Ertuğrul Yalçınbayır Bursa'dan 20, 21 ve 22’inci dönemde Refah Partisi, Anavatan Partisi ve kurucusu olduğu AKP'den milletvekili seçildi. Yalçınbayır, Abdullah Gül'ün Başbakanlığında kurulan 58'nci hükümette Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
Sözcü gazetesinden Ruhat Mengİ'ye konuşan Yalçınbayır, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Türkiye'nin kara paranın aklanmasıyla ilgili gri listeye alınmasının nedeniyle ilgili, “Neden şaşırıyoruz ki? Güreşçiyi bankanın yönetimine atarsan gri olursun” diyen Yalçınbayır, "Türkiye hukuk ve demokrasi sınavlarını şu anda kaybetti, bunu yapan iktidara kim oy vermek ister?" dedi.
Yalçınbayır, ayrıca, "Yozlaşma, her gün ayrı yolsuzluk haberleri, yasaklar, hiddet, şiddet ve beraberinde kabarık suç listesi. Bunlardan biz yıldıysak gri listeye girmemize neden şaşırıyoruz ki?" diye sordu.
Ertuğrul Yalçınbayır'la yapılan röportajın ilgili kısmı şu şekilde:
" Sayın Yalçınbayır, Türkiye FATF tarafından “kara paranın aklanmasında ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı, yolsuzluklar, uyuşturucu olayları engellenmediği için Gri Liste'ye alındı. Ak Parti'yi ve daha 2003 yılında “TBMM Yolsuzlukları Önleme Komisyonu'nda” neler olduğunu bilen bir siyasetçi olarak bu noktaya nasıl geldiğimizi açıklar mısınız?
Türkiye'de kanunlar var, uygulamıyorsun, kendi çıkarın doğrultusunda birilerini bir yerlere atıyorsun, ehliyeti liyakati olmayan kişiyi, güreşçiyi bankanın yönetimine atıyorsun. Bunlar olacak iş mi? Siyasi etikle bağdaşır mı? Yozlaşma, her gün ayrı yolsuzluk haberleri, yasaklar, hiddet, şiddet ve beraberinde kabarık suç listesi. Bunlardan biz yıldıysak gri listeye girmemize neden şaşırıyoruz ki? Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan görevleri, mecburiyetleri var. Bunlara uymadığınız zaman ne oluyor? Siz Avrupa Konseyi'nin kurucu ülkesisiniz ve Konsey'den çıkarılmanız mümkün. AB'ye aday üyesiniz, onun askıya alınması mümkün, bu yönde Avrupa Parlamentosu'nun bir girişimi oldu zaten. İç hukukla uluslararası hukuk iç içe geçmiş durumda. Siz temel hak ve özgürlükleri, ekonomik hak ve özgürlükleri kendi ülkenizde düzenlemiyorsanız üyesi bulunduğunuz kuruluşlara müdahale hakkı tanımış olursunuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 yıldır tutuklu olan Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını istedikleri için aralarında ABD, Almanya ve Kanada'nın da olduğu 10 ülkenin büyükelçisinin “İstenmeyen Adam” ilan edilmesi için talimat verdi. Muhalefet liderleri de, “İç işlerimize karışılmasın” dediler. Dış finansmana en bağımlı ve para değeri en çok düşen ülke olduğumuz göz önüne alınırsa bu doğru karar mıdır, bu bizim iç işimiz midir?
Bu bizim hiç iç işimiz değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni tanımışız, bu kararların bağlayıcılığını kabul etmişiz. “Ben tanımam, benim iç işlerime karışılıyor” diyebilirmiyiz? Haksızlığa uğrayan kişi benden de olmasa onun yanında yer alırım. Paris İklim Sözleşmesi'ni alın bütün dünya ülkeleri imzaladı, çevre kirliliği sınır mı tanıyor? Hukuksuzluk sınır mı tanıyor? Biz Suriyelileri niye kabul ettik? Özgürlükleri sınırlandırıldı diye sözüm ona. Eğer bunu kabul ediyorsak kendimiz özgürlükleri sınırlandırmayacağız. Türkiye'nin bu sözler nedeniyle düştüğü durumu düşünün.
Büyükelçileri istenmeyen adam ilan etmek en tehlikeli işlerden biridir. ABD ve diğer ülkeler de aynı şeyi Türkiye büyükelçilerine yapsalar ne olacak? Tek tek de muhatap almıyor, hepsini birden alıyor. Türkiye'nin dış ticaretine ambargo koysalar ne olacak? Kendin üretmiyorsun her şeyi dışardan alıyorsun, birçok dış bağlantın var ve birçok konuda da örneğin ABD ile sıkıntıların var. Ama bu durumlar bir müjdeyi de veriyor, artık işin sonuna gelindi. Türkiye hukuk ve demokrasi sınavlarını şu anda kaybetti, bunu yapan iktidara kim oy vermek ister?
Memurin Muhakemat Kanunu değişmiş olsa ve bürokratlar kanuna aykırı karar verince yargılanacaklarından çekinse yolsuzluklar önlenmez mi?
Bürokratlar önce verilen emrin kanuna uygun olup olmadığını görecek. Bürokrat kim; devletin memuru, ajanı. Kamuda görevli olan Merkez Bankası başkanı memurdur, bürokrattır. Hem bürokrat olacaksın hem de birkaç yerden maaş alacaksın, bırakın Allah aşkına. Aarhus Sözleşmesi halkın bilgi ve belge edinme hakkını koruyan uluslararası sözleşmedir ve Türkiye 1998'den beri bunu imzalamayan üç ülkeden biri; Rusya, Andorra, Türkiye. Bu şartlarda nasıl olur da Avrupa Birliği'nde yarışacağız dersiniz? İktidara gelen menfaatlerini koruma anlayışı içinde olunca sonuç da bu oluyor. Partiyi kurarken milletvekilleri mal bildirimlerini açık olarak verecek, gerekirse soruşturulacaktır dedik.
Bu konuya daha sonra Ahmet Davutoğlu, başbakan olduğu dönemde el attı, “Bütün kamu görevlileri ile ilgili ahlak, meslek standartlarının belirlenmesi, atamaların, yükselmelerin belirlenmesi ve siyasi etik yasası” için rapor verdi ama Meclis'te görüşülmediği için kanunlaşmadı. Tayyip Bey, Davutoğlu'nun açıkladığı “Şeffaflık Paketi” için ne demişti; “Bunu uygularsak partide ilçe başkanı bulamayız.” Bakıyorsun ilçe başkanının altında Mercedes, oradan buradan maaşlar… Ne oluyor, siyasetle ticaret iç içe. İngiltere 1995'te kabul etti, tıkır tıkır işliyor, Amerika'da bir bakan atanmadan önce komisyonda dinlenir, bu nedenle atanmayan çok kişi olmuştur. Türkiye de gerekeni yapsaydı bugün Gri Liste'de olmazdık. “Milletvekillerinin yapamayacağı işler” hakkında kanun var, çıktığından beri hiç uygulanmadı. Kanunlar uygulanmıyor. Hukuksuzluk ve yolsuzluklarla ilgili soru önergelerine cevap verilmiyor. Yasama Meclis'te görev yapmıyor, yargı da yapmıyor."