Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Avrupa'nın normalşeşme ile birlikte tuzim sezonu açılmasına rağmen Türkiye'ye turist göndermeme kararının arkasında, salgınla ilgili ilzenen yanlış politikanın olduğunu yazdı.
"Durizm" başlıklı bir yazı kaleme alan Özdil, turizm sektörünün Türkiye ekonomisi için önemine dikakt çekerken, zamanında yapılan uyarıların dikkate alınmamasının ağır faturasının ödendiğine dikkat çekti.
Özdil'in yazısı şöyle:
Beş yıldızlı bir otel, her sezon ortalama, 60 ton kırmızı et tüketiyor.
40 ton beyaz et tüketiyor.
35 ton deniz ürünü tüketiyor.
13 ton şarküteri tüketiyor.
600 ton sebze meyve alıyor.
Her otel, 600 ton.
50 ton karpuz yeniyor mesela.
22 ton kavun.
130 ton portakal.
35 ton patates alıyor.
18 ton limon sıkıyor.
350 bin adet yumurta alıyor.
Her otel, 350 bin adet.
50 ton sıvı yağ tüketiyor.
20 ton süt tüketiyor.
60 ton süt ürünleri tüketiyor.
35 ton kuru gıda kullanıyor.
13 ton konserve kullanıyor.
110 ton pasta, kek, kurabiye, tatlı türevi tüketiyor.
120 ton un tüketiyor.
14 ton makarna tüketiyor.
4 ton tuz tüketiyor.
100 bin litre meşrubat içiliyor.
35 bin litre meyve suyu.
450 bin litre şişe suyu.
285 bin litre bira.
75 bin litre rakı.
75 bin litre votka.
100 bin litre şarap.
60 bin litre viski içiliyor.
15 ton çerez.
10 ton dondurma yeniyor.
250 ton çay…
55 ton kahve içiliyor.
Beş yıldızlı bir otel, her sezon, 100 bin adet kürdan kullanıyor.
300 bin adet kağıt peçete kullanıyor.
100 bin adet tuvalet kağıdı kullanıyor.
25 bin adet şampuan kullanıyor.
Beş yıldızlı bir otel, her sezon, en az beş bin adet ampul yeniliyor.
4 ton deterjan tüketiyor.
★
Türkiye'deki beş yıldızlı oteller bu tür ihtiyaçları için 60 farklı sektöre toplam iki milyar dolar ödüyor.
Türkiye'de turizm sektöründe iki milyon kişi çalışıyor.
★
Turizm durursa, sadece turistik tesisleri vurmaz, Türkiye'yi vurur.
★
“Etmeyin eylemeyin, kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayın, bir ay kesintisiz kapatın, hayatı durdurun, küresel salgın sırasında ekonomiyi kurtarmanın tek yolu ekonomiyi erkenden açmak değil, olabildiğince uzun kapalı tutmaktır, çünkü bugün zaten kaybedildi, bari yarını kurtaralım, ne kadar uzun süre kapalı tutarsak, ekonomiyi o kadar az hasarla kurtarırız, erkenden açmaya kalkarsak, tam tersine çoook uzun süre geç açılmasına sebep oluruz, bakın önümüz yaz mevsimi, kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayan Yunanistan kendini kurtarır, bizim turistimizi bile kapar, salgını sıfırlayamazsak, bize ambargo uygularlar, lütfen şeffaf olun, gerçek vaka sayısını gizlemeyin, hangi şehirlerde olduğunu açıklayın, Türkiye'nin güvenilir
olmasını sağlayın, inanılır olmasını sağlayın, kimsenin aklında soru işareti bırakmayın, kendi vatandaşınızın gözünü boyamaktan vazgeçin, gerçek bilgilerle yurtdışını, Avrupa'yı ikna etmeye çalışın, yoksa herkesin sınırları açılır, biz kapalı kalırız” diye yalvarırken… Bunu kastediyorduk.
★
Biz bunları söylerken küfür eden ilerizekalı arkadaşlar mı ödeyecek şimdi turizm sektörümüzün zararını?
★
Teee mart ayında mesela…
“Güvenli ülke olamayız, bari güvenli şehir yaratalım, Antalya'nın sadece dünyayla değil, Türkiye'yle temasını da keselim, Antalya'da nisan ve mayıs aylarında kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayalım, haziran ayı itibariyle artık vaka görülmeyen şehir haline getirelim, kurtarılmış şehir haline getirelim, Avrupa'nın en güvenli tek şehri diye reklama çıkalım, 1 temmuz itibariyle Avrupalı turisti Antalya havalimanına getirelim, Antalya dışına çıkmadan tatilini yapsın, tekrar Antalya havalimanından ülkesine dönsün, Avrupa'dan Türkiye'ye yönelik seyahat yasağı kalkmasa bile, Antalya'ya özel seyahat serbestisi talep edelim, bu yöntemle hiç olmazsa temmuz ve ağustos ayını bir nebze olsun kurtarırız” diye öneride bulunurken… Önümüzde üç ay
vardı.
Şimdi vaktimiz kaldı mı?
★
Sahil beldelerimiz haklı olarak telaşlandı, özellikle İstanbullulara yönelik çağrılar yapıldı, “sakın İstanbul'dan kaçıp buralara gelmeyin, buralardaki hastane imkanlarımız yetersiz, doktor yetersiz” denildi.
Bu çağrılar, sayın medyamız tarafından bangır bangır haber yapıldı.
Bu tür haberler ilgi çekiyor diye, abartıldıkça abartıldı.
Maalesef…
Tanıtım (!) faciasıydı.
Turizmde Türkiye'yi rakip gören Yunanistan, Hırvatistan, İspanya gibi ülkelerin, “sakın gelmeyin, hastane yetersiz, doktor yetersiz” laflarını, Türkiye'nin aleyhinde kullanacağı hiç düşünülmedi.
★
“Üçüncü yaş turizmi” diye bir kavram var.
65 yaş üstündeki turistleri hedefliyor.
Çok kıymetliler, çünkü çok para bırakıyorlar.
Türkiye'ye üç milyondan fazla üçüncü yaş turisti geliyor.
Peki, bütün dünyada, 65 yaş üstündekilere “sokağa çıkarsanız ölürsünüz” diyerek, sokağa çıkma yasağı uygulayan tek ülke hangisi?
★
Bravo!
★
Terörle elbette kesintisiz mücadele etmeliyiz.
Hiç şüphe yok.
Ama, turizm zaten komaya girmişken, yaptığımız sınır ötesi harekatı bütün televizyonlardan bütün dünyaya göstermek zorunda mıydık?
Avrupalılar televizyonu açıyor, Türkiye'den haber olarak sadece savaş uçağı, savaş gemisi ve tank görüntüleri izliyor.
★
Salgın olmasa bile… Aynı anda Libya'da Suriye'de Irak'ta ve Akdeniz'de askeri harekat yürütmekle övünen ülkeye, kafa dinlemeye turist gelir mi kardeşim?
★
Ve, Ayasofya…
İki turist gelsin diye takla attığımız tam şu dönemde cami yapın.
Dört dörtlük durizm olsun!