Sözcü yazarı Emin Çölaşan, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın siyaset yapmasına tepki gösterdi.
Çölaşan'ın bugünkü "Umudumuz, kurtarıcı meleğimiz Diyanet Başkanı!" başlıklı yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, memleketin ne durumda olduğu, nerelere sürüklendiği artık gün gibi ortada.
Felaketin habercisi olan ziller birbiri ardına çalıyor ama bu gidişi durdurmak için iktidarın elinden pek bir şey gelmiyor…
Kendilerince bir tek çözüm buldular:
Din ticareti ve din sömürüsü.
AKP iktidar olduktan sonra çok iddialıydı!
Özellikle 3 Y'nin üzerine gidecek ve son verecekti!
İlki yolsuzluklar.
İkincisi yoksulluk.
Üçüncüsü ise yasaklar.
★★★
Hiçbirini durdurmak mümkün olmadı.
Uğraşmadılar bile çünkü kendilerinin tuzu kuru!
Tam tersine, üçü de giderek azgınlaştı ve başımıza bela oldu.
Yolsuzlukları anlatmanın herhangi bir yararı yok. Nasıl soyulduğunuzu, bir takım yandaşların alım ve ihale oyunlarıyla her alanda nasıl vurgunlar yaptığını hepimiz biliyoruz.
Her alımdan, her sözüm ona ihaleden vurgun, yolsuzluk ve hırsızlık fışkırıyor.
Milletçe resmen soyuluyoruz.
İşin ilginç yanı, seçimlerde AKP'ye oy vermiş, bundan sonra da verecek olan milyonlarca insanımız, bu soygun ve vurgun düzeninden paylarına düşeni fazlasıyla alıyor.
★★★
Yoksulluk!..
Bu konuda fazla bir şey söylemeye gerek yok!
Çarşı pazardaki, raflardaki fiyatlar ve maaş düzeyleri durumu fazlasıyla gösteriyor…
Tayyipgiller iktidarı bu durumun da fazlasıyla farkında…
İlk seçimde gidici olduklarını çok şükür anladılar…
Ve şimdi karşımıza hiç utanıp sıkılmadan “Bu fiyatlar er geç düşecek, biz bunu başaracağız” edebiyatı ile çıkmaya kalkışıyorlar.
Oysa durum her geçen gün daha kötüye gidiyor…
★★★
Ve yasaklar!..
Karşımıza her gün yeni yasaklarla, baskılarla çıkıyorlar. Ağzını açan şu veya bu biçimde gözaltına alınıyor, içeri tıkılıyor.
Bunların piyasaya sürdüğü bu yasakların benzeri ne Osmanlı'da vardı, ne de Cumhuriyet döneminde…
★★★
Uzun lafın kısası, AKP iktidarı büyük bir çöküş içerisinde.
Böyle bir durumda bu iktidara can simitleri gerekiyordu.
İlkini birkaç yıl önce buldular.
Devlet Bahçeli.
İkincisinin piyasaya sürülmesi biraz zaman aldı. İyice hazırlanması, işin hesabının çok iyi yapılması gerekiyordu.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş.
★★★
Bir devlet memuru, başka bir deyişle kamu görevlisi olan hoca efendi, siyasetin göbeğine balıklama daldı.
Ne yapıyorsa “Din adına (!) yapıyordu.
Camiye dönüştürülen Ayasofya'da minbere çıkıp nutuk attı.
Eski halifeler ve şeyhülislamlar gibi kılıç kuşanmıştı.
Kimin dolduruşuna geldiği, bu şovu yapmaya kim tarafından zorlandığı biliniyor ama kanıtlamak mümkün değil.
★★★
Ulusal bayramlarımız, zafer ve kurtuluş günlerimiz, bu Ali Erbaş isimli devlet memuru açısından gündeme şöyle getiriliyor:
Ne pahasına olursa olsun Atatürk'ün adı anılmayacak!
Onun indinde Atatürk diye biri hiç yok ve olmamış!
★★★
Kimliğinde öyle yazsa bile aslında Erbaş bir din adamı değil…
Peki ne?
AKP iktidarını girdiği çıkmazlardan kurtarmak için çaba harcayan bir siyasetçi!..
Dinimizi siyasete alet eden biri.
Diyanet Başkanı olarak elinde muazzam bir para gücü var.
Devlet bütçesinden her yıl aldığı paralar pek çok bakanlığa verilenlerden çok daha fazla.
Emrinde çalışan on binlerce Diyanet görevlisi var.
Üstelik köy camilerinde bile imam kadroları kendisinin elinde.
★★★
Şimdi ise kendisine resmi olmasa bile verilen bir görev var.
AKP iktidarının bastonu, stepnesi ve kurtarıcı meleği.
Bu memleketten nice Diyanet Başkanları geldi geçti ama böylesi, parti siyasetinin göbeğine bunun gibi balıklama dalanı hiç görülmemişti.
★★★
Beynini okumak mümkün olsa ortaya şunlar çıkardı:
“Atatürk'e falan hiç yüz vermeyecek, onu unutturmaya çalışacağım.
Benim görevim dinimizi kullanarak AKP iktidarını ayakta tutabilmektir çünkü toplumun en yumuşak karnı Müslümanlıktır.
Sonu nasıl bitecek olursa olsun Tayyipgiller iktidarının bir numaralı adamı ve destekçisi olmayı sürdürmek zorundayım.”
★★★
Evet, Ali Erbaş isimli Diyanet Başkanı siyasete iyice soyundu.
Beline Osmanlı'nın kılıcını takıp minberlerde nutuk atıyor.
Yargıtay'ın yeni binasını Fatiha okuyarak açıyor.
Emrindeki sonsuz para gücüyle Diyanet'i devlet içinde devlet yapmaya kalkışıyor.
Eğer bildiği ve söyleyeceği bir şeyler varsa yukarıda kısaca değindiğim yolsuzluklardan, yoksulluktan, siyaset uğruna işlenen günahlardan, söylenen yalanlardan, yandaşlara hortumlanan haram paralardan söz etsin.
Ali Bey'in kutsal dinimizi bulunduğu makamın gücünden yararlanarak, hiç kimsenin ve hiçbir partinin çıkarlarına alet etmeye hakkı yoktur.
Artık yeter…
Biraz olsun susması ve haddini bilmesi gerekiyor.