Şimdilerde yeniden siyasete döneceği konuşulan Tansu Çiller’in başbakanlığı ile Refahyol Hükümeti dönemindeki başbakan yardımcılığı görevi sırasında basın müşavirliğini yapan ve ‘Çiller’in karakutusu’ olarak bilinen Mehmet Bican, Halk TV yazarı İpek Özbey'in sorularını yanıtladı.
Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde döviz kurlarındaki hızlı yükselişlerin dengelenmesi ve kurun belli bir seviyede tutulması için kamu bankaları üzerinden döviz satışı yapılması, Merkez Bankası rezervlerinde sert şekilde erimeye yol açtığı gerekçesiyle eleştirilmişti. Rezervlerdeki 128 milyar dolarlık eksilme muhalefet partileri tarafından sorgulanmış, ‘128 milyar dolar nerede‘ kampanyası başlatılmıştı. Bican, benzer bir olayın Çiller döneminde de yaşandığını söyledi.
"Öyle olaylar var ki bunları birkaç kişinin dışında hiç kimse bilmez. O birkaç olayın yıllar sonra bugün bilinmesi sanıyorum sorunuza cevap niteliği taşıyacak" diyen Bican'a yöneltilen sorular ve bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
"İki yaşanmış olayı ilk kez size anlatıyorum: Hani bugünlerde hep tartışılıp durdu ya... Kayıp 128 milyar dolar... Merkez Bankası’nın arka kapısından satılan dolarların birilerine peşkeş çekilmesi, o dolarları satın alanların köşeyi nasıl döndükleri rakamlarla iddia edildi ya hep... Böylesi olayın bir benzerinin, Sayın Çiller’in başbakanlığı döneminde yaşandığını ve sonuçlarının ne olduğunu açıklayacağım.
Olay tarihini, o olayların kahramanlarının kimliklerini, olaydaki rollerini bir bir bilmemiz gerekir. Ünlü 5 Nisan kararlarından önce. DYPSHP Koalisyonu... Başbakan Çiller, Başbakan Yardımcısı ise SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın. Türkiye ekonomide bugüne benzer bunalım yaşıyor. Enflasyon yüzde 100’ü geçmiş. Bütçe açığı rekor seviyede, iç ve dış borç yükü artmış, üretim ülke çapında yarı yarıya azalmış, işsizlik tepe noktalarda, faizler fırlamış, batan bankalar var, TL yüzde 160 değer kaybetmiş. Merkez Bankası, dövizde görülen yüzde 100’ün üzerindeki artışı piyasaya müdahaleye rağmen önleyememiş... İşte böyle bir dönem yaşıyor Türk ekonomisi... Türk insanı... Döviz kurunun bir günde yüzde 15 artmasına rağmen tırmanışın sürmesi Başbakan Çiller’i yeni arayışlara, devalüasyona yöneltiyor. Tarih 26 Ocak 1994...
O gün ne oldu?
Başbakanlık Konutu öğle saatlerinden itibaren yoğun bir trafiğe sahne oluyor. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Şevki Erek, Merkez Bankası Başkanı Bülent Gültekin, Hazine ve Dış Ticaret, DPT ve Maliye müsteşarları, kamu bankaları genel müdürleri... Hepsi, döviz kurunun olağanüstü artması karşısında bir deprem yaşayan ekonominin son durumunu ve alınacak önlemleri tartışıyorlar. Tansu Çiller’in başkanlığında yapılan toplantıda koalisyon ortağı Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın yok ama Tansu Hanım’ın eşi Özer Bey var! Çok ilginç... Özer Çiller toplantı salonuna girip çıkıyor.
Siz neredesiniz?
Toplantının yapıldığı salonun kapısındaki koltuklarda dördümüz oturuyoruz. Başbakan’ın Baş Müşaviri Nâlân Kozan, Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu, ben ve Koruma Müdürü Resul Kalkan...
Merkez Bankası Başkanı Gültekin bir ara toplantıyı terk ederek, dışarıya, bizim bulunduğumuz bölüme çıkıyor. Ceketsiz... Dış kapıya doğru hırsla yönelirken, “Toplantıda Özer Bey’in ne işi var!” diye kendi kendine konuşuyor. Kendi kendine mi konuşuyor, yoksa biz duyalım diye yüksek perdeden mi? Galiba, ikincisi doğru. Sinirli ve canı sıkkın. Yaktığı sigarasından ikiüç nefes aldıktan sonra söndürerek, yeniden giriyor toplantıya. Bir ara toplantıya ben de çağrılıyorum. Salondaki büyük dikdörtgen masanın çevresindekilerin yorgunluktan bittikleri her hallerinden belli. Her kafadan bir ses çıkıyor. Merkez Bankası Başkanı Bülent Gültekin, sıkıntıda. Suratı asık. Devalüasyonun yüksek tutulması gerektiğini, ancak devalüasyonla birlikte “Stabilizasyon Paketi”nin de uygulamaya konulmasını istiyor. Gültekin, yüzde 18’in üzerinde belirlenecek bir devalüasyonu işaret ediyor. Ekonomi kurmaylarıyla daha önce yaptığı toplantıda, yüzde 5 devalüasyonun uygun olacağını belirten Tansu Çiller, bu görüşünü bu toplantıda değiştiriyor. Kur ayarlaması gecesine ilişkin anlatacaklarım bitmedi. Hani, gazeteci olarak sizin bile bilmediğiniz bir olaya tanıklığımı anlatacağım dedim ya… Şimdi sıra o çok önemli olayda: O gece Başbakanlık Konutu’ndaki çalışmalar sürerken Tansu Çiller bir ara toplantıdan çıkıyor ve kapı önünde bekleyen Nalan Kozan’a, “Bana Akın Bey’i bağlayın!” diyor. Talimat hemen yerine getiriliyor ve Başbakan telefonla konuşuyor Akın Bey’le. Akın Bey, bir özel bankanın genel müdürü!
Siz tüm bu konuşmaları duyuyorsunuz…
Tabii, hepimiz duyuyoruz: Ben, Akın İstanbullu, Nalan Kozan, Resul Kalkan. Hepimiz konuşmalarına tanığız! Başbakan, bu özel bankanın genel müdürünü herhalde halhatır sormak için aramıyor. Şaşırtıcı bir olay değil mi İpek Hanım! O gece yarısı, Türk Lirası'nın Amerikan doları karşısındaki yeni fiyatı 17 bin 250 lira olarak belirleniyor. Bu, yüzde 13 devalüasyon demek... Ama hatırlıyorsunuzdur sanırım. Dolar serbest piyasada birkaç gün içinde belirlenen bu rakamı aşarak 40 TL’ye yükselecektir. O saatte televizyonlar canlı yayında. Başlıklar, “bu karardan kimin, ne kadar para kazandığı ve Türkiye’nin ne kaybettiği” yolunda odaklanıyor ve ertesi günü Özal’ın Türkiye’ye kazandırdığı prenslerden sayılan Merkez Bankası Başkanı Bülent Gültekin istifa ediyor. Bu anlattığım olay, birinci bilinmeyen... Tarih, isimler, eylemler, her şey ortada ve gerçek. Hangi özel banka, o bankanın o tarihte genel müdürü kimdi, Merkez Bankası Başkanı bu yüzden mi istifa etti diye sorarsanız, bu sorulara cevap çok kolay. Kısa bir araştırma, ilgilenenleri bu soruların cevabına götürecektir.
Emin olun şu saatten sonra araştırılacaktır, ikinci bilinmedik olay nedir?
Yalova’daki Çiftlikköy’de deniz kenarındaki bir yakınımın evinde birkaç günlüğüne misafiriz. Silahlı kuvvetlerdeki görevinden ayrıldıktan sonra Sema Sitesi’ne yerleşen Fikret abiyle sahil boyunca yürürken, bir villanın bahçesindeki balkondan bize seslenildiğini fark ediyorum. Seslenen kişi, ayağa kalkmış, “Mehmet gelsene! gel gel!” diye el ediyor. Bu yakından tanıdığım ve adını hep saygıyla andığım, bir zamanlar Çillerlerin yakın dostu bir bakan. Villanın giriş katındaki balkonda oturmuş geçmişten, gelecekten sohbet ederken bir ara söz, İzmitYalova arasına kurulması planlanan Türkiye’nin en uzun köprüsünden açılıyor. Bu projeye yabancı değilim. Çiller’in başbakanlığı döneminde gündeme gelmiş, tüm hazırlıkları yapılmış, hatta bugünkü köprü ve Yalova geçişi ihalesi yapılmıştı. Ama nedense ihale iptal edilmişti. İçinde birçok soruları barındıran bir iptaldi bu. İhaleyi alan firma tüm gerekleri yerine getirmiş olmasına rağmen bu işten vazgeçtiğini tam sayfa ilanlarla gazetelerde açıklamıştı. Ancak, o açıklamada benim anlatacağım gerçek saklanmıştı. O tarihte yalısında sohbet ettiğimiz eski bakana, “Peki” diye sormuştum, “Böyle güzel bir projeden neden vaz geçildi? Siz de o tarihte bakandınız!” Cevap: “İhaleyi kazananlar, bu işi gerçekleştirmek için gerekli parayı bulmuşlardı ancak başbakana yakın birisinin istediği parayı bulamadıkları için bu işten vazgeçtiler!”
Başbakana yakın o “birisi” kimdi?
Saygın bir gazeteci dostun bana anlattıkları geliyor aklıma şimdi. Gerilere dönüp o olayı, Tansu Çiller’in yakın dostu Güneri Cıvaoğlu’ndan söz etmeliyim: 1994’ün Çillerler için en sıkıntılı günlerinden biri… O günlerde, Türkiye gündeminde başbakanın eşiyle ilgili çeşitli iddialar dolaşıyor. Cıvaoğlu o tarihte Çillerlere en sert muhalefeti yapan gazete Milliyet’te yazıyor. Tüm yazılı ve görsel basın, Çiller’in yurt dışında edindiği mal varlığının peşinde. Öteki köşe yazarları gibi, Cıvaoğlu da Çillerlerin yurt dışındaki mallarını satıp Türkiye’ye getirmesini istiyorlar. Tansu Çiller, bu rüzgâra kendisini kaptırdığı için Cıvaoğlu’na bozuluyor. Cıvaoğlu Çiller’le yaptığı konuşmayı bir uçak yolculuğunda anlatıyor bana. Çiller’e telefonda, “Sizi başbakanlıktan hiç bir gücün indirebileceğine inanmıyorum” diyor Cıvaoğlu. Tansu Hanım, bu güzel sözün arkasından ne geleceğini kestirebilmiş değil. Cıvaoğlu devam ediyor: “Ama bir tek kişi yüzünden yok olacaksınız… O kişi, eşiniz Özer Çiller’dir!” Güneri abim bu olayı bana anlatırken, “Telefonda önce bir sessizlik oldu. Sonra, Tansu’nun hıçkırıkları duyulmaya başladı. Çiller hıçkırarak ağlıyordu” diyor. Cıvaoğlu anlatmayı sürdürüyor: “Tansu, hıçkırıklar arasında bana, ‘Benim kocam çok namusludur. Bugünlere geldiysem hep onun yardımıyla geldim. Özer’e iftira atıyorlar. Senin bildiğin bir şey varsa bana söylemelisin" diyor. Cıvaoğlu, “Bazı şeyler hissedilir, ispatlanamaz” cevabını veriyor. Ve devam ediyor: “Özer’in pis işlere bulaştığını hissediyorum!” Anlattığım bu olayların tanığı olan ben, şimdi başka ne diyeyim İpek Hanım? Bu olaylarda geçen isimlere ilişkin ipuçları verdim. Dileyen o isimlerin kimler olduğunu kolayca bulabilirler.
Peki Çiller’in AKP’ye desteğini nasıl açıklarsınız?
Sayın Çiller’in AKP’ye veya Cumhur İttifakı’na destek vermesinin sadece ittifaka, Sayın Erdoğan’a veya Bahçeli’ye değil, körtopal yürüyen demokrasimize, siyaset hayatımıza da büyük zarar vereceği kanaatindeyim. Zaten, Çiller’in hayali olan yeniden siyasete dönme düşüncesinin hayata geçirileceğini sanmıyorum. Büyük bir yanılgı içinde o. Önceleri, onun aydın bir cumhuriyet kadını olduğu söylemlerinin peşinde koşmuştu kadınlarımız. Aydın kişiliğiyle, çağdaş görüntüsü ile umut kaynağıydı o, hatırlayınız. Ama sonra herkes gibi kadınlar da hayal kırıklığına uğradılar. Tansu Hanım’ın iktidarı boyunca hep inkârcı bir politika izlediği biliniyor. Dün ne yaptığını, ne söylediğini hep unutmuş, gelişen şartlara göre yeni stratejiler, yeni söylemler geliştirmiş ve büyük bir cesaretle hiç kimsenin kabul edemeyeceği bu yolu benimsemiştir. Örnek mi? Önce 28 Şubat’a sahip çıktığını hatırlayın lütfen. O meşhur MGK bildirisini imzalarken, “Burada sıralanan hususlar bizim partimizin ilkeleri arasındadır” demiş, ama sonra 16 yıl hapse mahkûm FETÖ Savcısı Mustafa Bilgili’nin kendisine gösterdiği gazete kupürlerine kanıp, “28 Şubat darbedir!” diyerek yol değiştirmiştir. Terörle birlikte mücadele verdiği generaller onun yüzünden bugün hapiste çürümektedirler. Başbakanlık koltuğunda otururken Refah lideri Erbakan’a herkesten fazla yüklenmiş, onun cumhuriyet düşmanı olduğunu seslendirerek Refah’a savaş açmış; sonra dinci bir siyaset özlemi içinde bulunan Erbakan’la koalisyon hükümeti kurarak bir süre mutlumesut yaşamayı seçmiştir.
Başka?
Kardak krizi de öyle... Hatırlayın lütfen. Yunanistan’ın Kardak kayalığına asker çıkarması üzerine neredeyse Türkiye’yi savaşa sokacak olan Çiller, olay yatıştıktan sonra, “Kardak meğerse bizim değilmiş!” diyebilmiştir. Bunlar ve daha başka olaylar Türk halkının gözü önünde cereyan etmiştir. Vatandaş unutmaz İpek Hanım. Tansu Hanım bu görüntüsüyle ve diğer eylem ve söylemleriyle hiç bir partiye ve kişiye destek veremez, kendisi de çok zarar görür.
AKP ve MHP tarafından yeni seçim yasası teklife TBMM’ye sunuldu. Buna göre baraj yüzde 7’ye indirilecek. Oysa sizin danışman olduğunuz dönemde Başbakan Ecevit, yüzde 10 barajını 56’ya çekmek istiyor, Çiller itiraz ediyor, değil mi?
İpek Hanım, yaşanılan o talihsiz dönemin adını koyalım önce: İktidarın, Ecevit başkanlığındaki koalisyon ortakları ve Çiller’in başında bulunduğu DYP tarafından altın tepsi içinde AKP’ye sunulduğu dönemdir o dönem. Çünkü insanlarımız o gün karanlık bir geleceğe sürüklendiler. Demokratik hayatı ve Atatürk’ün bize emaneti olan cumhuriyetimizi sonlandırmayı, parlamenter sistemi ortadan kaldırmayı amaçlayan din istismarcısı bir iktidarın esiri oldular. Söylediklerim belki iddialı laflar ama biraz açarsam haklı olduğum ortaya çıkacak. Bakınız o günlerde ve sonrasında neler oluyor. Sırayla gideceğim. 2001 seçimleri öncesi... DSPANAPMHP koalisyonu iktidarda. Ecevit başbakan. MHP lideri Devlet Bahçeli’yle ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz başbakan yardımcısı. Hükümet, Ecevit’in rahatsızlığı daahil birçok sorunla baş başa. Ayrıntıya girmek istemiyorum. Bugün bilinen bir olay gerçekleşiyor o sırada: Bahçeli, ortaklarının haberi yokken çıkıyor kamuoyunun karşısına, erken seçim istiyor. Oysa Ecevit, bozulan ekonomiyi düze çıkarmadan seçimden yana değil. Seçimin zamanında yapılmasını istiyor. Ecevit’i dinleyen yok. Bahçeli, seçim de seçim, diye tutturuyor; sanıyor ki seçimden birinci parti olarak çıkacak. Veya kafasında başka projeler var... Yeni kurulan AKP tehlikesinin farkında olan Ecevit, “Hiç olmazsa seçim barajını kaldıralım veya 10’dan 5’e indirelim” diyor. Bahçeli Ecevit’in bu görüşüne de karşı.
Çiller o zaman ana muhalefet lideri, ne diyor erken seçime?
O da barajın kaldırılmasına karşı olduğunu açıklıyor. O tarihte Başbakanlık’ta Ecevit’in daire başkanlarından biriyim. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’i İstanbul’daki yalısından arıyorum. Diyeceğim ki, “Ecevit’in barajın kaldırılması önerisini siz de benimseyin, yoksa baraj altında kalabilirsiniz!” Çillerle o gün konuşamıyorum. Not bırakıyorum. İki gün sonra beni telefonla arıyor. “Beni aramışsın” diyor. Ben Ankara’dayım, o bir miting için gittiği Samsun’da; Samsun Havaalanı’ndan arıyor beni. Uyarımı dinleyince, beni şaşırtan bir cevap veriyor: Diyor ki, “Ne diyorsun, katiyen razı olmam barajın kaldırılmasına; bak göreceksin seçimlerde tek başına iktidarız!” Aynen böyle söyleyince, ben ne diyeyim ki; susuyorum. Hükûmetteki MHP kanadının ısrarı, Başbakan Bülent Ecevit’in tüm karşı çıkma çabalarına rağmen Türkiye’yi bir erken seçime götürüyor. DSPMHPANAP Koalisyon Hükümeti ve muhalefet lideri Tansu Çiller... Erken seçim kararı alıyor Meclis. Hem de, seçim yasalarında herhangi bir iyileştirme getirecek, en azından seçimlerde uygulanan yüzde 10 bölge barajının daha aşağıya çekilmesini sağlayacak yasa değişikliği yapılamadan alınıyor bu karar. DSP kanadının bu konudaki kararlılığı hayata geçirilebilse, örneğin ülke barajı yüzde 5’e çekilse, Kasım 2002 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olamayacak, belki yüzde 5 barajını aşmış olan partilerle koalisyon kurmayı deneyecek… Türkiye belki bugünlere başka hükümetlerle gelecek. Adalet ve Kalkınma Partisi, Kasım 2002 seçimlerinde silip süpürüyor... Erdoğan, partisini iktidara taşıyor. AKP oyların yüzde 34,28’ini toplayarak birinci parti oluyor ve 20 yıl sürecek iktidarı başlıyor. Peki, erken seçim kararı alan diğerleri? Hükümeti oluşturan DSP, MHP, ANAP’la ana muhalefet Doğru Yol Partisi baraj altında kalıyorlar. Bu partiler o tarihte artık parlamentoda temsil edilmiyorlar. Barajı geçen sadece Deniz Baykal’ın CHP’si...