Akademisyenlikle yetinmeyen ve kurduğu yığınla hayalin peşinden giden Yasemin Açık, Doğu Anadolu’da Cumhuriyet tarihinde yapılmış en büyük özel sektör yatırımlarından birini hayata geçirdi. Arkasında, ona hep destek veren ailesinin gücü vardı. O ise bugün kadınlara destek veriyor.
Dünya Gazetesi'nden Doğan Selçuk Öztürk'ün köşesine konuk ettiği Seza Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yasemin Açık, yaptığı tüm çalışmalarda kadınlar yaşamın içinde daha çok yer alsın diye uğraştığını belirtirken, “Kadın güçlenirse toplum güçlenir” diye düşündüğğünü belirtti.
Yasemin Hanım, kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Elazığ’da beş çocuklu bir ailenin tek kız çocuğu olarak dünyaya geldim. İlk ve ortaöğrenimimi Elazığ’da tamamladım. Lisans eğitimimi Hacettepe’de, yüksek lisans ve doktora eğitimimi ise akademik çalışmalarımı yürüttüğüm Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda gerçekleştirdim. Bir süre İngiltere’nin Nottingham şehrinde halk sağlığı ve epidemiyoloji alanında çalıştım. 1991 yılında araştırma görevlisi olarak girmiş olduğum Fırat Üniversitesi’nde 1999 yılında doçent, 2005 yılında profesör oldum. Önemli halk sağlığı konularını içeren makalelerim birçok ulusal ve uluslararası dergide yayımlandı. İlgi alanlarım daha çok ana çocuk sağlığı, kadının toplumdaki yeri, epidemiyoloji, iş sağlığı ve güvenliği, çevre sağlığı, sigara ve bağımlılık yapıcı maddeler ve kronik hastalıklar... Hayatım boyunca yaptıklarımı aslında üç başlık altında özetleyebilirim: Akademi, sivil toplum örgütleri ve iş dünyasındaki çalışmalarım.
“YASEMİN HOCA’NIN İŞİYSE GİDEBİLİRSİN”
Elazığ’da Sağlığı Geliştirme ve Sigara ile Mücadele Derneği’ni kurarak özellikle sigaranın zararları konusunda birçok çalışma yaptınız ve tütünle mücadele yasasının çıkması için mücadele ettiniz. Başka STK çalışmalarınız da var. Gerçekleştirdiğiniz projelerden birini dinleyebilir miyiz?
Bir grup arkadaşımla birlikte 2008 yılında Elazığ İş Kadınları Derneği’ni (ELİKAD) kurduk. Bu derneği kurarken amacımız, kadınların iş dünyasındaki yerlerini iyileştirmek, kadın girişimciler arasında güç birliği oluşturmak ve özellikle girişimci kadınların sayısını artırmaktı. Bu kapsamda hem bölgede hem de Elazığ’da birçok proje gerçekleştirdik. Bunlardan biri Elazığ’ın en işlek caddelerinden birinde Hanımeli Göz Nuru Projesi adı altında açtığımız iş yeriydi. Burada sosyoekonomik düzeyi düşük kadınların evde ürettikleri ürünleri pazarlayacakları bir alan oluşturduk. Her ay değişen 60 kadın, evde ürettikleri raf ürünü olma yan ürünleri burada satıp ev ekonomisine katkıda bulunuyorlardı. 2008’den başlayarak birkaç sene sürdürdük bu projeyi. Projeye ilk başladığımız günlerde kızlarının ya da eşlerinin çalışmasına razı olmayan erkekler bir süre sonra bunu benimsedi. Hatta kızları ve eşleri dükkânda ürün satabilsin diye ricacı olanlar bile oldu. Bu projeyle birlikte kadınlar Elazığ’da daha çok görünür oldu. Kadın konusunda farkındalık, savunuculuk daha da arttı. Ve bu sadece kadının ekonomik yaşamına değil, sosyal ve kültürel yaşamına da yansıdı. Erkekler, “Yasemin Hoca’nın işiyse gidebilirsin” diyorlarmış eşlerine ve kızlarına. Bölgede böyle bir teveccüh gösteriyor insanımız bize.
Kadınların toplumdaki yeri ve statüsü olması gereken ve özlenenin çok gerisinde maalesef. Kadının eğitim düzeyinin yükselmesi ve özellikle ekonomide yer alabilmesi çok önemli. “Kadın güçlenirse toplum güçlenir” diye düşünüyorum. Bu nedenle yaptığım tüm çalışmalarda kadının güçlenmesi ve yaşamın her alanında yer alabilmesi için emek veriyorum ve vermeye de devam edeceğim.
İş dünyasına geçişiniz nasıl oldu hocam?
Bir taraftan akademik ve sivil toplum örgütü çalışmalarımı yürütürken diğer yandan da mesai saatlerimin dışında aile şirketlerimizde de küçük çaplı işler sürdürüyordum. Ama 2005 yılında profesör olduktan sonra hayat benim için o kadar tekdüze olmuştu ki ömrümün sonuna kadar böyle devam etmek istemediğimi fark ettim. Yığınla projem, yapmak istediklerim, hayallerim, ertelediklerim vardı ve 2011 yılında üniversiteden ücretsiz izin alıp, kendime özel bir proje yapmaya karar verdim. Bu öyle bir proje olmalıydı ki hem bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılmasına ve yerel kalkınmanın sağlanmasına katkı sağlamalıydı hem de ben, doğup büyüdüğüm topraklara vefa borcumu ödeyebilmeliydim. O nedenle istihdamı artıracak, bununla kalmayıp yörede birçok kişinin hayatına dokunacak bir yatırım yapmalıyım diye düşündüm. Tüm bunları bir araya topladığımda aslında sanayi yatırımı yapmam gerektiğini fark ettim. Altyapı çalışmaları, kaynak oluşturma, finans bulma, pazar araştırması gibi fizibilite çalışmaları en az iki yılımı aldı.
GECE, GÜNDÜZ DEMEDEN ŞANTİYEDE KALDIM
Bu iki yıllık süreçte ne tür bir hazırlık yaptınız?
Yatırım gerçekleştireceğim sektöre karar vermeden önce çok araştırdım. Hangi sektörler öne çıkıyor, hangi yatırımı yaparsam hem bölgeye daha fazla katkı sağlarım hem de yaptığım yatırımı erken dönemde amorti ederim gibi sorulara cevap aradım. Bunlarla ilgili en az bir 6 ay araştırdım ve içerisinde yatırım danışmanı, mühendisler, finansçıların olduğu bir grup arkadaşımla fikir alışverişi yaptım. Sonuçta çimento fabrikası kurma kararı çıktı. Ardından bu fabrikayı nereye kuracağıma karar vermem gerekiyordu. Burada da iki kriterim vardı: Demir yoluna yakın konumlanmalı ve ham maddenin içinde olmalıydı. En uygun yeri Elazığ’ın Baskil ilçesinde, Karakaya Baraj Gölü’nün hemen eteğinde bulduk. 2014 yılının Şubat ayında başlamıştık çalışmaya. Bilfiil şantiyede gece, gündüz demeden kalıp emek verdim arkadaşlarımla birlikte. Bana inanan, bana güvenen, hayalimin peşinden giderken yanımda olan arkadaşlarımla birlikte fabrikayı 23 ay gibi kısa bir süre içerisinde kurduk.
Fabrika kuruluşunda sizi üzen gelişmeler yaşandı mı?
Beni ciddi anlamda korkutan bir anıyı paylaşmak isterim. Fabrikanın bitirme aşamasına heyecanla yaklaşıyorduk. Artık deneme üretimi ve testleri yapıyoruz. Kömür değirmenimizin testinin yapıldığı günün gecesinde telefonum çaldı. Kömür değirmeni yanıyor diye beni uyandırdılar. Değirmenin neresi yanıyor? Başka yere sıçradı mı? Kimseye bir şey oldu mu? O kadar müthiş bir panik yaşadım ki… O dönemde Elazığ’da yaşıyorum, fabrika ise Elazığ’a yaklaşık kırk beş dakika mesafede. Ben o yolu nasıl gittim, nasıl fabrikaya ulaştım... “Bu yol bitmiyor, niye gidemiyorum!” diyordum kendi kendime. Sonunda vardık fabrikaya. Yangın korktuğum kadar büyük değildi ama yine de değirmenin bir kısmı yanmıştı. Bu durum maalesef devreye alma sürecimizi biraz erteledi ancak mutlu sona eriştik nihayetinde.
Bunu anlatmışken sevinçli bir anımı da anlatayım. Fabrikamız bitti, üretime başladık. Biliyorsunuz çimentonun yarı mamulü klinkerdir. Ondan sonra öğütülüp çimentoya çevrilir. Hepimiz bantların başında bekliyoruz. O ilk klinkeri elimize aldığımızda yaşadığımız mutluluğu anlatamam. O küçücük klinker aslında çok büyük bir emeğin sonucu. O zaman müthiş bir rahatlık, ferahlık, bir şeyi başarmış olmanın vermiş olduğu huzuru yaşıyorsunuz.
"İNŞAATIN DA ŞANTİYENİN DE SEKTÖRÜN DE CİNSİYETİ YOK"
Ben şanslı azınlıktanım. Çünkü Doğu Anadolu’nun bir kentinde 1960’lı yıllarda çağının çok ilerisinde görüşe sahip bir ailede doğdum. Düşünün ki beş çocuk var ailede. Ben tek kız çocuğuyum. O yıllarda birçok arkadaşım sırf kız çocuğu oldukları için okula gönderilmedi. Ama ailem ve ağabeylerim beni her zaman desteklediler, yüreklendirdiler, arkamda durdular. Benim en büyük şansım buydu aslında. Çünkü insan aslında kendisine güvenildiğini, desteklendiğini hissettiğinde hayat bambaşka oluyor; kararlarınız, yaptıklarınız değişiyor. Tüm yaşamımda o desteğin verdiği güvenden o kadar çok yararlandım ki... Fabrikanın kuruluş aşamasında da fabrikanın inşaatına gidiyor ve iş kıyafetlerimi giyiyordum. Baret takıyordum. Beni o halde şantiyede çalışırken gören işçiler önce çok yadırgadı. Ama zaman geçtikçe gördüler ki aslında inşaatın da şantiyenin de sektörün de cinsiyeti yok. Her sektörde egemen olan emek ve başarıdır. Şunu da söylemek istiyorum eğer kadın isterse emek verirse mutlaka başarır. Çünkü biz kadınların duygusal zekâsı, olaylara bakış açısı, kararlılığı erkeklerden daha farklı. Bir de daha özverili çalışıyoruz. Çünkü yaşamımız boyunca topluma baktığımızda erkeklerin para kazanmak için yaptıkları işte başarılı olmaları beklenir. Ama kadın, iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir ev kadını, iyi bir çalışan olmak zorunda. O nedenle de daha çok emek vermek zorunda kalıyoruz.
"GÜÇLÜ AMAÇLAR BELİRLERİM"
Seza Çimento Fabrikası Türkiye’de bir kadın patron tarafından kurulan ilk ve tek çimento fabrikası. Ayrıca yatırım miktarı açısından da Doğu Anadolu bölgesinde Cumhuriyet tarihinde yapılmış en büyük ve en çevreci özel sektör yatırımlarından biri. Üretime başladığınızda her şey beklediğiniz gibi mi gitti ilk başlarda?
İş dünyasında bazı tecrübelerim olmuştu ancak bu ölçekte bir yatırıma ilk defa girişiyordum. Akademisyen olduğum için bir işle ilgili girişim yapacağım zaman onunla ilgili literatürü tararım, araştırırım, en ince ayrıntısına kadar okurum. Sonra onu sadeleştirerek, istikrarlı bir şekilde uygulamaya çalışırım. Güçlü amaçlar belirlerim. O güçlü amaca ulaşmak için kilitlenir, emek veririm. Bu alanı bilmiyordum sonuçta. Fabrika bitti, ürün çıktı ancak o dönemde çimento fiyatları hesapladığımız fiyatın çok altına düşmüştü. Bu nedenle epey demoralize olmuştum. O kadar yatırım yapmışsınız ve sattığınız ürünün fiyatı düşmüş. Pazar zaten dar. Ancak bir avantajım vardı. Benim bildiğim ve beni bilen bir bölgede yatırım yapmış olduğum için ürettiğimiz ürünü almak isteyen insanlar oldukça fazlaydı. Bu sayede rahat bir şekilde iç pazara satış yapmaya başladık. İç pazar daraldığında da dış pazarlara yönelmemiz gerektiğine karar verdik. Bu kolay bir operasyon değildi. Çok kaliteli, marka değeri yüksek bir ürün üretip, bunu mevsim koşullarında en iyi şekilde korumamız, limanda depolayıp satmamız gerekiyordu. İlk sevkiyatımızda biraz zorluk yaşasak da sonra sistemi kurduk. Şu anda komşu illere kamyon, daha uzak illere ve limana demir yolu ile ürün gönderiyoruz. Bu da bir avantaj tabii ki. Bizim açımızdan da çevre açısından da…