Kazaz, "Şovdan şova koşan İmamoğlu‘nun son şovunu yapmak üzere koronavirüsün baş gösterdiği Çin’in Wuhan şehrini ziyaret etmesini bekliyoruz. Müthiş bir fırsat! Tüm dünya basınının gözü onda olur, böylece gözü açık da gitmez. İnsanlık için küçük ama şov dünyası için büyük bir adım!" ifadelerini kullandı. 


'İktidar, tüm yurdu sarmasından endişe ediyor'

Can Ataklı, "Elazığ depreminden sonra devletin ilgili birimleri elbette elinden geleni yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir ama iktidarın bu süreçte ne kadar korku ve telaş içinde olduğu gerçeği de elbette gözlerden kaçmıyor" yorumunu yaptı. 

Ataklı'ya göre, "İktidar, oluşacak tepkinin bir anda tüm yurdu sarmasından endişe ediyor."

İşte Can Ataklı'nın bugünkü "Elazığ depremi, iktidarın büyük panik içinde olduğunu gösterdi" başlıklı yazısından ilgili bölüm:
 

Elazığ depremi, iktidarın büyük panik içinde olduğunu gösterdi
Elazığ depremi çok büyük bir derstir aslında.

Aynı zamanda çok daha büyük nüfusun yaşadığı bir numaralı riskli bölge İstanbul ve çevresi için de adeta bir test odası niteliğinde.

İktidarın telaş ve paniği de zaten bu nedenle.

Çok da haksız değiller, beklenen büyük İstanbul depreminin “küçük çaplı bir örneği” yaşandı Elazığ’da.

Depremle birlikte alınan önlemler nedir?

Böyle bir afet karşısında ne kadar hazırlıklıyız?

İdari açıdan gereken her şey yapılabildi mi?

Kurtarma, sağlık ve lojistik ekipleri zamanında hareket edebildi mi?

Depremden zarar gören insanlar çok hızlı biçimde belli bir güvenlik altına alınabildi mi?


Afette hayatını kaybedenlere ve enkaz altında sağ kalanlara ne kadar çabuk ulaşılabildi?

İşte Elazığ depremi, bütün bu soruların cevabının bulunması için tam bir test odası niteliğindeydi.

Elbette deprem sonrası yaşananları bire bir yerinde görme olanağım yok.


Buna karşı çeşitli televizyon kanallarından izlediğim kadarıyla afet konusunda hayli mesafe kazanıldığı bir gerçek.

Hasar çok ağır olmamasına rağmen kurtarma, arama ve sağlık ekipleriyle lojistik destek ekiplerinin uyumlu, hızlı ve başarılı bir çalışma içinde oldukları gerçek.

Şunu da hemen belirtmek gerekir ki, eleştiriler depremden hemen sonra ilgili birimlerin çok hızlı hareket etmemeleri, sağlık ekiplerinin yetersiz kalması ya da gerekli desteğin sağlanamaması ile ilgili değil.


Eleştirilerin ana kaynağı, 1999 depremi gibi çok önemli bir deneyimden sonra hangi önlemlerin alındığı, toplanan paraların ne yapıldığı, halka gerektiği kadar eğitim verilip verilmediği doğrultusunda.

Elazığ depreminden sonra devletin ilgili birimleri elbette elinden geleni yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir ama iktidarın bu süreçte ne kadar korku ve telaş içinde olduğu gerçeği de elbette gözlerden kaçmıyor.

AKP iktidarı, en tepeden başlayarak asıl mesaisini ne yazık ki “Bakın ne kadar başarılı bir çalışma içindeyiz, bakın devletimiz her şeye yetişiyor, bakın biz her şeyin üstesinden gelebiliyoruz” algısı yaratmaya harcadı.

Çünkü AKP Genel Başkanı ve çevresi, böyle bir doğal afetin yıkıcı olduğunu, binlerce kişinin bu durumdan mağdur olacağını, en yakınlarını, evini barkını yitiren insanların tepki içinde olacağını ve eleştiriler geleceğini çok iyi biliyor.


Bu nedenle ellerindeki medyaya depremden çok, depremden kaynaklanan her türlü eleştiriye karşı bir kalkan olarak kullanma talimatı verildi.

Türkiye ilk defa deprem ve büyük yıkım yaşamıyor.

Ama ilk kez deprem anından itibaren “devlet vatandaşın yanında, devletin eli herkese uzandı, devlet depremin yaralarını saracak” kampanyaları açıldı.

İktidar, oluşacak tepkinin bir anda tüm yurdu sarmasından endişe ediyor.