Türkiye'de tıp fakültesi sayısı kaç?
84.
İngiltere'de kaç?
32.
Peki Almanya'da?
36.
Dünyanın en büyük nüfusunu barındıran Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya'dan sonra tıp fakültesi sayısından beşinci sıradayız.
Dört katımız 328 milyon nüfuslu ABD'de bile 147 tıp fakültesi var.
Nüfusu bizden çok olmasına rağmen Almanya'nın iki katından fazla tıp fakültesine neden sahibiz?
Sorunun yanıtını ekonomik politik gibi açılardan inceleyip vermememiz gerekmiyor mu? Verilecek cevap örneğin, tıp hizmetinin kalitesiyle de yakından ilgili değil mi?
İşin temelindeki konu, Türkiye gibi Üçüncü Dünya Ülkelerine dayatılan kapitalist “modern” tıp anlayışının sorgulanmasına nasıl mutlak gelmez?
Neoliberalizmin sağlık piyasasını bütünüyle ele geçirmesiyle tıp fakültesi artışı arasında nasıl ilişki var? Türkiye'de 1990'da sayı sadece 25 idi.
Yok hayır konuyu “Kara KutuYüzleşme Vakti” kitabıma getirecek değilim. Ama… Kitabın tek sayfasını açmadan yapılan önyargılı “eleştirilerden” hareket ederek, konuyu bambaşka bir yere getireceğim. Ön kabuller ezberler var ve bunu sarsacak her bilgi görmezden gelinmek isteniyor. Üzerine kara bir şal örtülmeye çalışılıyor.
Belki şaşıracaksınız: Konuyu Haluk Bilginer'in aldığı Emmy Ödülü'ne getireceğim!
Sadece birtek eleştirel makalehaber analiz okumak istedim.
Bulamadım.
Herkes övgü yarışına girmiş; ve başı sözde kimi solcular çekiyor!
Konu, Haluk Bilginer'in sanatçı kişiliği değil.
Ki, “Atatürk'e tapınmaktan vazgeçmedik” sözünü unutmuş değilim.
Konu, kapitalizmin kültür endüstrisine sorusuz sualsiz boyun eğilmesi!
Konu, sol'un kültür emperyalizmine teslim olması!
Bu da nereden çıktı demeyin…
Artık halk kültürü yaratmakta zorlanan sol, kapitalist mabetlerden dayatılan “kültür manipülasyonuna” teslim oldu.
Medya, solun sınıfsal ideolojik mücadelesini teslim almakta büyük başarı kazandı. Çoğu solcuyu sürüye katmayı başardı. Ve maalesef sol değerleri kirletmekte hayli yol aldı.
Bunun sonucu:
Sol, dayatılana sorgusuz hayran oldu.
Sol, dayatılanı sorgusuz alkışlar oldu.
Sol, kültür endüstrisinin neferi oldu.
Bunu kendine büyük tehdit olarak görmek istemiyor artık. Aksine. Neoliberalizmin dünya ölçeğinde sağladığı siyasal, ekonomik ve kültürel üstünlüğü kabul etmenin mazeretini düşüncesini üretiyor. Böylece… Güce biat edip egemen kültüre yeniliyor ve, övgüdeyergide sınır tanımıyor.
Peki… Bunları hiç mi sorgulamayacağız.
Bize dayatılan “tasarımı” kabul mü edeceğiz?
Mesele sadece Üçüncü Dünya kompleksi ya da özentisi değil!
Gözden kaçırılan ideolojik saflaşma…
Nedir bu Emmy Ödülü?
Sonuçta ABD'nin verdiği televizyon eğlence ödülü! (Müzik için “Grammy”, film için “Oscar” ve bizde pek bilinmez tiyatro için “Tony” ödülü verilir…)
Emmy önce yereldi. 1949 yılından beri veriliyor. Ki…
Seneye dikkatinizi çekerim; Soğuk Savaş döneminin başlamasıyla CIA'nın kültür endüstrisini “savaş aracı” olarak kullanmaya başladığı dönem. İlk hedefleri sola sempati duyan Amerikalıların bilincini bulandırmaktı. Öyle ki… “Emmy” için ilk düşünülen isim “Ike” idi. II. Dünya Savaşı'nda ABD'nin kahraman generali ve gelecekteki ABD Başkanı Eisenhower'ın popüler lakabı…
CIA kültür endüstirisi çalışmalarında “sol makyajı” mutlak kullanır! Örneğin katı kuraldır; “Emmy heykelciği her zaman sola dönük görünmelidir!”
Diziden spora, belgeselden çocuk programlarına kadar yılın çeşitli dönemlerinde “bin kategoride” Emmy Ödülü dağıtılır. Örneğin, 1973'den beri verilen Uluslararası Emmy Ödülleri'nin 20 program kategorisi var. Bu ödül “yarışına” ABD dışındaki herhangi yerel ya da bölgesel televizyon kanalı, yapımcı, yönetmen, yazar katılabilir.
60'tan fazla ülkeden ve 500'den fazla şirketten üyesi olan küresel yayın organizasyonu (dünyanın en büyük prodüksiyon, dağıtım ve yayın şirketlerini temsil eden) Uluslararası Televizyon Sanatları ve Bilimleri Akademisi (IATAS), ödülü üyelerinin oylarıyla belirler.
Haluk Bilginer'in ödül aldığı dizinin yapımcısı da IATAS üyesi…
Demek istediğim şu:
IATAS / ABD'nin ödül kriteri nedir? Ne pazarlanıyor? Bunun dünyaya dayatılan kapitalist kültür endüstrisi ile ne ilgisi var?
Benzeri sorular üzerinde tartışma yapmıyoruz; ve itibariyle dayatılan her “hapı” yutuyoruz!