Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Türkiye'nin su kaynaklarıyla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Ağırel'in bugünkü yazısı şöyle:
Ne bekliyorduk ki?
Ben Çukurova çocuğuyum. Bizim oralarda elinizden tohum yanlışlıkla toprağa düşse hemen yeşeriverir idi. Çocukluğumda hep duyardım dağ taş su diye…
Görüyoruz. Kuraklık söz konusu artık... Tuz Gölü'ndeki flamingoların üreme alanına gelen su damarının kesilmesi neticesinde yüzlerce yavru öldü.
Konya'da tarım yapılamıyor. Konya adeta kurumuş.
Bu konu hakkında uzman kişilerden olan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım ile kendi YouTube kanalımda bir röportaj yaptım. Bu yayında önemli olan kısımları sizlere aktarmak zorundayım.
Zira bu konuya çok çok önem veriyorum…
Ülkemizde bulunan su kaynakları hızla yok oluyor. İlgililer de aynı sizin benim gibi izliyor. Tasarruf söz konusu olduğunda ise akla hemen üç şehir geliyor. İstanbul, Ankara, İzmir… Aslında sorun sadece bu büyükşehirlerde değil. Su tasarrufu denince de hemen kamu spotları ile dişinizi fırçalarken suyu kapatın, bulaşık yıkamak için durulamadan makineye koyun, çamaşırınız çok kirli değilse makineye koymayın gibi yayınlar yapılıyor. Tamamı evsel tüketim ve tasarruf ile ilgili.
Bunlar tabii ki önemli. Ancak DSİ (Devlet Su İşleri) verilerine göre Türkiye'de 112 milyar metreküp suyun yüzde 77'si tarımda kullanılıyor. Bu yüzde 77 ilk sulamanın da yüzde 70'lik kısmı vahşi veya salma sulama yöntemi ile kullanılıyor. Sadece yüzde 10'luk bir kısım sadece damlama yöntemi kullanılarak yapılıyor. Asıl tasarruf burada yapılmalı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü dönem dönem kuraklık haritası paylaşıyor. Paylaşılan iki harita var. Birisi meteorolojik kuraklık haritası diğeri ise tarımsal kuraklık haritası... Artvin'den Zonguldak'a kadar olan çok ince bir çizgi ile ayrılmış kısım hariç Türkiye'nin her tarafı kuraklık yaşıyor. Yağış miktarının yüzde 4070 oranında azalması söz konusu.
Tarımsal kuraklık ise; Türkiye'deki tarımsal alanların yarısından fazlası 42 ilde tarımsal kuraklık yaşanıyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu bölgesinin bir kısmı ve İç Anadolu Bölgesi. Bu bölgeler neden önemli? Türkiye'nin buğday üretiminin yarısının üretildiği yerler burası.
Yine arpa, bakliyat üretiminin yapıldığı yerler. Arpa dediğiniz zaman hayvan sektörünü de etkiliyor. Burada üretim olmayınca ne oluyor?
Toprak Mahsulleri Ofisi her ay buğday, arpa ithalatı yapmak zorunda kalıyorlar. Bu miktarlar inanılmaz derecede artmaya başladı. Öyle ki iki buçuk haftada 1,5 milyon tonluk arpa ithalatı yapıldı.
Biz su zengini bir ülke değiliz ancak zengin bir ülke gibi harcıyoruz. Hâlbuki su zengini ülkeler bile bizim gibi vahşi sulamaya izin vermiyor. Milyarlarca dolar ödeyerek yaptığımız barajlardaki suyun yarısı toprağa ulaşana kadar buharlaşıyor.
Mesela GAP'a 32 milyar dolar yatırım yapıldı. Enerji yatırımlarının neredeyse yüzde 90'ı tamamlandı. Ancak sulama yatırımlarının henüz yüzde 25'i tamamlanmış durumda. Yani burada dahi tarıma gereken yatırımın yapılmadığı, rantın öncelikli olduğu görülüyor.
Bu sene Aydın valiliği sezon başında çiftçilere barajlarda su az olduğu için iki defa su verebileceğini bildirdi. "Önleminizi alın" dedi.
Bakın Konya'da yer altı sularının kaçak şekilde kullanılması nedeni ile oluşan obrukları ve kuraklığı konuşuyoruz.
Aydın valiliği "kendi olanaklarınız ile kuyu kazın biz bir şey yapmayacağız" dedi. Çiftçiler kendi imkanları ile maliyetleri karşılayarak kuyuları açtılar. Kuyuların açıldığı alan jeotermal olduğu için kuyulardan sıcak su çıkmaya başladı. Çıkan suyu tarlada kullanamıyorsun. Dolayısı ile Aydın Ovası'ndaki çiftçiler bu sene pamuk yerine daha az su isteyen ayçiçeği gibi ürünlere yöneldi.
Önümüzdeki yıllarda bunu sadece Aydın'da değil çok yerde yaşayacağız.
Çiftçilere verilen destek ne? Dekar başına 100 TL'ye varan destekler alacak. 20 mi, 30 mu belli değil. Kayıtlı değilsen hepten yandın.
Bunların tamamı yanlış politikaların sonucu… Suyun az olduğu yerde çok su isteyen ürünleri ektirirseniz sonuçlarına katlanırsınız.
Çözüm belli ve basit.
Su potansiyelimizin ve kaynaklarımızın ortaya konup ciddi bir planlama ile uygun ürünleri ektirmemiz gerekiyor. Bütüncül bir politika ile tamamının planlamasının yapılması gerekiyor. Tarımda atılacak her adımda su politikası oluşturulmalı. Suyu önemsemeyen hiçbir politika başarıya ulaşamaz.
Sulu tarım verimliliği artırıyor evet ama suyu verimli kullanmak çok çok önemli. Suyu açık sistemle değil kapalı sistemle götürmemiz gerekiyor. Var olan suyu açık sistemle götürünce suyun yarısı buharlaşıyor. Aslında ciddi çalışmalar var ancak çiftçi ile buluşamıyor.
Dünyada fındığın yüzde 6570'ini Türkiye üretiyor. İhracatın yüzde 7080'ini Türkiye yapıyor ama fındığın fiyatını Türkiye belirleyemiyor.
Neden? En büyük alıcı İtalyan firması…
Bunlar Türkiye'deki fındığı ucuz alabilmek için çalışmalar yapıyorlar. Türkiye'deki firmalar onlarla rekabet etmek yerine isteklerini kabul ediyorlar. Henüz hasat yapılmadan fındığı satıyorlar ve daha sonra iç piyasaya dönüp bu sene fındık çok gibi sebepler ile fiyatın ucuz olmasını sağlıyorlar.
Fındığı üreten biziz, ihracat yapan biziz ama fiyatı başkası belirliyor. Şimdilik üreten biziz, bahçeye bakan biziz, toplayan biziz, her şeyini karışlayan biziz ama parayı kazanan başkası yani yabancı.
Koca ülke bir firmanın mevsimlik işçisi gibi çalışıyor.
Fındığımızın en büyük alıcısı İtalyan şirket geldi en büyük ihracatçı firmayı satın aldı. Şimdi de üretimde de söz sahibi olmak istiyor. Birtakım projeler gündeme getirildi. Bu gerçekleşirse eğer fındığın ağacı Türkiye'de olacak ancak sahibi İtalyan firma olacak.
Türkiye acilen yağmur hasadı ile ilgili çalışmaları yapmalı ve kuraklığa karşı önemleri somut şekilde almalı. Yoksa ileride çok daha büyük sorunlar bizleri bekleyecek.
Geç kalıyoruz. Yolun sonuna geldik.