Gezi Davası duruşması öncesinde işadamı Osman Kavala'nın tahliye edileceği yönünde bir beklenti vardı. Hatta, batıdan gelen eleştiriler nedeniyle bunalan Ankara'nın da Kavala'nın tahliye edilmesi fikrine olumlu bakmaya başladığını duyuyorduk.
Ancak kimse Kavala'nın da sanık olduğu Gezi Davası'ndan “beraat” kararı çıkmasını beklemiyordu.
Karar çıktıktan sonra olanları biliyorsunuz:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, mahkeme kararına çok sert tepki gösterdi. Hakimler Savcılar Kurulu (HSK), Erdoğan'ın bu tepkisini adeta talimat sayıp harekete geçti ve beraat kararını veren heyetle ilgili inceleme başlattı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da Kavala için bu kez 15 Temmuz'la ilgili bir soruşturma süreci başlattı ve Kavala özgürlüğü tadamadan 15 Temmuz darbe soruşturması kapsamında cezaevine kondu.
Peki ne oldu da bir gün öncesinde tahliye beklentisi bu kadar yüksekken ve tepki çekmezken, tahliye bu kadar fırtına kopardı?
Biraz araştırdım, Beştepe'ye yakın isimlerden soruşturdum.
Erdoğan'ın asıl tepkisinin Kavala'nın tahliyesinden çok Gezi Davası'nın “beraat” kararıyla sonuçlanmasına olduğunu öğrendim.
Neticede muhalefetin göğsünü gere gere sahiplendiği, Abdullah Gül'ün dahi büyük gurur duyduğunu söylediği Gezi Olayları, neticede hem Erdoğan hem de yakın çevresince “hükümeti devirmek için harekete geçmiş dış destekli bir operasyon” olarak tanımlanıyordu.
Haliyle davadan “beraat” kararı çıkması, Erdoğan cephesinin sarıldığı önemli bir “mağduriyet kozunu” ortadan kaldırmış oldu.
Özetle söylemek gerekirse, mahkeme Gezi'yi “Hükümeti devirmeye teşebbüs suçu” saysaydı, sanıklara en azından Kavala'nın yattığı hapis süresiyle orantılı bir ceza verseydi, Ankara bu kadar fırtına kopmayabilirdi.
Devlet Kavala'nın geçmişini, ilişkilerini, kısacası her şeyini biliyor. Ankara'da Kavala'nın 15 Temmuz'la ilgili dinlemeye takılan bazı konuşmalarında darbeye karşı net tavır ortaya koyduğuna dair bilgiler de dillendiriliyor. Bu ayrıntılardan olsa gerek, Kavala'nın darbe soruşturmasında tutuklanmasıyla ilgili “mahkemenin Gezi'ye beraat kararına karşı, kaş yapayım derken göz çıkarıldı” yorumları yapılıyor.
Soruşturmaların içeriğinden bağımsız olarak söylüyorum:
Bu yaşananlar, (kararlar arasındaki çelişkiler, kararlar üzerindeki siyaset gölgesi, mahkeme heyetlerinin kararlarından dolayı inceleme/soruşturmaların hedefi olması vs) ülkemizde yargının bağımsızlığı ve itibarı açısından hiç hoş şeyler değil.
Yazık güzel ülkemize, çok yazık!
Çarşamba sabahı (19 Şubat 2020 günü) İzmir'deydik. Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Saat Kulesi'nin olduğu meydanda “Bizİzmir Projesi”ni tanıtıyordu.
Daha Soyer'in basın toplantısı sürerken “bizizmir.com” adresinden tanıttığı platformu dikkatlice dinledim.
“Duy” başlığı altında kentteki etkinlikler, belediye projeleri, şehirle ilgili güncel istatistikler, anlık trafik kamerası görüntüleri, İzmir otoparklarındaki doluluk durumu, ulaşım rehberi, kentteki nöbetçi eczaneler gibi çok yararlı bilgiler vardı.
“Paylaş” başlığı altında biraz İzmir'le ilgili anketlere, İzmir buluşmaları duyurularına ve “Hemşeri İletişim Merkezi”ne takıldım.
“Katıl” başlığında “bizpuaın” diye bir uygulama var. Oldukça ilginç: Kentteki sosyal sorumluluk projelerine katılarak puan toplayabiliyorsunuz ve o puanları para gibi kentteki belediye hizmetlerinden, konserlerden, tiyatrolardan yararlanmak için kullanabiliyorsunuz. “İhtiyacım yok” diyorsanız da topladığınız puanları askıya çıkarıp öğrencilerin, ihtiyaç sahiplerinin kullanmasını sağlayabiliyorsunuz.
“Şeffaf İzmir” bölümü, projenin en ilgi çekici bölümü. İzmir'de belediyenin yaptığı ihalelerin bütün detayları orada var. Belediyenin bütçesini de bütün ayrıntılarına kadar görebiliyorsunuz. Gezinirken Başkan Tunç Soyer'in mal varlığına da bakma şansım oldu.
Tunç Soyer projeyi anlatırken “kentin en büyük meydanı” ifadesini kullandı. Gerçekten de nerede olursanız olun, İzmir'le ilgili her detaya ulaşabileceğiniz bir meydanı anlatıyordu. “Dijital Meydan” demek en doğrusu.
Biliyorsunuz, meydanlar demokrasiler için de en önemli mekanlardır. Bizİzmir Meydanı da aslında yeni dönem belediyeciliğin en önemli ayağını oluşturan “dijital demokrasi”nin meydanı olacak gibi görünüyor. İzmirliler, bu meydanı sıkça kullandıkça, İzmir daha fazla çekim merkezi olacak.
Bu arada İzmir'den söz etmişken, bir kentin ihtiyaçlarının karşılanmasında siyasetçilerin siyasi takıntılardan nasıl kurtulduğuna da örnek vermek istiyorum. Çiğli Tramvayı'na Ankara'dan onay gelince Tunç Soyer sosyal medyadan emekleri için AK Parti İzmir Milletvekili Hamza Dağ'a teşekkür etti. Hamza Dağ da aynı nezaketle İzmir için çalışmaya devam edecekleri karşılığını verdi. Siyasetin her geçen gün kirlendiği bir ortamda bu güzelliklerin daha da artmasını diliyorum.