Halen Su Politikaları Derneği Başkanlığı’nı da yürüten Yıldız su konusunda sadece İstanbul’un değil, Ankara ve İzmir’in de gelecekte risk altında olduğunu söyledi.
Hükümetin su yatırımları konusunda daha önce DSİ tarafından ödenen bedelleri belediyelerden geri isteyeceği yönünde kararlar aldığını, borç içinde yüzen ve bütçeleri kendi meclisleri tarafından kısılan büyükşehir belediyelerinin bir yandan bu borçları öderken bir yandan da yeni yatırımlar yapmak zorunda kalmaları nedeniyle ciddi sıkıntılar çekeceğini gerekçeleriyle anlattı.
Cumhuriyet'ten Miyase İlknur'un söyleşisi şöyle:
İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana belediyeleri su bedellerinde indirime gitti. Hükümet ise su yatırımlarını belediyelere yüklemek istiyor. Belediyeler bu devasa yatırımları yapabilecek güçte mi?
Her üç kentimizin ilave su talebini karşılamak için ciddi altyapı ve üstyapı yatırımlarına ihtiyacı var. Çünkü her üç kentimizde de abone sayısı kayda değer artış göstermektedir. İstanbul’da yılda 200 bin, Ankara’da 100 bin, İzmir’de ise 80 bin ilave su aboneliği müracaatı yapılmaktadır. Yine her üç kentimizde atık suyun arıtılarak yeniden kullanım oranları çok düşük olup bu konuda da yatırıma ihtiyaç vardır. Her üç kentimiz iklim değişiminin sonucu olarak hem şehir selleri hem de kuraklık riski ile karşı karşıya kalıyor.
Son olarak her üç kentimiz su temini ve çevre sağlığı hizmetleri için bugüne değin merkezi hükümetten ciddi mali ve idari destekler almıştır. Bu sözünü ettiğimiz üç büyükşehirde Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık dörtte biri yaşamaktadır. Sürdürülebilir su yönetimi, dinamik planlama ve gerçekçi politikalar gerektirir. Bunun sağlanabilmesi için bu alanları olumsuz etkileyebilecek tüm gelişmeler ve karşı karşıya kalınabilecek tüm riskler analiz edilmelidir.
Bu kentlerimiz için ne tür riskler söz konusu?
Türkiye’nin metropollerinde su hizmetleri yönetimi plansız kentleşme, kente göç, iklim değişimi etkileri, girdi maliyetleri gibi birçok ekonomik ve idari baskının altındadır.. Bu baskılara ek olarak ortaya çıkabilecek iki yıl üst üste yaşanacak kurak dönem, merkezi hükümetin alacağı yeni kararlar, idari yapılanmadaki yeni düzenlemeler, Ankara, İstanbul ve İzmir ‘in su hizmetleri yönetimini çok zorlayacaktır.
Suda ekonomik olarak nasıl bir politika izlenmeli?
Su bedellerinde Ankara’da yüzde 30, İstanbul’da yüzde 48, İzmir’de ise yüzde 20 oranında indirime gidilmiştir. Bu kararlar, son dönemde artan işsizlik, düşen hane halkı gelirlerini ve insanların su gibi yaşamsal ve talebi sürekli olan bir doğal kaynağa ulaşma hakkını gözeten kararlar olması açısından çok önemli ve anlamlıdır. Dünyada genel kabul gören kriter bir hanenin su için ödediği bedelin hane halkı net gelirinin yüzde 2.5 ve yüzde 5’ini geçmemesidir. Su temini ve çevre sağlığı hizmetlerinin bir kamu hizmeti olarak topluma en düşük bedelle sunulması doğru bir sosyal politikadır. Su temini, talebi sürekli ve yaşamsal bir toplumsal ihtiyacın karşılanmasına yönelik bir hizmettir. Bu nedenle bu hizmetlerin bedellerindeki düşüş hizmetin sürekliliğinde aksamaya ve kalitesinde düşüşe neden olmamalıdır. Alınan son kararlar, İstanbul’un su gelirlerinde günde 1 milyon, Ankara’nın su gelirlerinde ise günde 350 bin dolar azalmaya neden olmuştur. Bunun yanı sıra mevcut siyasi konjonktür ve yapılan açıklamalar, su yönetimleri üzerindeki bu mali ve idari yüklerin, baskıların artabileceğini ortaya koymaktadır.
Peki, ya idari riskler?
Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu 5 Toplantısı, 28 Mayıs’ta Ankara’da toplandı ve “Türkiye’nin İlk Ulusal Su Planını” yürürlüğe girdi. 19 Temmuz’daki TBMM oturumunda ise 11. Kalkınma Planı kabul edildi.
Her iki plan da 20192023 dönemini kapsıyor ve su yönetiminin dikkat etmesi gereken bazı yol haritalarını içeriyor. Ulusal Su Planı’nda, su temini ve kanalizasyon hizmetleri yatırım bedellerinin geri ödenmesi konusunda şu öneri yer almış: “Su ve çevresel altyapı tesislerine harcanan yatırım bedellerinin geri ödemelerinin takibini sağlayacak merkezi tek bir mekanizma oluşturulmalıdır.”
Sözü edilen bu geri ödemeye konu projeler; DSİ’nin İzmir için gerçekleştirdiği Gördes Barajı ve Arıtma Tesisleri, Ankara İçin Gerede Su Getirme Tüneli ve İstanbul için Melen Barajı, isale hatları ve arıtma tesisleri gibi çok büyük su altyapısı projeleri olabilir. Bir ay önce İstanbul’da belediye meclisinin, başkanlığın borçlanma ihtiyacı rakamlarında kesintiye gitmesi ve Başkan İmamoğlu’nun, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin daha büyük borçlanmaları ihtiyacı olduğu bir kesinliktir. Belirtmek isterim ki merkezi hükümetten yani Maliye’den ve İller Bankası’ndan gelen rakamdan bile ilk 6 ayda 1 milyara liraya yakın bir azalma olmuştur” açıklaması, İstanbul’un yakın dönemde yaşayabileceği finansman bulma zorluklarını ortaya koymaktadır.
Hükümet barajların bedelini belediyelere mi yükleyecek?
Ankara, İstanbul ve İzmir’de su ve çevre sağlığı hizmetindeki kaliteyi düşürmeden ve su bedellerinde yakın gelecekte daha büyük artışlara zorunlu kalmadan sürdürülebilir olabilmesi için, yerel yönetimlerin merkezi idare tarafından desteklenmesi gereklidir.
Ankara’nın yüzde 38 olan şebeke kayıp ve kaçaklarını azaltması, su yönetiminin öncelikli hedefleri arasında olmalıdır. Bunun için ASKİ’nin ciddi bir finansmana ihtiyacı vardır. Halen Melen ve Yeşilçay sistemi İstanbul’un yıllık su ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılamaktadır. Daha önce de gerçekleştiği gibi, yeni kurak bir dönemde İstanbul,185 kilometre mesafeden yüksek maliyetle gelecek olan suyu kullanacaktır. Ayrıca Melen sistemi, halen kısmi olarak tamamlanmış olup bu sistemin Melen Barajı dahil ilave yatırımlar için ciddi finansmana ihtiyacı vardır. Bu finansman yaratılamadığı taktirde orta vadede İstanbul’un su talebinin karşılanabilmesi zorlaşacaktır.
Peki, belediyeler ne yapmalı?
Nüfusu hızla artan Ankara, İstanbul İzmir gibi metropollerimizin su yönetimleri artık bir kentin su yönetimi konseptini aşmış ve AB üyesi birçok ülkenin su yönetimi büyüklüğüne erişmiştir.
Her üç kentimizde de Su Hizmetleri Yönetimi tarafından az önce belirttiğimiz risklerin en iyi ve en kötü senaryolarla işlendiği modelleme çalışmaları yapılmalı ve alternatif uygulama planları hazırlanmalıdır. Bu planların yapılamaması veya çeşitli nedenlerle uygulanamaması yakın gelecekte metropollerimizin su yönetimlerini, özellikle içme ve kullanma suyu temini açısından zorlayabilir.
Ortaya çıkabilecek bu durum, bu kentlerimizin bütçe dengelerini de zorlayarak diğer hizmet alanlarında söz verilen bazı yatırımları engelleyebilir. Kentleri pahalı deniz suyu arıtımı teknolojilerine, ambalajlı suya ve/veya çok daha pahalı şebeke suyuna mahkûm edebilir. Bu durum, mevcut yönetimlerin sosyopolitik desteğini kısa sürede eritebilir. Ankara, İstanbul ve İzmir’in su yönetimlerinin orta ve uzun vadede çevre duyarlılığı içinde, karşılanabilir fiyatla kaliteli su ve çevre sağlığı hizmeti verebilmesi bu nedenle çok önemlidir. Bu da yönetimlerin mevcut riskleri görüp gerekli hazırlıkları önceden yapabilmesi ile mümkün olacaktır. İstanbul, Ankara ve İzmir’in su hizmetleri yönetimlerinin Türkiye’nin siyasi geleceğindeki belirleyici rolünü ortaya koymaktadır.