Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Mavi Marmara baskınını köşesine taşıyarak, İsrail'in Filistin'e saldırısını yorumladı.
Özdil, "İsrail, Mescidi Aksa'da gaz sıkıyor, Gazze'ye füze fırlatıyor. Bizimkiler gene bağırıyor, 'eyy İsrail, ümmet adına adım atacağız, Osmanlı tokadını patlatacağız' filan. Hadi len ordan. Türk milletinden utanmıyorsunuz, bari Filistinlilerden utanır insan." yorumunda bulundu.
Özdil'in bugünkü "Kudüs" başlıklı yazısı şöyle:
Yine böyle Mayıs ayıydı.
Helikopterlerle gelen İsrail komandoları, Mavi Marmara feribotunu uluslararası sularda bastı, sivillere kurşun yağdırdılar, on vatandaşımızı öldürdüler, yaralıları bile kelepçelediler, sürükleye sürükleye Aşdod limanına götürdüler.
Her şeyi kameraya almışlardı, televizyonda yayınladılar, dehşet ve çaresizlik içinde seyrettik.
★
Bile bile ladesti.
★
Çünkü…
Mavi Marmara feribotu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nindi, 16 yıldır Avşa Adası'na yolcu taşıyordu, baskından sadece bir ay önce Akp yönetimi tarafından İnsani Yardım Vakfı İHH'ya satıldı.
Hadisenin nereye varacağını kavrayamayan sayın basınımız, bu satışın sebebini hiç merak etmemiş, tek sütun haber bile yapmamıştı.
Türk milleti, her zaman olduğu gibi, anca testi kırıldıktan sonra öğrenecekti.
★
İsrail, Hamas kontrolündeki Gazze'ye ambargo uyguluyordu.
Mavi Marmara yolcuları bu ambargoyu delmeye gidiyordu.
2007 yılında Akp tarafından Tbmm Üstün Hizmet Ödülü verilen İnsani Yardım Vakfı organize ediyordu.
Filoydu… Mavi Marmara'yla beraber, daha küçük ebatlarda altı gemi bulunuyordu, gıda maddesi, giyecek, ilaç filan götürüyorlardı.
Aslına bakarsanız, gıda maddesi, giyecek, ilaç filan, ambargo kapsamında değildi. Yani Türkiye devleti istese, İsrail devletinden izin isteyip, gıda maddesi, giyecek, ilaç gönderebilirdi.
Eğer amaç gerçekten insani yardımsa, bu mümkündü.
Ama öyle yapılmadı.
Mavi Marmara filosu gönderildi, İsrail'den izin talep edilmedi, biz istediğimiz gibi gideriz, Gazze'ye kendimiz dağıtırız denildi.
İsrail resmi açıklama yaptı, “izinsiz yaklaşanı vururuz” dedi.
Facia bağıra bağıra geliyordu.
Akp hükümetinden çıt çıkmıyordu.
Aksine, “durdurun” diyene “siyonist” damgası yapıştırılıyordu.
★
Enteresan ötesi bir durum daha vardı.
Mavi Marmara feribotu, Türk bandıralıydı.
İstanbul'dan Türk bandırasıyla yola çıkmıştı.
Antalya limanı'na Türk bandırasıyla kayıt yaptırmıştı.
Şak…
Antalya'dan ayrılırken Türk bandırası değiştirildi.
Komor bandırasına geçildi.
Bandıra değişmeseydi, hukuk gereği, savaş sebebiydi.
Minare kılıf meselesiydi, bandıra değişince, Türkiye'nin sorumluluğu, Akp hükümetinin sorumluluğu ortadan kalkıvermişti!
Komor'da elçiliğimiz bile yoktu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin feribotu, aniden, elalemin feribotu oluvermişti, Komor'un feribotu bizi bağlamazdı!
★
Samimi duygularla, insaniyet namına o gemiye binen insanlarımıza, işte böyle yazık edildi.
★
Basılacağı kesindi.
Bile bile gönderildi.
32 ülkeden 663 aktivist vardı.
Sadece Türkler öldürüldü.
Kimlik kontrolü yapsan bu kadar denk getiremezsin…
İsrail belli ki aktivist listesini netleştirmişti, tek tek tanıyorlardı.
Sadece Türkler öldürüldü.
★
Dedim ya, 32 farklı ülkeden insan vardı, Alman vardı, İsveçli vardı, İrlandalı vardı, Yunan vardı, İngiliz vardı… Sadece Türkler öldürüldü!
Böylece, diğer ülkelerle diplomatik kriz yaşanmamış oldu.
★
Mavi Marmara'yı helikopterle bastılar, sürüklüye sürükleye Aşdod limanı'na götürdüler, sabıka kaydı çıkardılar, otobüslere bindirip Negev çölü'ne taşıdılar, Ela hapishanesi'ne tıktılar, iki gün tuttular, yeniden otobüslere bindirip Tel Aviv'e Ben Gurion havalimanı'na getirdiler, Türk Hava Yolları uçaklarına bindirip, sınırdışı ettiler.
★
Asrın liderimiz teee Şili'deydi.
Latin Amerika'yı geziyordu.
★
Gezisini yarıda kesip Türkiye'ye döndü, ateş püskürüyordu, İsrail'e esti gürledi, “cezalandıracağız, affetmeyeceğiz, alçaklıktır, haydutluktur, devlet terörüdür, bedelini ödeteceğiz, tecrit edeceğiz, düşmanlığımız şiddetlidir, asla eskisi gibi olmayacak” dedi.
Breh breh breh…
Göğsümüz kabardı tabii.
★
Cenazeler İstanbul'a getirildi.
Asrın liderimiz o zamanlar “kardeşim Esad”la cankuştu.
“Kardeşim Esad” jest yaptı…
Türkiye'de müftü yokmuş gibi, Şam müftüsünü gönderdi.
Fatih Camisi'ndeki cenaze namazını Şam müftüsü kıldırdı!
★
O zamanlar “Şam'a gidip Emevi camisi'nde namaz kılacağız” palavrası yoktu, “Kudüs'te namaz kılacağız” diyorlardı!
★
Tam o günlerde “kasap” lakaplı İsrail başbakanı Ariel Şaron öldü.
İsrail'le küs olduğumuz için, cenaze törenine Türkiye katılmadı.
Taziye mesajı bile yayınlanmadı.
Sayın gazetelerimiz “kasap geberdi” başlıkları filan attı.
Halbuki…
Asrın liderimiz 2005 yılında İsrail'e gitmiş, kasap'la görüşmüştü.
Hatta o kadar yakınlık göstermişti ki, kasap bile “Tayyip Erdoğan'dan öyle enteresan şeyler duydum ki, hayli şaşırdım, Tayyip Erdoğan'ın yeteneklerinden faydalanacağım” demişti!
Hatta, yine 2005 yılında Ariel Şaron beyin kanaması geçirmiş, hafif felç olmuş, ilk geçmiş olsun telefonunu asrın liderimiz açmıştı!
“Şaron'un sesini duymaktan mutlu olduğunu, bir an önce işinin başına dönmesini temenni ettiğini” söylemişti!
Şimdi ise…
“Hiç tanışmıyoruz, bize ne, geberirse gebersin” ayağına yatılıyordu!
★
Gıyabi dava açıldı.
İstanbul 7'nci ağır ceza mahkemesi, Mavi Marmara nedeniyle, İsrail genelkurmay başkanı, İsrail deniz kuvvetleri komutanı, İsrail askeri istihbarat başkanı ve İsrail hava kuvvetleri istihbarat başkanı hakkında tutuklama kararı verdi.
Görüldükleri yerde yakalanacaklardı.
Interpol'e haber verilecek, kırmızı bülten çıkarılacaktı.
9'ar kez müebbet, 18'er bin sene hapisleri isteniyordu.
Sayın medyamız “Osmanlı tokadını yapıştırdık” manşetleri attı!
★
Gezi Parkı'nda suratından vurulan 15 yaşındaki Berkin komadaydı, 16 kiloya kadar düşmüştü, tarihimizin gördüğü vebali en ağır 16 kiloydu, üç mevsim direndi, 269 gün dayandı, son nefesini verdi.
Asrın liderimiz Gaziantep'te miting yaptı.
Evladını elleriyle toprağa veren Berkin'in annesini yuhalattı.
“Ölmüştür geçmiştir” dedi.
Bir gün sonra… Mavi Marmara'da bir kişi daha hayatını kaybetti, baskında yaralanan ve dört yıldır bitkisel hayatta olan Uğur Süleyman Söylemez vefat etti.
Berkin için “ölmüştür geçmiştir” diyen asrın liderimiz, Mavi Marmara kurbanının evine taziyeye gitti, bizzat Kuran'ı Kerim okudu.
Kuran okuma görüntüleri medyaya servis edildi.
★
Bilahare, İsrail Gazze'yi vurdu.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı, Tbmm kapatıldı.
Öğleden sonraki genel kurul çalışmaları iptal edildi, milletvekillerimiz İsrail büyükelçiliği'nin önündeki protesto eylemine gitti.
Kahrolsun İsrail sloganları atıldı, İsrail bayrağı yakıldı.
Milletvekillerimiz boynunda Filistin kefiyesiyle dolaşıyordu.
★
Sanat camiamız duyarsız kalmadı elbette… Şarkıcı Yıldız Tilbe, “Allah Hitler'den razı olsun, bunlara az bile yapmış, ne kadar haklıymış adamcağız, bu Yahudilerin sonunu Müslümanlar getirecek Allah'ın izniyle” diye tweetler attı.
★
Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya, Akp'nin “akil” adamıydı.
“Eyy İsrail yönetimi, çoğunuz orospu çocuğusunuz, hakaret değildir, durum tespitidir, İsrail'de çocuğun babası kavramı yoktur, İsrail çocuklarının çoğu piçtir, anaları bellidir ama babaları elli midir, yüzelli midir, orası meçhuldür, işte bu yüzden hepsi orospu çocuğudur” diye yazdı.
Akp'nin “akil seviyesi” işte buydu.
★
Amerikan Musevi Komitesi devreye girdi, asrın liderimize taktığı Yahudi Cesaret Madalyası'nı geri istedi.
Asrın liderimiz, alın başınıza çalın dedi, madalyayı iade etti.
Ama aslında… Yahudilerden aldığı bir değil, iki madalyası vardı.
ABD'deki Yahudi kuruluşu ADL'den de üstün cesaret madalyası almıştı.
Suratlarına fırlattım pozları veriliyordu ama, Yahudi cesaret madalyalarından biri hâlâ asrın liderimizin göğsünde duruyordu.
★
İstanbul'daki İsrail konsolosluğu taşlıyumurtalı saldırıya uğradı, camları kırıp, içeri girmeye çalıştılar.
Halbuki girmeye çalıştıkları binada konsolosluk yoktu, Yapı Kredi Bankası vardı, konsolosluk arka blokta yeralıyordu, eylemin yapıldığı yerden görülmüyordu, ama olsun, bankanın camlarını taşladılar.
Binanın dışında gördükleri Akdeniz Heykeli'nin kolunu kopardılar, kollarını iki yana açmış kadın figürüydü, İsrail'le falan alakası yoktu, Yapı Kredi Bankası'nındı, taşla vura vura gövdesini ezdiler.
★
Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas, Türkiye'ye geldi.
Kolundan tutup, asrın liderimizin iftarına götürdüler.
Bülent Ersoy, Işın Karaca, Alişan, Ece Erken, Soner Sarıkabadayı, Metin Şentürk, Orhan Gencebay, Mustafa Sandal, Cengiz Kurtoğlu, Yavuz Bingöl, Sinan Özen ve İzzet Yıldızhan'la birlikte oturttular.
Bülent Ersoy'la yan yana poz verdirdiler.
Gazze'de ölü sayısı iki bini geçmişken, kahkahalar eşliğinde selfie çektirdiler.
Güya Türkiye'de yas ilan edilmişti iyi mi!
Mahmut Abbas dediğin, Arafat'ın sağ kolu, FKÖ'nün kurucusu… Adamcağız “nereye geldik böyle” diye şaşkın şaşkın bakıyordu.
★
“Götünün kılıyım” diyen, “mesleğimiz soytarılık” diyen komedyen Şafak Sezer, İsrail konsolosluğunun önünde İHH otobüsünün üstüne çıktı, megafonla “tekbiiirrr” diye bağırdı.
Bir yandan kıkır kıkır gülüyordu.
★
Asrın liderimiz “Gazze'ye gideceğim” dedi.
Sayın medyamız ayakta alkışladı.
“İşte dünya lideri” manşetleri atıldı.
“Osmanlı tokadını patlattık” yorumları yapıldı.
★
Sonra?
★
Sonra…
İsrail 20 milyon dolar verdi.
Öldürdüğü insan başına iki milyon dolar ödedi.
Sayın hükümetimiz dava dosyasını kapattı.
Asrın liderimiz sarayındaki iftarda konuştu, Mavi Marmara aktivistlerini eleştirdi, “biz zaten edebi adabı içinde yardım yapıyoruz, siz giderken bana mı sordunuz” dedi!
★
Ve şimdi bakıyoruz…
İsrail, Mescidi Aksa'da gaz sıkıyor, Gazze'ye füze fırlatıyor.
Bizimkiler gene bağırıyor, “eyy İsrail, ümmet adına adım atacağız, Osmanlı tokadını patlatacağız” filan.
★
Hadi len ordan.
Türk milletinden utanmıyorsunuz, bari Filistinlilerden utanır insan.