Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TV 5’de Mustafa Yılmaz, Nergis Demirkaya ve Ömer Şahin’in sorularını cevapladı. Davutoğlu’na; AKP’den ayrılarak muhalefete geçip parti kuran Ali Babacan ve kendisi için Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri de anımsatıldı.
Davutoğlu, Erdoğan’ın, “Onlar nasıl bir ihanetin içinde olduklarını kendileri düşünmesi lazım. O makamlara kendileri layık oldukları için gelmediler. Onlara makam verildiyse hepsi de onlara bir irade makamları verdi. Onlar bunun kadir kıymetini bilmedi. Şu anda masanın etrafında dönüp dolaşıp bir şeyler yapmaya gayret ediyorlar” açıklamasına tepki gösterdi.
ANKA'nın haberine göre; Davutoğlu şunları söyledi:
"KİMSE BAŞBAKANLIK YAPMIŞ BİRİNİ İHANETLE SUÇLAYAMAZ"
"Erdoğan da hesap vermeye hazır olacak. Hukuki dava açmayı düşünüyorum. Kimse başbakanlık yapmış birini ihanetle suçlayamaz. Tayyip Erdoğan'ın zihnindeki sadakat, körü körüne kendisine, şahsına sadakattır. Asla! Hiçbir Müslüman, şahsa sadakatla yükümlü değildir. Allah'a, millete ve ilkelere sadakatla yükümlüdür.
Kendisi gibi düşünmeyen herkesi hainlikle suçlayan, herkese tepeden bakan, kimseye söz hakkı tanımayan ve mutlak doğruyu kendisinin bildiğini ve o ‘doğru’ dışında bir şey söyleyeni yok sayan bir zihniyet var. Mesele sadece Tayyip Erdoğan değil, bu zihniyet hakim olursa bu ülkede bir daha şahsiyetli Müslüman bulmak imkansızlaşır. Müslüman deme sebebim, ihaneti dini kavramla izah ettikleri için. Yoksa bütün insanlar için geçerli bu kurallar.
"NEDEN BENİ İKNA ETMEYE ÇALIŞTI O ZAMAN MADEM BEN BİR HİÇTİM?"
Çok açık ve net bir daha söylüyorum, benim sadakatim hesap vereceğim Allah'a, hukukuna hesap vereceğim millete ve inandığım değerleredir. 2001 yılında Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Abdullah Gül ile birlikte Fethipaşa Korusu'nda oturduk, 5 saat konuştuk. Neden beni ikna etmeye çalıştı o zaman madem ben bir hiçtim? Kurucu olmamı istedi, onlardan da affımı istedim.
Başdanışmanlık görevini de 2002 yılında teklif ettiklerinde bir vecibe olarak gördüm, çünkü Kıbrıs müzakereleri devam ediyordu, Irak Savaşı kapıdaydı, AB müzakereleri yürüyordu. 7,5 yıl başdanışmanlık yaptım, tek maaş aldım, üniversitede aldığım maaşın yarısı. 3 gün üst üste aynı yatakta yatmadım, herkes bilir. Bir Tayyip Bey ile bir yere gidiyordum, bir Abdullah (Gül) beyle bir yere gidiyordum.
2007'de Sayın Cumhurbaşkanı seçimlere giderken benim milletvekili olmamı istedi. Müsaademi istedim. ‘Ben üniversiteye dönüyorum’ dedim. Ve şunu söyledi, ‘siz Dışişleri Bakanı olacaksınız, başka kim olacak Dışişleri Bakanı?’ Peki ben siyasete mevki, makam için mi girdim? 2008'de AK Parti'ye kapatma davası açıldı, Sayın Cumhurbaşkanı'na gidip dedim ki ‘parti kapatma ile size, demokrasiye savaş ilan edildi. Bundan sonra ben buradayım, Bakanlık hiçbir şey istemiyorum’.
"İKİ KERE REDDETTİM BAKANLIK TEKLİFİNİ"
Çünkü o zaman Tayyip Erdoğan'a hem inanıyordum hem güveniyordum, hem de zikrettiğim ilkelerin çoğunu yaşıyordu. Keçiören'de bir evde yaşıyordu. Bunun üzerine dedi ki o zaman siyasete gireceksin ve Dışişleri Bakanlığı'nı reddetmeyeceksin. Ben bir hiçtim de Sayın Cumhurbaşkanı bana bakanlık vermedi. İki kere reddettim Bakanlık teklifini.
"BU KADAR LAYIK OLMAYAN BİRİNE ÜLKEYİ NASIL EMANET ETTİ?"
Peki kötü bir Bakan olsaydım kimin aklına gelirdi benim Başbakan olmam? Ben Sayın Erdoğan ile bir yerde bile Başbakanlık konuşmadım. Bir tek AK Partili, çıkıp da Davutoğlu Başbakanlıkla ilgili lobi yaptı diyemez. Peki Sayın Erdoğan neden beni genel başkan ilan etti? Bu kadar layık olmayan birine ülkeyi nasıl emanet etti? Bir hiçtim de niye emanet etti? Ve bütün AK Parti kadroları o gün niye rahat bir nefes aldı? Benim hiçbir faniye nihai sadakatim yoktur.”