ANALİZ
Türkiye’nin en kirli kumpaslarının baş mimarı yeni partinin kurucusu. Nokta.
Bugünkü iktidar partisinin ilk isimleri arasında yer almasına rağmen, şimdi Erdoğan’dan kopan Ali Babacan sonunda partisinin kuruluşunu açıkladı.
Açıkladı da ne oldu?
Toplumda bir heyecan dalgası yarattı mı?
Burada haksızlık etmemek gerek, çünkü ne yaparsa yapsın; öyle kötü bir günü seçmiş ki partisini açıklamak için, bırakın heyecan dalgası yaratmayı, medyada haber olması bile mucize.
Tam da koranavirüsünün Türkiye’de de bir kişide olduğunun açıklandığı gün parti kuruluşunu ilan etmek, çok büyük talihsizlik.
Gerçi Ali Babacan’ın partisini çok abartanlar “İktidar bunu bilerek yaptı, yeni partinin adı duyulmasın diye bu açıklamayı aynı güne denk getirdiler” dediler ama bu mantıksız.
Burada tek doğru olan Babacan’ın açıklama gün ve saatini önceden bildirmiş olması.
Aynı günün akşamı koronavirüs açıklaması yapılmasını buna bağlamak fazla komploculuk bana göre.
Ayrıca zaten öyle bir musibet var ki başımızda şu sıralar, korona dışında ne olursa olsun toplumun fazlaca ilgisini çekmeyecektir.
Bu açıdan bakınca aslında iktidar, hakkındaki tüm olumsuzluklardan da sıyrılma veya bir süre kurtulma şansı da yakaladı.
Dikkat ederseniz, son birkaç gündür ne İdlib, ne şehitler konuşuluyor.
Dövizdeki artışlar, enflasyonda aslında düşmeyen oran, işsizlikteki artış da konuşulmuyor.
Benzin fiyatlarındaki indirim bile sıradan haber kadar değer bulmadı toplum nezdinde.
Çünkü can korkusu var.
Sanki can korkusu, Allah korkusunu bile aşmış durumda.
Korkudan camiye gitmiyor cemaat.
İşte Ali Babacan böyle bir ortamda kurdu partisini.
Bana göre madem bugüne kadar bekledi biraz daha bekleyebilirdi sanki.
Çünkü görünen o ki zaten kaybedeceği bir şey yok, kimse bir süre iç siyasetle ilgilenmeyecek ki.
Gelelim partinin yapısına, başarı şansına, göreceği ilgiye.
Hani ünlü bir hikaye vardır.
Padişah, savaşın kötü gitmesi üzerine vezire durumu sormuş. Vezir “Birçok sorunumuz var haşmetlum” demiş. Padişah “Say bakalım” dediğinde vezir “Barut bitti” diye lafa başlar başlamaz; padişah öfkeyle kesmiş sözünü; “Bu yetmez mi paşa, daha başka hangi sorunu sayacaksın ki?” diye susturmuş vezirini.
Benim bu yeni partiye bakışım da bu olaydaki gibi.
Adı Demokrasi ve Atılım Partisi.
Kurucular kuruluna baktım.
Bir isim çok dikkatimi çekti.
Sadullah Ergin.
Erdoğan’ın, 2009’dan 2013’e kadar Adalet Bakanı yaptığı kişi.
İktidarın cemaatle iç içe olduğu ve her türlü pis işleri yaptırdığı dönemin Adalet Bakanı yani.
Ergenekon, Balyoz, OdaTV, fuhuş, casusluk, Poyrazköy gibi kumpasların mimarı bir anlamda yani.
Bakan olduğu dönemde cemaatin iktidar için yaptığı bütün pis işlerini organize ettiği gibi, en hararetle savunan isimlerden biri.
Şimdi bana soruyorlar; “Babacan’ın partisini nasıl buldun?” diye.
Kurucusu böyle biri.
Daha ne diyelim?
Nokta.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Madem canlarını yakarız, niye ateşkes ilan edildi?
İdlib’de, Rus saldırısı sonucu 34 şehit vermemizden sonra yapılan Moskova toplantısında “ateşkes kararı” alındı biliyorsunuz.
Gerçi ateşkesin kimle kim arasında olduğunu da henüz anlamış değiliz.
Buna karşı önce Erdoğan “Suriye ateşkesi bozmaya kalkarsa cevabımız çok ağır olur” dedi.
Dün de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar konuştu aynı doğrultuda.
“Rusya ile büyük oranda mutabakat sağladık” diyen Akar, arkasından da şunu ekledi; “Ateşkes bozulur, saldırılar devam ederse bıraktığımız yerden başlamaya, onların da canını yakmaya devam edeceğimizi söyledik.”
Burada anlamadığım şu; AKP iktidarı; Suriye, İdlib’e saldırdığı için orduyu devreye soktu. Suriye’deki askeri varlığımızın nedeni de bir anda “Esad’ın sonunu getirmek” olarak güncellendi. Sonra Rusya askerimizi vurdu. Çok şehit verdik ve iktidar Moskova’ya gidip ateşkes kararına imza attı.
Durum böyleyken yine ortaya çıkıp “Suriye ateşkesi bozarsa fena yaparız” demek neyin nesi oluyor?
Zaten Suriye sürekli saldırdığı için müdahale edilmemiş miydi?
Ateşkes de bunun durdurulması için değil miydi?
O halde “Bozarsanız yine vururuz” lafı kime söyleniyor?
Belli ki yine iç kamuoyuna.
Çünkü kamuoyunun canı, gösterilen zafiyet nedeniyle biraz sıkılıyor.
İktidar her zamanki gibi yine üste çıkmaya ve bu başarısızlığı da kahramanlık gösterisi gibi sunma telaşında.
Durum budur.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Sağlık Bakanı ilk kez falso verdi
Koronavirüsü krizi sırasında Sağlık Bakanı iyi bir performans sergiledi.
Türkiye’deki hasta zamanında açıklandı mı, gizlenmeye çalışıldı mı, bunu bilemiyorum.
Ama şu anda bu sorun değil artık.
Sonuçta bu pis hastalığın Türkiye’de de olduğu biliniyor, bundan sonra alınacak önlemler önemli bence.
Bu açıdan bakınca, Sağlık Bakanı’nın krizi iyi yönettiği bir gerçek. Gerçi o da “Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayeti sayesinde bu önlemleri alıyoruz” falan gibi “zorunlu” cümleler sarf etti ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
Ancak bakan, dün ilk kez bir falso yaptı.
Gazeteci Muharrem Sarıkaya, bakana virüse yakalanan kişinin adını ve nerede yaşadığını niye açıklamadığını sormuş.
Bakan da “Virüsü almış olan kişinin kendisini ve ailesini karantinaya aldık. Eğer ili açıklamış olsaydık hassasiyeti sadece o vilayete yoğunlaştırır, diğer illerdeki tedbiri azaltabilirdik. Her yerde hassasiyeti diri tutmak için açıklamadık” cevabını vermiş.
Muharrem Sarıkaya, “zorunlu yandaş” gazeteci ama yine de gazeteci ve bu nedenle “İran’da ilk vaka çıktığında siz ‘Kum kentini o an karantinaya alsalardı bu denli yayılmazdı’ demiştiniz” hatırlatması yapmış.
Bakan ne desin? Bir şey diyememiş tabii. Sadece “Tek bir hadiseye rastlandı” diyebilmiş.
Muharrem Sarıkaya ne yapsın, bu kadarla yetinmiş artık. Çünkü daha fazla üzerine giderse başkaları da onun üzerine gelebilirdi.
BUNU YAZMAK GEREK
Eğitime ara verilmesinde pek çok yarar var
Bu yazıyı yazmaya başladığımda “Okulların tatil edilmesinde yarar var” başlığını atmıştım.
Ama hemen sildim.
Çünkü konu “tatil” değil ve olmamalı da zaten.
Birkaç gündür kamuoyunda da bu konu tartışılıyor ve hep “Okulların tatil edilip edilmeyeceği” soruluyor.
Sağlık Bakanlığı “Koronavirüs Bilim Heyeti” kurmuş.
Bence çok yararlı bir heyet bu.
Ancak eğitime ara verilmesi konusunda bilim kurulunun karşı çıkışı olmuş.
Başkanı demiş ki, “Okullar kapanırsa aileler bunu tatil olarak algılar, çocuklar okul yerine AVM’lere götürülürse beklenen fayda olmaz.”
İlk anda sanki doğru gibi geliyor kulağa ama bana göre değil.
Birincisi; eğitime ara verirken “bunun bir tatil olmadığının, çok önemli bir sağlık önlemi alındığının” altı çizilmelidir.
İkincisi; aklı başında hiçbir veli, durumu “tatil fırsatı” olarak görüp çocuklarını daha tehlikeli ortamlara sokmaz.
Diyorum ki, “Bütün dünya bir panik çılgınlığı yaşarken, bizim de en azından çocukları bir süreliğine ortadan çekmemizde yarar var.”
Nisanda zaten bir haftalık bahar tatili var.
Eğitime 15 gün ara verilirse, nisan tatili yapılmaz. Koşullara göre dönem sonuna bir hafta daha eklenir.
Büyük olasılıkla 15 gün sonra koronavirüs ile ilgili bir sonuç çıkmış olacaktır.
Zaten bu dönemde durumda bir düzelme olmazsa eğitime ara verilmesinin bile fayda sağlamayacağı bir başka gerçek.
AÇIKLAMA
Üç gün yazım olmayacak
Sevgili okurlar;
Malum bugün yani cuma, benim haftalık izin günüm ve bu nedenle yarın yazım yok.
Bu akşam Kuşadası’nda olacağım.
Kuşadası Belediyesi’nin düzenlediği bir etkinlikte halkla sohbet edeceğim.
Belediye yetkilileri gelmişken iki gün de ağırlamak istediler.
Açıkçası son zamanların aşırı stresli günlerinden sonra iki gün de olsa biraz dinlenme fikri çok hoşuma gitti.
Bu nedenle pazar ve pazartesi günleri yazım olmayacak.
Sizlerden çok özür dileyerek bunu anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
Salı sabahı elbette sizlerle birlikte olacağım yine.