Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, "Nureddin Nebati'nin dedesi ağa, babası ağa, kendisi doğal olarak ağa." değerlendirmesini yaparak tekstil patronu olduğunu hatırlattı. Terkoğlu "2001 krizini fırsata çeviren fabrikatör Nurettin Nebati, o yıllarda hem batan mağazaları alıyor hem de Türk işçisinin Çin’den daha ucuza gelmesini istiyordu. Böylece Batılı ülkelerin çocuklarına Türk emekçisinin ucuza ürettiği malları giydirirken Türkiye’deki mağazalarında da parası olan ailelerin çocuklarına Batılı kıyafetleri pahalıya satıyordu." hatırlatmasını yaptı.
Terkoğlu, Nebati'nin çalışanlarından çok sayıda mesaj aldığını söyleyerek "Ama gördüm ki çalışanların aktardıkları pek de bilinmeyen şeyler değilmiş." dedi. "Türkiye’nin iş sitelerinden birini açtım. Nebati’nin emekçileri deneyimlerini anlatıyordu." diyen Terkoğlu, şu şikayetleri aktardı:
“Eşek gibi çalışıp karşılığını alamazsınız. (...) Ertesi gün resmi tatildir, bayramdır vs... Akşam çıkışta bir mail gelir ve yarın girişçıkış saatleri değişmiştir. Çoğu evli ve çocuklu bayanın çalıştığı bir ortamda, aile hayatına bu kadar saygısızca bir çalışma ortamı hiç görmedim.”
Yıllık izin almak isteyen bir personel ise şikayetini şöyle aktardı: “Yıllık izin istiyoruz, patron beyler kimsenin izin kullanmasını istemiyormuş. Yazın denize giden personel olmazmış, işten uzaklaşırmış. Yıllık iznin bir hak olduğundan habersizler.”
Bir kadın çalışan ise regl olduğu için açıklama yapmak zorunda kaldığını söyleyerek “Dakika dakika kameradan izleniyorsunuz. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu firmada, ‘regl olduğum için lavabo ihtiyacım normale göre daha fazla’ açıklaması yapmak zorunda kalıyorsunuz. Yoksa yazılı uyarıyı yersiniz.” dedi.
"Mağazada temizliği çalışanlar yapıyor. Yazıcı bozuluyor, çalışanlar tamir ediyor. Kameralardan fotoğrafı çekilen emekçilerin görüntüsü, “mağazada eğilme” notuyla WhatsApp grubunda paylaşılıyor." diyen Terkoğlu, molasız saatlerce çalışan bir personelin şu sözlerini aktardı:
“Şirket sahibi Seyit (Nebati) Bey sahaya çıktığı an tuvaleti bile unutun. Eğer onun gelme ihtimali varsa yemek, su, tuvalet yasak. (...) Dokuz saat yemeksiz, susuz ve tuvalet molasız beklemiştim kapının önünde.”