Editörün notu: Bu makalenin herhangi bir yerinde dizide yaşanan gelişmelere ilişkin açık bir bilgi (spoiler) verilmemektedir.
Gerçek hayatta karşımıza çıkan karakterlerin uzun süre sonra televizyon ekranına döndüğü dizi ‘Bir Başkadır’ Türkiye’nin gündemine oturdu. Karakterlerin temsil ediliş biçimlerine ilişkin tartışma büyürken kimi akademisyenlere göre dizide toplumun her kesiminden karakter olması bir aşırılık hissi de uyandırıyor.
8 bölümden oluşan Netflix dizisi, farklı sosyoekonomik geçmişlerden gelen ve İstanbul'un metropol hayatında şaşırtıcı tesadüflerle yolları kesişen kendine özgü bir grup karakteri konu alıyor. Karakterlerin her biri hayatlarındaki bir problemi çözmek için kendi bildikleri yollarla mücadele ediyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi'nde görevli sosyolog Dr. Feyza Akınerdem Türkiye'de dizi izleyicilerinin çoğu zaman dizilerin gerçek hayattan kopuk olmasından yakındıklarını söylerken Bir Başkadır'da ise farklı bir durum olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
Türkiye'de televizyon izleyicisi her zaman gerçek hayatla dizi arasında bir örtüşme arar. Bu örtüşmenin olmaması bir rahatsızlık alanıdır. Bu dizide ise insanlar gerçek deneyimleri ile ekran arasında benzerlik ve uyuşmazlık gördüler bu hem bir beğeniye hem de beğenmemeye neden oldu.
Dizinin ideolojik bir bakış açısı olmadığını fakat inceden bir bakış açısı da ortaya koyduğunu aktaran Akınerdem, “Dizinin bir bakış açısı var ama bunu net söylemiyor. Kolaj halinde karakterleri koyup ‘bilin bakalım ben ne anlatıyorum' der gibi yönetmen” ifadelerini kullanıyor.
Doktora tezini İstanbul Başakşehir semti üzerine yazan Almanya'daki Marburg Üniversitesi Yakın ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde misafir araştırmacı Ayşe Çavdar ‘Bir Başkadır'ın sonuçta bir dizi, doğal olarak elbette kurgu olduğunu hatırlatıyor.
Dizinin karakterlerin hayatından bir kesit sunduğunu aktaran Çavdar, söz konusu abartının hikayeyi güçlendirdiğini belirtirken dizideki en kuvvetli mesajlardan birini şöyle aktarıyor: Aynı evin içinde yaşayan Yasin, Ruhiye ve Meryem arasında bile doğru dürüst diyalog yok. Peri ile Meryem ve Gülbin arasında da sahici bir diyalog yok. Birbirimizle temas halinde olsak bile aslında birbirimizi görmüyoruz. Şehirler kalabalıklaştığı için birbirimize daha fazla temas ettiğimiz doğru, ama tam da bu iç içe yaşama hali yüzünden savunma duvarlarımız alabildiğine yükseliyor. Dizide kullanılan abartının işlevi de buna dikkat çekmek sanki.
Dizinin kişilerin hayatına bir ölçüde nesnel yaklaşsa da hikayenin sonunda bir yargı olup olmadığını sorduğumuz Çavdar, “Karakterlerin tek tek yargılandığını düşünmüyorum, aksine yargılamaktan kaçınmaya çalışıyor. Onların pozitif özelliklerini vurguluyor. Toplumun farklı kesimlerini yansıtan karakterlerin nerelerinden yaralandıklarını görüyoruz. Meryem'le teması üzerinden Peri'nin yaralarına tanık oluyoruz. Gülbin'in ailesi ve ablası ile ilişkisi üzerinden de onun yaralarına şahit oluyoruz” değerlendirmesinde bulunuyor.
Çavdar, dizinin ele aldığı kesitin mevcut temas ve mesafe yaralarını sergilemek açısından işlevsel olduğunu belirtiyor.
Türkiye'de televizyonlarda uzun süredir benzer temalarda diziler izleyiciye sunuluyor biraz farklı bir yapım ortaya çıktığı zaman ise ülkenin gündemine oturuyor öyle ki konu akademisyenlerin masasına kadar geliyor.
Çavdar, insanların medya ve siyasette yeteri kadar temsil edilmediklerini, buna dair ufacık da olsa umut veren bir alan buldukları zaman ise ona büyük bir ilgi gösterdiklerini anlatıyor ve bu örnekle Bir Başkadır'a olan ilgiyi açıklıyor ve sözlerini şöyle noktalıyor: Temsil mekanizmalarında problem olduğu için dizide neyin temsil edilmediğini araştırmaya başlıyoruz. Asıl sorun bu. Diziyi izlerken bizi şu çarpıyor: Niye buradayım, niye beni öyle değil de böyle gördü. Diziyle böyle ilişkilenmemizin sebebi, mevcut temsil mekanizmalarının bizi görmemesinin yarattığı huzursuzluk.
Yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde doktorasını ise ABD'de antropoloji alanında yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Erkan Saka ‘Bir Başkadır'ı genel itibarıyla başarılı bir yapım olarak bulduğunu belirtirken karakterlerin iyi çalışıldığını söylüyor.
Karakterlerin yazımı öncesi saha çalışması yapıldığının belli olduğunu ifade eden Saka, “Sanat ürünlerinde temsiller vardır. Hiçbir zaman herkesin memnun olacağı bir temsil olmaz. İmam karakterini herkese beğendiremezsiniz. Dizi ekibi dersine çalışmış Türkiye'deki kimlik sorunları temsil edilmeye çalışılmış” ifadelerini kullanıyor.
Kimlik politikaları üzerine sanatsal üretim yapmanın toplumda bir çatışmayı tetikleyebileceğini ana akımın bu gerekçelerle bu konulara girmek istemediğini ifade eden Saka, “Bu tip kimlik sorunlarını ele alan dizileri daha çok görmemiz lazım” diyor.
Toplumda bazı hassas konuların tartışmalarının açık açık ve herkes tarafından yapılamadığını aktaran Saka, “Diziler üzerinden daha sofistike temsiller savaşı mümkün olabiliyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Dizideki karakterlerin tamamen gerçeği yansıtma gibi bir sorumluluğu olmadığının da altını çizen Saka, “Yapımda Türkiye'deki kültürel tartışmalar iyi özetleniyor” dedi.
Saka, Türkiye'deki televizyon dizilerinin girmekten çekindikleri bir alanda ortaya çıkan ‘Bir Başkadır'da normalde temsil edilmeyen pek çok kesimin tek bir dizide kullanılıyor olmasının bir aşırılık hissi de yarattığını da sözlerine ekliyor.
Gazete Duvar'dan Anıl Mert Özsoy'a konuşan ve Gülbin karakterine hayat veren Tülin Özen karakterlerin temsil ediliş biçimine ilişkin soruya şu yanıtı veriyor:
Artık izlenme aşamasına gelmiş bir dizide temsiliyet meselesini düşünmesi gereken oyuncu değildir bence. Hele ki böyle türlü karakterlerin ve hikayelerin olduğu bir işte, hikayeleri nasıl ve ne mesafeyle, nasıl bir açıyla, nasıl bir montajla, ritmle yerleştirdiğin belirliyor her şeyi. Yani en başta senaristin, sonrasında da son noktayı koyan yönetmenin işidir. Oyuncu olarak her sahnede o sahnenin gereklerini, yine yönetmen direktifleriyle yerine getirmeye çalışıyorsun, okuduğun senaryo, monitörde ve kurguda değişebiliyor.