ANALİZ
Birkaç tweetten çıkan cezaya bak
İstanbul Adliyesi dün tarihi günlerinden birini yaşadı.
CHP'li yöneticilerden gazetecilere, akademisyenlerden sanatçılara ve yüzlerce sıradan vatandaşa müthiş bir kalabalığı ağırladı adliye binası.
Çünkü CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu 7 yıl önce attığı bazı tweetler nedeniyle yargılanıyordu.
Sonuç açıklandı.
Kaftancıoğlu toplam 9 yıl 8 ay ceza aldı.
Dağılıma bir bakalım;
BİR: Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni alenen aşağılama suçundan 1 yıl 8 ay
İKİ; Kamu görevlisine, görevinden dolayı hakaret suçundan 1 yıl 6 ay 20 gün
ÜÇ; Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 2 yıl 4 ay
DÖRT; Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek suçundan 2 yıl 8 ay
BEŞ; Terör örgütü propagandası yapmak suçundan 1 yıl 6 ay
TOPLAM; 9 yıl 8 ay 20 gün.
Birkaç tweetten bu kadar çok suç ve ceza çıkarmak da bayağı marifet yani.
Canan Kaftancıoğlu ne yapmış bütün cezaları alabilmek için?
Bundan 7 yıl önce birkaç tweet atmış.
Hukuk ve demokrasinin olmadığı durumlarda işte bunlar yaşanabiliyor.
Yıllarca “tek adam rejimine” karşı boşuna mücadele etmedik.
Bütün bunların yaşanacağını biliyorduk. Canan Kaftancıoğlu ile ilgili davanın ne zaman başladığına bakmak gerçeği görmek için yeterli.
Attığı tweetler 2013 yılından kalma olmasına rağmen, CHP İstanbul İl Başkanı için soruşturma yerel seçimlere doğru başladı.
Kaftancıoğlu ilk duruşmaya 28 Haziran günü çıktı, yani İmamoğlu'nun AKP adayını 800 bin oy farkla ezdiği yenilenen seçimlerden hemen 5 gün sonrasına denk geliyor bu.
Mahkeme çok hızlı çalıştı ve 6 Eylül günü yani dün 5 ayrı suçtan hapis cezası verdi.
Hukuken bir şey diyemem elbette ama bu cezanın İstanbul seçimini kazanmanın bir bedeli olmadığına ne Türkiye'de, ne dünyada inanan çıkmaz. (Biat etmişleri saymıyorum tabii.)
Muhtemelen Ekrem İmamoğlu'na verilen bir gözdağı bu karar.
Kıza ceza verildi, oğlana “Anlarsın ya” deniyor gibi.
Nitekim Süleyman Soylu'nun “Kayyum konusunu pazar sabahı anlatacağım” demesi de bunun bir sonucu bana göre.
BUNU YAZMAK GEREK
Süleyman Soylu pazar günü kayyumu değil “pejmürde”yi anlatacak
Canan Kaftancıoğlu'na cezalar yağdırılmadan önce Süleyman Soylu'nun açıklaması gündeme bomba gibi düşmüştü.
Soylu, bir gazetecinin “İstanbul'a kayyum atanacak mı?” sorusu üzerine “Onu pazar sabahı açıklayacağım” cevabını vermişti çünkü.
Doğal olarak böyle bir açıklama akla “İmamoğlu'nun pazar günü görevden alınacağını” getirdi.
Böyle bir tehlike var mı?
Var elbette.
Saray gözünü iyice karattı ise bu talimatı vermiştir.
Ancak bana göre Soylu milletle kafa buluyor, ortamı germeye çalışıyor.
Çünkü sorulan sorunun bütün haline baktım.
O gazeteci aynen şöyle soruyor; “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nı da eleştirmiştiniz. Başka işlerle uğraşırsa pejmürde ederiz demiştiniz. Tartışıldı kamuoyunda. ‘Yeni bir kayyum mu atanıyor, acaba İstanbul'a da mı kayyum atanacak' yorumları yapıldı. O pejmürde kelimesini nasıl değerlendiriyorsunuz?”İşte ince nokta burada.
Pazar sabahı herkes kayyum konusuna odaklanacak ama Soylu “pejmürde demekle ne söylemeyi amaçladığını” anlatacak. Kayyum konusunu ise “Gerekirse tabii ki yaparım” diyerek geçiştirecek.
Benimki bir his işte, bu kadar büyük bir çılgınlık yapabileceklerine ihtimal vermek istemediğimden oluşuyor bu his.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Bu fotoğrafı çektirerek bilmeden suç işlemiş oldum
Çarşamba günü SÖZCÜ'nün sahip, yönetici ve yazarlarına açılan davayı izlemek üzere Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ndeydim ben de.
Hayli uzun süredir adliyeye gitmemiştim.
Bu nedenle gördüklerim bana çok şaşırtıcı geldi.
Uygar demokratik bir ülkenin adliyesi mi, yoksa geri, ilkel, baskı ve hiddetin hüküm sürdüğü bir üçüncü sınıf ülkenin adliyesi mi anlamak mümkün değil.
Tamam bina devasa.
Yepyeni, görünümü güzel.
Ama etrafı facia.
Öncelikle “güvenlik” amacıyla etraf en kötüsünden polis bariyerleri ile çevrilmiş.
Bütün Çağlayan Meydanı'nı dolandıktan sonra küçücük bir aralıktan binanın önüne inebiliyorsunuz ancak.
Her taraf makineli tüfeklerle donanmış özel güvenlikçilerle dolu.
Ayrıca bir de polis yelekli kişiler var. Duruşmanın uzayacağını düşünüp yazıları da yazabilmek için biraz erken çıktım.
Dış kapıda elimde 500 sayfalık SÖZCÜ savunması kitabı ile fotoğraf çektirmek istedim.
Sevgili arkadaşım Ümit Zileli “gönüllü foto muhabirliği” yaptı.
Tam bir kare fotoğraf çekmişti ki, elinde otomatik silah olan bir özel güvenlikçi başımda bitti ve “Fotoğraf çekmek yasak” dedi.
Şaşırmamak mümkün mü? Adliye binasının önündeyiz, burada fotoğraf çekmek yasakmış meğer.
Bir kare fotoğraf çekilmiş oldu, neyse ki diğer güvenlikçiler de gelip fotoğrafın çekildiği cep telefonuna el koymaya kalkmadı hiç olmazsa.
Böylelikle biri yasak bölgede, biri yasak olmayan bölgede çekilmiş iki fotoğrafı size ulaştırma şansım oldu.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Her şey bu kadar kolay işte, AKP'li ol yeter
Düzce'de yaşayan Hikmet Oğuz Beşel isimli bir şahıs İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile eşi ve çocukları için çok ağır cinsel içerikli tweetler atmıştı.
Okuyanlar okudu elbette, ben burada tekrar yazmak istemiyorum, çünkü gerçekten çok aşağılık sözlerdi bunlar.
Aynı kişi daha önce de HDP eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eşi için de benzer tweetler atmış meğer.
Beşel'in tweetleri elbette sosyal medyada çok tepki gördü, yapılan şikayetler üzerine bu kişi gözaltına alındı.
İfadesinin alınmasından sonra mahkemeye sevk edilen Beşel isimli şahıs, “Şehit haberleri geliyordu, o yüzden küfrettim” şeklinde savundu kendini.
Hakimler bu adamı serbest bıraktı.
“Hukuk böyle, tweette küfür etti diye adam mı tutuklanır?” diyenler olacaktır.
Ama bu sıradan bir hakaret tweeti değil.
İçinde kin var, nefret var, tehdit ve şantaj var.
Bu tür rezillikleri yapanlar, hukukun boşluğundan yararlanarak kurtulurlarsa bunun önü alınamaz.
Ayrıca benzer bir tweet eğer AKP'li biri tarafından değil de muhalif biri tarafından atılsaydı, hakimler bu kadar rahat biçimde serbest bırakma kararı verebilecekler miydi?
ŞAŞIRDIM
Tarikat ve cemaatler Futbol Federasyonu'na da girmiş
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim'e 4 maç ceza verildi.
Terim aldığı ceza nedeniyle başta Fenerbahçe ile oynayacakları maçta takımının başında olamayacak.
Terim, sahaya giremeyeceği gibi soyunma odasında da futbolcularıyla birlikte olamayacak.
Ancak bu kez odak noktasında olan Terim'in aldığı ceza değil.
Bu cezanın açıklanış saati olay oldu örneğin.
Çünkü Futbol Federasyonu bu cezayı saat tam 19.05'te açıkladı.
1905 Galatasaray'ın kuruluş yılı.
Açıklamanın bu saate denk getirilmesi tesadüf mü, yoksa Galatasaraylıları öfkelendirdiği gibi kasıtlı bir gönderme mi, bilemiyorum.
Ancak Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz'in tepkisi beni çok şaşırttı.
Çünkü Cengiz açıklamasına, “Türkiye Futbol Federasyonu, herhangi bir kulübün, bir tarikatın, bir cemiyetin takımı değildir” diye başladı.
Galatasaray Başkanı, daha sonra da “Herkesin federasyonudur. Siz eğer belli bir takıma karşı bir cephe kurarsanız, bu asla o cepheyi kuranlara hayır getirmez” diye konuştu.
Bir cezaya tepki gösterilirken tarikatlara, cemaatlere gönderme yapılmasına ben ilk kez şahit oldum.
Demek ki AKP iktidarı, aklına gelen her yere dinciliği sokuşturmayı başarmış.
Gerçi bunu şike olayında görmüştük ama yaşanılan acı olaylardan sonra dinciliğin spordan çekileceğini düşünmüştüm saf saf.
Öyle olmamış belli ki, huylu huyundan vazgeçmiyor tabii.