ŞAŞIRDIM
Bay Kemal’le başlayıp Bay Kemal’le bitti
Artık AKP Genel Başkanı’nı diğer parti genel başkanları gibi salı günü görmüyoruz Meclis kürsüsünde.
Birkaç haftadır bütün başkanlar kendi Meclis gruplarında salı günü konuşurken, Erdoğan bu konuşmasını bir gün sonraya saklıyor.
Sanıyorum böylelikle hem tüm gündemi tek başına tutmuş oluyor hem de “ben diğerleriyle eşit değilim ki” algısını yaratıyor.
Hafif kibir var tabii bunda.
Erdoğan dün kendi Meclis grubunda konuştu.
Bir gün önce Meclis’e gelip gizli oturuma katılmayan Erdoğan’ın, bu toplantıda son gelişmelerle ilgili bilgiler vereceğini ve stratejileri açıklayacağını düşündüm önce.
Aslına bakarsanız Rusya’nın saldırısından sonra bütün iyi niyetimle Erdoğan’ın herkese el uzatacağını düşünüyordum.
Erdoğan’ın siyasi kavgayı bir kenara bırakarak Türkiye’yi gerçekten birlik ve beraberlik içinde yürütmek için çaba harcamasını istiyordum.
Ama bunun bir hayal olduğu görülüyor.
Rusya’nın saldırısından sonra üç gün konuşmayan Erdoğan, ondan sonra bir konuşmaya başladı ki şaştım kaldım.
Kendinden olmayana, kendisi gibi düşünmeyene bırakın el uzatmayı, eskisinden bile daha sert biçimde yüklendi muhalefete.
Dün de aynısını yaptı.
Konuşma “Bay Kemal’le” başladı, sonuna kadar “Bay Kemal” diye gitti.
Televizyonlardaki yandaş konuşmacılar gibiydi Erdoğan dün.
Önceden hazırlanmış videolar gösterdi yine.
Birlik ve beraberliğin ancak herkesin kendi arkasına geçmesiyle sağlanabileceğini anlattı ve bunu istedi.
Bir yandan “tüm ülke birlik ve beraberlik içinde” derken, diğer taraftan ülkenin yarıdan fazlasını yine “karşı tarafta olmakla” suçladı, üstü kapalı hain damgası vurdu.
Ben yine saf saf Erdoğan’ın ülkenin en yetkili yöneticisi olarak herkesi kucaklayacağını düşünerek şunu beklemiştim;
Erdoğan bugün Rusya’da olacak. Hiç hoş bir manzara olmasa bile Cumhuriyet tarihimizde ilk kez Türkiye’ye saldırma cüretini gösteren ve 34 yiğidimizi şehit eden Rusya’nın başkanı ile konuşacak.
Beklerdim ki, Erdoğan dünkü konuşmasında yapacağı bu görüşmeden biraz söz etsin, Rusya ile ilişkilerimizin bundan sonra nasıl gitmesi gerektiğini anlatsın, Suriye’de çözüm ve herkesi rahata kavuşturacak bir barış için neler yapmayı planladığını açıklasın.
Oysa bunların hiçbirini yapmadı.
Öfke içinde herkese korku salan bir konuşma yaptı.
Türkiye’nin her yerinde, tüm muhalifler de dahil herkes Türk askerinin başarısı için dua ediyor. Şehitlerini saygı ile anıyor, birlik ve beraberlik sergiliyor.
Erdoğan ise bunu görmezden gelip “Statları aleyhimize kullanmak istediler, ama ters tepti” diyerek yabancı futbolcuların asker selamı vermesini, bazı teknik direktörlerin şehitleri saygıyla anmasını sanki muhalefete verilen cevap gibi sunuyor.
Neden bu kadar öfke içinde olduğunu, neden kendinden olmayan herkese ağır sözlerle hakaretler yağdırdığını anlamakta zorluk çekiyorum.
Oysa biraz yumuşak olsa, biraz el uzatsa, biraz kucaklayıcı olsa, ortamın yarattığı psikolojik hava ile azalmakta olan desteğini bile yukarı doğru çevirebilir.
Buna karşı ısrarla muhalefete çatması, sürekli Cehape demesi, Kılıçdaroğlu’na ağır hakaretler etmesi sanki Suriye’deki acı krizi bir “baskın seçime” çevirme niyeti gibi de görünmüyor değil.
Kim bilir belki artık başka çıkış kapısı göremiyordur.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Gazeteci neden sabahın köründe gözaltına alınır?
Uzun zamandır sabahın köründe evi basılan, gözaltına alınan gazeteci, aydın, akademisyen haberine rastlamıyorduk.
AKP’nin cemaatle kirli işler yaptığı dönemde kalmıştı bunlar.
Ama dün sabah bu uygulama yine hortladı.
Daha önce cemaat kumpası ile OdaTV davası adı altında, sabahın ilk saatlerinde evinden alınan ve uzun süre hapiste tutulan Barış Terkoğlu, dün yine aynı yöntemle gözaltına alındı.
Üstelik nedeni de absürt ötesi bir şey.
Libya’da şehit olduğu belirtilen bir MİT mensubunun cenazesini haber yapmakla suçlanıyor.
Birincisi o haber sadece OdaTV’de yayınlanmadı, pek çok yerde bu haber görüntüleriyle paylaşıldı.
İkincisi cenaze gizli kapaklı da değildi, belki tek gizli ve tuhaf tarafı, MİT Müsteşarlığı’nın kimsenin anlamadığı biçimde cenazeye törenine “Teşkilat Başkanlığı” yazılı bir çelenk göndermesiydi.
Peki buna rağmen Barış Terkoğlu neden henüz gün ağarmadan evinden alınıp götürüldü?
Sanıyorum muhalefette olan herkese gözdağı vermek için.
“Bakın adım adım takip ediyoruz, size nefes aldırmayız” demek istiyorlar.
Ayıp.
YENİ ÖĞRENDİM
Askere destek adı altında kışkırtma yapmaya yeltenenler var
Üzüntü verici günler yaşıyoruz.
Neredeyse saat başı şehit haberi almak insanın içini karartıyor, kahrediyor.
Elbette şehitlerimize olan üzüntümüzü göstermek, acımızı paylaşmak zorundayız.
Ancak bunu fırsat bilip kışkırtıcılık yapmaya yeltenenler de var.
Şimdi bir olay anlatmak istiyorum.
Yer Göztepe Örnek Mahallesi.
Önceki akşam hava karardığında, ellerinde bayraklar olan 100’e yakın kişi “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları atarak yürüyüşe başlıyor.
O sırada çevrede olanlar gruba alkışlarla katılırken, yoldan geçen araçlar da korno çalarak tepkiye ortak oluyor.
Derken grup, daha çok muhalefete oy çıktığı bilinen blokların önüne geliyor.
“Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları bir anda “Kahrolsun CHP, hain Kılıçdaroğlu” şekline dönüşüyor.
Bunun üzerine binalardan sokağa fırlayan bazı kişilerle göstericiler arasında küçük çaplı bir arbede yaşanıyor.
Ancak çevreden koşanların kalabalığı artırması üzerine bayraklı grup dağılıyor.
Bir yorum yapmak istemiyorum.
Ama tehlikeyi görmemiz gerek.
Israrla muhalefeti “hain, askere karşı, Esad’ın yanında” göstermek isteyenlerin yarattığı ortamdır bu.
Türkiye’ye bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.
KOMİK
Dünyanın en çok kullanılan sloganını yasakladılar
Türkiye nasıl ve hangi mantıkla yönetiliyor, insan şaşırıyor.
Kim nereden, nasıl bir talimat veriyor ve bir mekanizma harekete geçiyor akıl sır erdirmek mümkün değil.
Şimdi şu haberi okur musunuz lütfen;
“Suriye’de şehitlerimiz ve gazilerimizin olduğu böylesi hassas bir dönemde, toplumda infial uyandıracak; milli, vicdani ve insani değerlere dokunacak, toplumsal iç barışı tehdit edebilecek şekilde ‘savaşa hayır’ vb. konular adı altında; miting, yürüyüş, basın açıklaması, imza kampanyası, stant/çadır açma, bildiri, afiş dağıtma vb. eylem ve etkinlikleri; gerçekleştirecek grup/şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel provokasyon amaçlı olayların olabileceği dikkate alındığında, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda, ilimiz sınırları dahilinde huzur ve güvenliğin, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, müessif ve provokatif olayların yaşanmaması için, Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin Suriye’de yürütmekte olduğu askeri operasyonları eleştirmeye veya bu operasyonların sonlandırılması amacıyla kamuoyu oluşturmaya yönelik toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, stant açma, imza toplama, bildiri, broşür dağıtma vb. etkinlikler; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/A ve 11/C maddeleri ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. maddeleri hükümleri doğrultusunda valilik makamının 01.03.2020 tarihli olurları ile 01.03.2020 pazar günü saat 00.01’den, 10.03.2020 salı günü saat 23.59’a kadar (10) gün süreyle yasaklanmıştır.”
Mantığa bakar mısınız?
Dünyanın her ülkesinde en çok kullanılan bir slogan “savaşa hayır”
Ama Türkiye’yi yöneten zihniyet, bu sloganın “infial uyandıracağını, toplumu rencide edeceğini” düşünüyor ve buna dayanarak yasak koyuyor.
“Savaşa hayır” demek suçmuş.
Peki “savaşa evet” demek serbest mi o zaman?
“Savaşa hayır” yerine, “barışa evet” diye pankart taşınırsa yine toplum rencide olacak mı, infial yaratacak mı?
Bütün bunların Türkiye’nin ayıplar hanesine yazılıyor, haberleri var mı acaba?
BUNU YAZMAK GEREK
Meclis’in yeni bir karar alması gerekiyor
Rusya’nın saldırısı sonucu çok sayıda şehit vermemiz Suriye’deki durumu da değiştirdi.
O meşum saldırıya kadar iktidarın iddiası Suriye’de “terörle mücadele etmek amacıyla bulunduğumuz” yönündeydi.
İktidar sözcüleri ısrarla şunu söylüyordu ve aslında söylemeye de devam ediyor;
“Kimse Suriye’de ne işimiz olduğunu sorgulamasın, eğer İdlib’de olmazsak terör örgütleri Türkiye’yi hedef alacaktır.”
Bu elbette korkutucu.
Öyle ya da böyle, şu anki durum artık salt terörle mücadeleden çıkmış durumda ve askerimiz aslında artık Suriye ile savaş halinde.
Tabii durum bu hale gelince, daha önce Meclis’ten alınan tezkere yetersiz kalıyor.
Anayasa’ya göre bir ülke ile savaş kararı ancak Meclis onayı ile olabiliyor.
Başta AKP Genel Başkanı olmak üzere, iktidarın bütün sözcüleri Suriye ile savaştığımızı anlatıyor.
Televizyonlara dağıtılan görüntülerde Suriye hedeflerinin nasıl vurulduğu kamuoyu ile paylaşılıyor.
Bu durumda Meclis’in ilk toplantısında savaş halini ele alması ve silahlı kuvvetlere bu konuda izin ve yetki vermesi gerekir.
İktidar her zamanki kibri ile “Buna ne gerek var?” diyebilir.
Ayrıca zaten böyle diyor ki, henüz Meclis’ten bir yetki talebinde bulunmadılar.
Ama şunu söyleyeyim: “Bugün patron benim, istediğimi yaparım” mantığı ile yürürsünüz de Meclis’ten yetki alınmaması bir anayasal suç olduğu gibi Suriye’ye yönelik operasyonların meşruiyetinin tartışılmasına da yol açabilir.