Siyaset cesur insanların önemli olaylarda hızla ve doğru karar almalarıyla yapılırsa toplumda karşılık bulur.
Ali Babacan Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya görevden alınınca AKP’den istifa etmesini öne aldı.
Merhum Turgut Özal başbakanlığı döneminde zamlarla, yüksek enflasyonla başa çıkamayınca siyasi rakibi merhum Süleyman Demirel, “ekonomik başarısızlık, siyasi başarısızlığı getirir. ANAP’ın sonu yakın” demiş, millet de “kurtar bizi baba” sloganları ile kendisine büyük destek vermişti.
Demirel’in dediği gerçekleşti ANAP üst üste seçim kaybedince önce koalisyon ortağı oldu, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin de dışında kaldı.
Ali Babacan’ın AKP’den istifasını sadece siyasi bir tercih olarak algılamamak gereklidir...
Nitekim kardeşim Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’nın sorusuna AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, “Babacan olayının siyasette bir karşılığı yok…” diye yanıt verdi.
Demek ki Ünal ve AKP Genel Merkezi kurucuları Ali Babacan’ın istifasına sığ bir bakış ile sadece “siyaseten” bakıyorlar.
Hayır, Babacan’ın Merkez Bankası Başkanının arkasından istifa etmesi;
AKP’nin kuruluş değerlerinden ayrılmasına tepkidir.
AKP’nin son 3 4 yıldır başarısız ekonomi politikası sonucunda milleti geçim sıkıntısına, işsizliğe, fakirliğe ve açlığa mahkum etmesine tepkidir.
Kuvvetler ayrımını yok eden, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine tepkidir.
Partili cumhurbaşkanına tepkidir.
“Tek Adam” yönetim tarzına tepkidir.
Saray siyasetine tepkidir.
Ali Babacan’ın istifası sadece politik olarak değil, ekonomik, sosyolojik, psikolojik olarak değerlendirilmelidir.
AKP seçmeni başta olmak üzere millet, AKP iktidarından, Recep Tayyip Erdoğan’ın milleti ötekileştiren politikalarından ve en önemlisi aile ekonomisinin çöküşünden şikayetçidir.
2001 yılında Refah partisinden kopan Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi kuruluş ve iktidara taşıyış şartlarının çok daha ağırı bugün yaşanıyor.
AKP’nin kuruluş yapısında sadece Refah partililer yoktu, ANAP’lılar, DYP’liler, DSP’liler de vardı.
Ancak AKP kuruluş felsefesini kaybetti ve bugün sadece “Tayyip’in partisi”oldu
Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu AKP içindeki çöküşü gördüler, AKP’nin millet için umut taşımadığını anladılar ve bu yola öyle çıktılar.
Saray onların gördüğünü hala görmedi.
Babacan’ın yeni parti açısından attığı bu ilk adım zamanlama olarak çok doğrudur.
Dibe doğru inişe geçen AKP Türk ekonomisini, tarımını, eğitimini, medyasını, kişilik haklarını da çöküşe götürdü.
AKP’liler olup biteni siyaset sahnesinin zirvesinden yani Saray’dan ve Genel merkezden takip ediyorlar.
Babacan’ın yakın kadrosunda olan iki kişi ile konuşmamdan çıkan özet şudur:
“Sıcak yaz ayları AKP için çok sıcak geçecek. Hiç acelemiz yok. AK Partililer küçümsüyorlar ama çuval dolu mu boş mu görecekler. Ahde vefa siyasette önemlidir ama daha da önemlisi liyakattir, kariyerdir. Bu istifanın artçıları var. Babacan yalnız değildir….”
Sordum: Milletvekili var mı?
“Evet, Mevcut Milletvekilleri de var AKP’nin kuruculardan isimlerde var. Eski bakan ve milletvekilleri de, eski ve mevcut bürokratlar da var. Ancak istifaları konusunda yol haritası kesinleşmiş değil” diye yanıt verirken şu espriyi de yaptılar: “Saray kısa dönemde birçok yeni makam ihdas etmek zorunda kalacak…”
Babacan’ın istifa açıklamasını bölüm bölüm değerlendireyim.
“Ağustos 2001 tarihinde kurucu üye, 14 yıl MKYK üyeliği, 13 yıl Bakanlar Kurulu Üyesi oldum.
Türkiye’nin tarihi dönüm noktalarında, doğruları için verilen büyük mücadelelerin bizzat içinde olmak benim için şeref oldu.
Son yıllarda ise pek çok alanda yapılan uygulamalar ile inandığım ilke, değer ve fikirler arasında derin farklılıklar oluştu. Aklen ve kalben bir ayrışma yaşadım.”
Babacan’ın bu sözleri AKP’ye ahde vefa açısından önemlidir. Bu görevlerin sonlanmasının tarihi ise 2015’dir. Yani son 4 yıl yani Erdoğan’ın “metal yorgunluğu” tanımlaması AKP’yi çöküşe götüren Babacan, Gül ve Davutoğlu’nu harekete geçiren süreçtir.
Babacan’ın hedefini özetleyeyim:
“Parlak bir gelecek vaat eden, bambaşka beklentileri olan, dinamik, yeni nesiller,
Türkiye için yepyeni bir gelecek vizyonuna ihtiyaç,
Her alanda doğru analizler, yeniden düşünülmüş stratejiler, planlar, programlar,
Çok çeşitli kesimlerle istişareler,
Sorunların çözümü için, temsil gücü yüksek ve geniş bir kadro çalışması,
Ortak aklı hedeflemek,
Ahlaki ve toplumsal sorumluluğu hissetmek,
Bağımsız ve özgür bir şekilde çalışmak,
Ülkemizin itibarını yükseltmek, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak,
İnsan hakları, özgürlükler, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü vazgeçilmez ilkelerimizdir.
Türkiye'nin bugünü ve geleceği için her konuda beyaz sayfalarla işe başmak gerekmektedir.”
AKP’nin bölünmesinin ilk adımı bu sözlerle gerçekleşti.
Sırada Ahmet Davutoğlu var mı? Onu da yazarım…