Gazeteci Uğur Dündar, Sözcü'deki köşesinde "Suriye krizi"ni değerlendirdi.
Uğur Dündar'ın "İhanet!.." başlıklı yazısı şöyle:
“Suriye Krizi” başladığında “Küresel emperyalizmin projesine taşeronluk yapmayalım, ihanet coğrafyasına girmeyelim, Mehmetçiği şehit ettirmeyelim” diyenlere dönemin Dışişleri Bakanı, büyük strateji uzmanı (!) Ahmet Davutoğlu, bıyık altından gülerek şu cevabı veriyordu:
“Artık Ortadoğu'da en büyük oyun kurucu biziz. Bundan böyle haberimiz olmadan kuş bile uçamayacak! Ecdad yadigârı topraklarda Osmanlı'yı yeniden inşa ve ihya edeceğiz!..”
Davutoğlu'na en büyük destek Büyük Ortadoğu Projesi'ni adım adım hayata geçiren ABD'den geliyor, onu kankası Suudi Arabistan izliyordu.
Suudi hanedanı, Müslüman kanına doymayan topraklarda daha fazla kan akması ve yine emperyalizmin kazanması için milyar dolarlar harcıyor ve küresel cihatçılara uçaklar, TIR'lar dolusu silah taşıyordu.
Tıpkı o silahın Osmanlı kanıyla yazılan ihanet dolu öyküsünde olduğu gibi…
Londra'daki Kraliyet Savaş Müzesi'nde (Imperial War Museum) sergilenen silahlardan biri, üzerindeki irili ufaklı çok sayıda çentik nedeniyle, ziyaretçilerin hemen dikkatini çeker.
“LeeEnfield Rifle, 7.7 mm” etiketiyle tanıtılan bu piyade tüfeği, Çanakkale Savaşları sırasında İngilizlerden ele geçirildikten sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya hediye ediliyor. Enver Paşa da Hicaz Emiri Şerif Hüseyin'e gönderiyor. Silahın son sahibi kim biliyor musunuz?
Şimdi sıkı durun!
“Arabistan Kahramanı” olarak ünlenen İngiliz casusu Lawrence!..
Çentikli tüfeğin tüyler ürperten öyküsü de Lawrence'ın eline geçmesiyle başlıyor!..
1'inci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu Mekke ve Medine gibi kutsal şehirlerin savunması için Cemal Paşa'yı görevlendiriyor. Hicaz'da ise Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in sülalesinden geldiklerini iddia eden Şerif ailesinin hakimiyeti sürüyor. Hicaz kutsal bir yer olduğundan Osmanlı'ya vergi ve asker vermiyor, buna karşılık Osmanlı Hazinesi'nden sürekli altın çekiyor! Hicaz'ın istediği altınlar, padişahın özel hediyeleriyle birlikte Saray'dan Surra Alayı adı verilen birlikler ve törenlerle yollanıyor. Şerif ailesi mensupları yaz aylarını Boğaziçi'ndeki muhteşem yalı ve köşklerde geçiriyorlar. Yani Osmanlı sarayınca adeta baş tacı ediliyorlar…
Ama gelin görün ki sarayın bir dediğini iki etmediği bu aile, 2 Haziran 1916 günü yukarıda anlattığım tüfeği ateşleyerek Osmanlı'ya karşı isyan başlatıyor. Sonra da silah, isyanın anısı olarak casus Lawrence'a hediye ediliyor.
Dipçikteki bazıları büyük, bir bölümü de küçük olan çok sayıdaki çentiğin dehşet verici hikayesine gelince…
Müzedeki resmi kayıtlara göre; büyük çentikler bizzat Lawrence'ın sıktığı kurşunlarla şehit düşen Türk subaylarını, küçük çentikler ise şehit edilen rütbesiz Türk askerlerini gösteriyor!
Böylece Lawrence bir bakıma Çanakkale'nin intikamını almış oluyor!..
Giderek yayılan Hicaz kalkışması öylesine vahşi bir isyana dönüşüyor ki asiler, Mekke'de hastanede yatan Türk askerlerini hasta yataklarında bile şehit etme acımasızlığını gösteriyorlar.
Buna karşılık Fahri Paşa komutasındaki bir avuç Türk askeri, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in kabrini, onun sülalesinden geldiklerini söyleyip emperyalistlerle iş birliği yapan, sırtlarını İngilizlere dayayıp Osmanlı'yı sırtından hançerleyen hainlere karşı korumak için I. Dünya Savaşı'nın en zorlu mücadelelerinden birini veriyorlar…
Ve canları pahasına sürdürdükleri bu mücadeleyi insanın okurken gözlerini yaşartan bir marşla anlatıyorlar.
“Bırakmayız Medine'de yatanı, Can veririz, kurtarırız vatanı…”
Çentikli tüfeğin kan donduran hikayesi işte budur!
ABD ve Suudi Arabistan'ın gazıyla Suriye krizine dalanlar, bu tüfeğe ve üzerindeki çentiklere dikkatle baksınlar!
Emperyalizme hizmeti ve Türke ihaneti apaçık görürler!..