Auto-Created-3
16 Nisan 2019 ( 5171 izlenme )
Reklamlar

Sandıktan seçilmemiş başkan çıkartma oyunu

Seçimden bir gün önce, Odatv'de 30.03.2019 tarihinde yayımlanan yazımı bitirirken şunları belirtmiştim:      

"Tüm bunların bir bedeli olmalı. Seçmen, milletin sadece Cumhur ittifakına oy verenlerden, hatta seçmenden ibaret olmadığını, başka partilere oy verenlerin yahut oy kullanmayanların, bu hakka henüz sahip olmayanların da Türk milletinin bir parçası olduğunu hatırlatmalı ve oy uğruna toplumun kamplaştırılmasını, ayrıştırılmasını; anlamsız, gereksiz, tehlikeli, yorucu ve bıkkınlık veren bu alışılagelmiş gerginliği, bıçak gibi kesen keskin dili, güçten kaynaklanan cür'et ve kibri reddetmelidir. Ülkenin temiz havaya, soluklanmaya ihtiyacı var. En azından başlangıç olarak ilk yapılması gereken bu gibi gözüküyor."

SEÇMEN İRADESİNE DARBE

Seçim bitti ancak bir türlü sonuçlandırılmadı. Halk, seçmen görevini yaptı. Ancak İstanbul'da seçmenin iradesi gasp edilmeye, yok sayılmaya çalışılıyor ve türlü oyunlar oynanıyor. Ortada anayasal sisteme ve seçmen iradesine karşı bir darbe teşebbüsü söz konusu. Gerçekten:

1) Seçimin üzerinden on beş gün geçmesine karşın türlü oyunlarla tam hukuksuzluk, seçmen iradesini gasp etme girişimi halen sürüyor. Bir günde tüm Türkiye'de sayılan sandıklar, İstanbul'da, özellikle Maltepe'de bir türlü sayılamıyor, saydırtılmıyor! Seçim kurulları alenen basılıyor, hukuksuz kararlar ve uygulamalar peş peşe geliyor.

2) Sanki Türkiye ilk kez seçim yapıyor! Türkiye'yi; güvenilir seçim yapamayan ve sonuçlandıramayan bir üçüncü dünya ülkesi, bir Afrika ülkesi gibi göstermeye, ülkeye bu utancı yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Süre; zaten yaralı olan demokratik işleyişe ve sisteme büyük zarar vermekte, rejim bunalımına yol açmaktadır.


3) Kameraların karşısına geçen Bay Binali Yıldırım özetle, "Seçimin murdar olmuş bir seçim olduğunu, hukukun peşinde olduklarını, ortada bir tahammülsüzlük olduğunu, seçimin kazanıldığına YSK'nın karar vereceğini, şaibeler, usulsüzlükler, sahtekarlıklar olduğunu, organize bir kötülüğün bulunduğunu, seçmenin iradesini ve oyunu çalmanın bir miada bağlı olmadığını, sahtekarlığın son kullanma tarihi olmadığını" söylüyor. ve iktidarın bakış açısını, zihniyetini ortaya koyuyor.

BUNDAN KAÇIŞ YOKTUR

4) Ortada bir tahammülsüzlük varsa bu bizzat iktidardan kaynaklanmaktadır. İktidar; bunca medya ve devlet gücüne, yalan ve istismara, tehdit ve şantaja rağmen İstanbul'un kaybedilmesine inanmakta, bunu anlamakta zorluk çekmekte, sonucu kabullenememektedir. Ancak yaşananlar; "tahammülsüzlük", "hazımsızlık" boyutunu aşarak bir rejim sorununa dönüşmüştür. Demokratik rejimde kimsenin, demokratik ve yasal bir hakkı kullanma görüntüsü altında bu hakkı kötüye kullanarak seçmen iradesini tanımama, yok sayma, değiştirme hakkı bulunmamaktadır. Her iktidar seçimle geldiği gibi seçimle gider. Bundan kaçış yoktur.

5) Bu bağlamda Bay Yıldırım öncelikle henüz daha sayım bitmeden, sonuçlar belli olmada seçimi kazandığını açıklamasını topluma izah etmelidir.

6) Bay Binali Yıldırımın "'Seçimi kazandık verin mazbatayı'. Kardeşim seçimi kazandığının kararını sen mi vereceksin. Kararı veren YSK'dır. Bugün verilmiş bir karar var mı?" şeklindeki yaklaşımı da sorunludur. Bir seçimin kazanıldığı kararını YSK değil, seçmen verir. YSK sadece seçmen iradesinin sonuca doğru bir biçimde yansımasını sağlar, süreci denetler ve seçmenin kararını tescil eder, ancak onu değiştiremez. YSK seçimin "patronu" değil, seçimin adil ve dürüst bir biçimde yapılmasını, seçmen iradesinin sonuca doğru bir biçimde yansımasını sağlayıp denetleyen, hukukla bağlı anayasal bir organdır. Seçimin patronu seçmendir. Egemenlik de kayıtsız şartsız milletindir.

Bu arada İktidarın bir anda hukuku ve hukuka saygıyı hatırlaması, YSK'ya duyduğu bu güven ve saygı da ilginç ve dikkat çekicidir. Umarız bu devam eder...

BU SÜREÇTE SIKINTI YARATAN...

7) Şunu iyi anlamak gerekir: Elbette seçim sonuçlarına itiraz kanundan kaynaklanan bir haktır ve iktidar partisinin bu hakkını kullanması da olağandır. Önceki seçimlerde muhalefetin bu yöndeki itirazlarına karşı aynı saygı ve duyarlılığı göstermeyen iktidar mensuplarının, herhalde şimdi hukukun ve bir hakkın kullanımının, daha genellersek hukuk güvenliğinin ne denli önemli olduğunu anlamış olmasını (çok da emin olmamakla birlikte) umut ediyoruz.

Bu süreçte sıkıntı yaratan husus itiraz hakkının kullanılması değil, bu hakkın kötüye kullanılarak, iktidar ve devlet gücü hukuksuz olarak devreye sokularak sonucun değiştirilmesine, seçmen iradesinin gasp edilmesine çalışılmasıdır. Bu konuda zaten sabıkalı olan, tüm gücü elinde bulunduran iktidarın usulsüzlük ve şaibe iddiaları inandırıcı olamamakta; hayatın olağan akışı ve müşterek hayat tecrübeleri ile uyuşmamaktadır. Gerçekten de iktidar yetkililerinin bu süreçte ve daha önceleri ortaya koyduğu eylem ve söylemler, seçim sonuçlarıyla ilgili iddiaların gerçekliği ve inandırıcılığı hususunda makul ve derin bir şüphe yaratmakta, toplumda sandıktan çıkan sonucun, masa başında, hukuk ve etik dışı bazı manipülasyonlarla değiştirilmeye çalışıldığı yönünde güçlü bir izlenim uyandırmaktadır. Nitekim sandıklarda en güçlü organizasyona sahip, yargı dahil devletin gücünü ve tüm olanaklarını elinde bulunduran iktidarın bu konumu karşısında iddia edilen usulsüzlüklerin nasıl yapılabildiği, neden kaybedilen yerlerde izahsız kalmakta, inandırıcı olamamaktadır. Bu açıdan asıl bakılması gereken yer iktidarın az oy farkıyla kazandığı ve muhalefetin benzer gerekçelerle yaptığı itirazların reddedildiği yerlerdir. İstanbul'da uygulanan senaryo dikkatleri buralardan uzaklaştırmaya da hizmet etmektedir.

Sandıkta ortaya çıkan seçmen iradesini, hangi yol ve araçlarla olursa olsun hukuk dışı yöntemlerle değiştirmeye, yok saymaya çalışmak telafisi imkansız ve ağır bir hata olacağı gibi, millet iradesine karşı açık bir meydan okuma olacaktır. Milletle ve onun iradesi ile zıtlaşmak, inatlaşmak, onu yok saymaya, değiştirmeye çalışmak, demokrasi dışı, yanlış ve tehlikeli bir tutumdur. Kaldı ki toplum vicdanının bunu kabullenmesi de mümkün değildir, nitekim kabullenmemektedir. Bunun orta ve uzun vadede iktidara da bir yarar getirmeyeceği açıktır. Doğrusu; seçmenin iradesine sözde değil özde ve fiilen saygı duymak, sonucu demokratik bir olgunlukla kabullenmektir.

8) Usulsüzlük, şaibe ve "organize kötülük" arayanların; FETÖ'nün halen devlet yönetiminde ortak olduğu önceki seçimlere, "mezardakilere dahi" oy kullandırılması çağrılarına, çöplüklerden çıkan oylara, çeşitli seçim hileleri ve usulsüzlüklerine, özellikle 16 Nisan Referandumu'nda oy kullanımı sürerken AKP temsilcisinin başvurusuyla kanundaki açık hükme rağmen mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına bakmasında yarar bulunmaktadır. Herhalde inanılmasında güçlük çekilen de bu "organize işlerin" bu kez istenilen sonuca yetmemiş, yahut istenilen ölçüde gerçekleştirilememiş olmasıdır.

ANADOLU AJANSI AÇIKLAMAK ZORUNDADIR

9) Bu açıdan Bay Binali Yıldırım'ın; "seçmenin iradesini ve oyunu çalmanın bir miada bağlı olmadığı", "sahtekarlığın son kullanma tarihi olmadığı" yönündeki tespitleri son derece doğru ve isabetlidir! Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilen bu ucube sisteme halkın gerçekten evet dediği yönündeki korkunç şüphe, keza önceki seçimlerdeki kuşkular halen giderilmiş değildir. Acaba gerçekte halkın (seçmenin) kabul etmediği bir sistem mi yürürlüktedir ?

10) Milli Mücadele yıllarında kurulmuş ve çok önemli bir kurum olan Anadolu Ajansı bu seçimde de tarihine yakışmayacak, kuruluş kanununa aykırı bir tutum sergilemiştir ve bu sadece basit bir eleştiri ile geçiştirilebilecek bir durum değildir, üzerine gidilmelidir.

Nitekim 12.8.29160 tarih ve 3299 sayılı Anadolu Ajansı'nın Malları ve Personeli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre "Anadolu Ajansı malları Devlet malı sayılır. Bu mallar aleyhine cürüm işleyenler hakkında umumi hükümler dairesinde kovuşturma yapılır." Aynı Kanunun 2. maddesi uyarınca da Anadolu Ajansı personeli Türk Ceza Kanunu'nun tatbikatında, memur sayılmaktadır.

Bu kapsamda; Yüksek Seçim Kurulu Başkanının açıklamasında belirtildiği üzere Anadolu Ajansı verileri YSK'dan almadığına göre, bu verileri kimden aldığını, hangi saik ve amaçla, nasıl kullandığını topluma açıklamak zorundadır. 13 saat veri akışının makul bir izahı olmaksızın durdurulması, yanlı hareket edilmesi (hele ki bunun iktidarın talimatıyla yapıldığı iddiaları doğru ise) en azından TCK 257.maddede yazılı görevi kötüye kullanma suçunu, hatta duruma göre 298 sayılı Seçimlerin Temel hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunun 164/3.maddesindeki suçu oluşturabilecek bir davranıştır. Şikayete bağlı olmayan bu fiillerle ilgili olarak cumhuriyet savcılığının hareket geçmesi gerekir.

Ajansın genel müdürü Bay Şenol Kazancı'nın basına düşen açıklamaları kuşkuları daha da artıracak vahamet ve içeriğe sahiptir. Herkes özel hayatında kendini birinin "adamı" olarak görebilir. Ancak hukuk devletinde, seçim sonuçları verilerinin dağıtımı gibi hayati bir konuda görev yapan ve Türk Ceza Kanunu uygulamasına göre memur sayılan kişilerin, keyfi ve hukuka aykırı bir tutum sergileme hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Bunun hukuki sonuçları vardır. Kendisi öncelikle istifa etmeli yahut görevden alınmalıdır.

11) Geçmiş uygulamaları güven vermeyen, görev süreleri ilginç bir şekilde uzatılan YSK; bu kez "tam hukuksuzluğa" alet ve ortak olmamalı, prim vermemeli, sadece hukuka ve önceki hukuka uygun yerleşik karar ve uygulamalarına göre karar vermeli, ülkeyi ve toplumu rahatlatmalı, bir an önce zaten bitmiş bu seçimi sonlandırmalıdır. Bu bir an önce Türkiye'nin gittikçe ağırlaşan iç ve dış sorunlarına odaklanılması için de şarttır ve gerçek bir beka meselesidir. Bu arada seçimin bitmesinden hemen sonra; bir anda ardı ardına bakanlar Bay Berat Albayrak ile Bay Hulusi Akar'dan Türkiye'ye açık bir düşmanlık içinde olan ABD ile "yumuşama" ve "stratejik ortaklık" mesaj ve vurgulamaları da ilginçtir! Neredeeeen nereye...

12) İtiraz edilmemiş yahut gerekli itirazlar dikkate alınarak YSK tarafından kesinleştirilmiş seçmen listelerinin sonuca göre sorgulanmasını kabul etmek, YSK'nın kendisini sorgulaması, hatta inkarı demek olur.

13) Bir an önce bu "sandıktan irade kaçırma" ve seçmen iradesine aykırı olarak "sandıktan seçilmemiş başkan çıkarma" oyununa son verilmelidir.

Unutulmasın: "Milli irade" ile inatlaşanlara, onu tanımayanlara, misliyle "milli iade" gelir...

Prof. Dr. Ümit Kocasakal

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Fahrettin Altun'a seslendi 'eteğindeki taşları dök' dendi İşte iktidarın değişeceğinin işareti! Nisa bebek yaşamını yitirdi! Son anketi canlı yayında açıkladı: Saray İttifakı şimdi ne yapacak?