdı:
"Partilerin kendi içinde yaptıkları ön seçim sistemi. Sadece partili delegelerden oluşan bu sistem, gerçekte bir kandırmacadan ibarettir. Şu sebepten: Kendi ilinde il ve ilçe başkanlarını belirlemiş siyasi aktörler delegeleri de kendisi belirleyerek ön seçimi sonucu önceden belli bir seçime dönüştürebilmektedirler. Benim önerdiğim sistem, partilerin kendi listelerine seçilecek milletvekili sayısının en az beş katı kadarını listelere koyması ve milletin sandıkta kimi istiyorsa onu seçmesine imkân tanıdığı bir sistemdir.
Diyelim ki bir ilde 5 vekil seçiliyor. Her parti kendi listesine 5 katı kadar aday koyarak milletin dilediği adayı kendi vekili olarak seçmesine imkân sağlamalıdır. Aday adaylık süreçlerinde çok daha fazla ismi 25 kişiye indirmek için parti içi mülakat sistemi ile birlikte anket yoluyla milletin kimleri listede görmek istediği de öğrenilir.
Bu yolla partinin ve milletin genel tasvibinden geçmemiş isimler elenir, beğenilen adaylar da listeye konur. Millet de kimi istiyorsa gider onu tercih eder. Dolayısıyla sıralama yüzünden hiç kimse bir diğerine gönül koymaz, listeye giremedikleri için partisine küsüp darılanların sayısı da en aza düşer. Böylece her partinin seçim sürecinde karşılaştığı o siyasi krizler de büyük ölçüde aşılmış olur.
Seçilen vekiller doğrudan millet tarafından seçildiği için hem kendilerine güvenirler, hem de millete hizmet etmemeleri halinde yeniden seçilmeyeceklerini bilirler. Millet ile vekili arasındaki bağ bu sayede güçlü olur. Milletvekilleri de Meclis’e kendilerini çok daha güçlü görerek giderler.
Mevcut sistemde partiler seçilecek kadar adayı listelerinde göstermek suretiyle milletin doğrudan seçimi önünde engel oluşturmaktadır. Seçmenler de sevmedikleri ve beğenmedikleri adayları partilerine oy verdikleri için seçmek zorunda kalıyorlar. Seçilen vekiller de tekrar seçilebilmek için partilerin birer emireri gibi hareket etme gereği duyuyorlar. Meclis’teki diğer bütün görevler de bu şekilde belirlendiği için vekillerin gücü kağıt üstünde kalıyor. Partiler demokrasisi bu açıdan demokratik temsil açısından sorunlu.
Onun için güçlü bir Meclis için evvela vekillerin doğrudan tercih sistemiyle seçilmeleri gereklidir. Meclis’teki görevler de grup başkanvekillikleri, Meclis başkanvekillikleri, Meclis idare amirlikleri vs. milletvekillerinin kendi aralarındaki özgür seçimlerle belirlenmelidir. (Ayrıntılar için bkz. Mehmet Metiner, Siyasi Erdemler Risalesi, Sahi Kitap)
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yönetimde istikrar sorunu olmayacağına göre temsilde adalet ilkesi, her partinin gücü oranında Meclis’e girmesini sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. CHS, barajı anlamsız ve gereksiz kılan bir sistemdir. Milletin meclisi çoğulcu ve katılımcı olmalıdır. Baraj minimal düzeyde olmalıdır. Baraj sıfır seviyesinde de olabilir, yüzde 35 oranında da tutulabilir.
1960 askeri darbesinden sonra 1961 Anayasası’yla sistemin içine monte edilen Anayasa Mahkemesi (AYM) kendisine tanınan görev ve yetki itibariyle tam bir vesayet organıdır. Meclis’in üstünde bir vesayet organı olarak konumlandırılan AYM yeniden yapılandırılmalıdır.
YÖK, üniversiteler üzerinde tam bir vesayet organıdır. Üniversitelerle birlikte YÖK de demokratik bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı sistemi, diğer seçilmiş belediye başkanları üzerinde tam bir vesayet organıdır. Seçilmiş ilçe belediye başkanlarının üstüne seçilmiş büyükşehir belediye başkanlarını vasi/amir olarak belirleyen sistem tümden değiştirilmelidir. İlçe belediye başkanları ve ilçe belediye meclisleri kendi ilçeleriyle ilgili her konuda tam yetkili olmalıdır. Büyükşehir Belediye Başkanlarının görev alanı, sadece şehrin devasa hizmetleriyle sınırlı olmalıdır.
Yargı ne diğer erklerin üstünde bir vesayet organı gibi olmalı, ne de diğer erklerin emrindeki bir aparat. Teorik olarak ideolojidensiyasetten arınmış, sadece ve yalnızca adaleti önceleyen bir yargı sistemini koşulsuz bir biçimde savunuyor olsam bile yargı erkinin sistem içindeki konumlanışının nasıl olması gerektiğini bilebilecek yetkinlikte olmadığım için işbu görevi erbabına bırakıyorum.
Siyasal sisteme dair önerilerim halihâzırdaki sistemi tadil etmek için getirdiğim önerilerden ibarettir. Ne eski parlamenter sistemi ne de mevcut haliyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni her derdin devası olarak görenlerden değilim. Kendimce uygulamada gördüğüm sorunlardan hareketle herkes için/ülke için gerekli olduğuna inandığım öneriler sundum.
Sistemler bir din değildir. Sistemleri araç olmaktan çıkartıp amaçsallaştıranlar neyi niçin söylediğimizi varsın anlamasınlar. Varsın o birileri de intikam güdülerini tatmin etsin. Herkes bilsin ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni dün destekliğim gibi bugün de destekliyorum. Benimkisi sistem içinde tadilatların yapılmasına yönelik önerilerden ibarettir, vesselam."