Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, ‘Deli Çavuş’ isimli Twitter hesabı üzerinden eski Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ali Fuat Tașkesenlioğlu, AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve TOBB üyesi Salih Orakcı'nın rüşvet aldığını bazı WhatsApp konuşmaları ve belgelerle öne sürdü.
Özgündüz, “Sedat Peker internet yani bir nevi yayın yoluyla suç ihbarlarında bulunuyor. Dolayısıyla burada herhangi bir kişinin savcılığa şikâyet dilekçesi vermesine bile gerek yok. Savcılar zaten bunları görüp duyuyorlar. Derhal bu iddiaların gerçek olup olmadığını soruşturmaları lazım, çünkü savcının görevi bu. Soruşturma başlatacaklar ve suçun işlendiğine dair delil varsa Ceza Muhakemesi Kanunu 170’inci maddesi devreye girecek, yeterli delil varsa da dava açılacak. Ama bu işlemlerin olması için savcılığın harekete geçip soruşturma başlatma zorunluluğu vardır. Savcıların bir şey yapmaması, savcılık görevinin ihmalidir, açıkça görevi ihmal suçu işliyorlar” açıklamalarında bulundu.
Bugünkü sistemde yargının iddiaların üstüne gidip olayları ortaya çıkaracağına dair inancının olmadığını söyleyen Özgündüz, “Seçimden sonra yargı üstündeki siyasi baskı ortadan kalkacağı zaman tüm bu olaylar delillerle birlikte ortaya dökülecek” dedi.
Savcıların sessiz kalarak gösterdikleri tutumlarının hukukla açıklamanın mümkün olmayacağını söyleyen eski Yargıtay savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu, savcıların bu tutumlarının nedenini herhangi bir yerden işaret bekliyor olabilecekleri ihtimaline bağladı.
27 yıllık yargıçlık ve savcılık görevinde, her iki görevi sırasında kendisinin ve meslektaşlarının ihbar, dilekçe veya duyum yoluyla aldığı iddiaları doğrudan araştırma yoluna gittiklerini anlatan Eminağaoğlu, hiçbir zaman yargı bağımsızlığının bu kadar yerlerde sürünmediğini söyledi. Eski Yargıtay savcısı, “Geçmişte bazı kişiler rahatsız olur mu diye dosyalar kapatılmıyordu, duyum üzerine de olsa her olayla ilgili soruşturma yapılıyordu” açıklamalarında bulundu.
Savcıların, cumhurbaşkanının ‘c ‘ harfi geçtiği her olayda vatandaşa soruşturma açtıklarını ve insanlara sosyal medyada nefes aldırmadıklarını belirten Eminağaoğlu, örgütlü suçlarla ilgili yapılan paylaşımların savcılarca göz ardı edilmesinin hukukla açıklamanın mümkün olmayacağını söyledi:
“Basın savcıları da kolluk da her şeyin farkında, sosyal medyayı didik didik ederek muhalifler, aydınlar, sanatçılar, gazeteciler hakkında her türlü soruşturmayı açma yoluna gidiyorlar ama konu her nedense çıkar örgütlerine geldiğinde susuyorlar. Örneğin Gülşen’in birkaç ay önce, Kaftancıoğlu’nun ise 8 yıl önceki bir sözü aranıp bulunarak mahkûmiyet yaratılıyor. Savcılar da adli kolluk kuvvetleri de görev suçu işliyorlar.”
HSK’ye tam etkin olan yapının AKP olduğunun altını çizen Eminağaoğlu, savcıların hem mesleğe alımlarının hem mesleki geleceklerinin doğrudan AKP’nin etkisi altında olduğunu söyledi.
Artık Cumhuriyet savcılığı diye bir kurumdan söz etmenin mümkün olmadığını söyleyen eski başsavcı İlhan Cihaner, “Cumhuriyet savcılığının örgütlenme ve yargı içerisindeki varlık nedeni, iddialar ortaya çıktığında, bu iddiaların gerçek olup olmadığını ve ortada bir suç varsa da kamu adına o suçun soruşturulması ve gerekirse davaya dönüp takibini sağlanması. Eğer bu yerine getirilmiyorsa artık cumhuriyet savcılığı diye bir kurumdan söz etmek mümkün değil zaten”.
Cihaner, savcıların re’sen yani kendiliğinden soruşturma açmalarının ortadan kaldırıldığını söylüyor:
“Re’sen soruşturma başlatan cumhuriyet savcılarının başına gelenler ortada ama buna rağmen cumhuriyet savcılığı bu riski göze alma işidir de”.
Gülen cemaati, Güneydoğudaki faili meçhul cinayetler, insan ticareti ve tefecilikle ilgili soruşturmaları re’sen başlatan İlhan Cihaner, Fethullahçıların ve AKP’nin yargıyı ele geçirme sürecinde yargının çok büyük bir travma yaşadığını söylüyor.