AKP'ye yakınlığı ile bilinen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, "Hadi şeytanın avukatlığını yapayım. Devlet pusuya mı yattı?" diye sordu.
Kayyum kararının seçimden hemen sonra alındığını öne süren Selvi, İstanbul seçiminin beklendiğini yazdı. Selvi AKP'lilerin iddialarını köşesine taşırken, HDP'nin yanıtlarına yer vermedi.
Selvi, "Kayyım kararının altında ne var?" başlığını taşıyan yazısında şunları ifade etti;
İÇİŞLERİ Bakanlığı’nın HDP’li Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarını görevden alıp yerine kayyım ataması demokrasi standartlarımızla ilgili tartışmayı yeniden alevlendirdi.
Ama sürpriz oldu mu derseniz, kimseye sürpriz olduğunu zannetmiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten seçim kampanyasında seçilseler de görev yapıp yapmayacaklarının belli olmadığını belirterek sinyali vermişti. Kayyım kararı üzerine görüştüğüm bir yetkili, “İstanbul seçimlerinin yenilenmesi nedeniyle karar gecikti” dedi. Belli ki İçişleri Bakanlığı’nda hazırlık daha önceden yapılmış.
HDP’li belediye başkanlarının görevden alınma gerekçelerine baktığımızda, haklarındaki terör soruşturmalarının bir kısmı belediye başkanı olmadan önceki dönemi kapsıyor. Aralarında 2015 yılına kadar uzananlar var. Van Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan hakkında eylem hazırlığındaki üç teröristi belediyeye ait araçla taşıma iddiası gibi yeni olanlar da var. Tabii akla ilk gelen “Madem belediye başkanlığından alınacak kadar terör suçlularıydı, bunların seçimlere girmesine niye izin verildi” sorusu oluyor. Hadi şeytanın avukatlığını yapayım. Tam aksine, bunların görevden alınacak kadar suçları olduğu biliniyordu, o nedenle ses çıkarılmadı, bugünler için hazırlık mı yapıldı? Bir anlamda devlet pusuya mı yattı?
Kayyım kararı için çok şey söylenecek ama benim kulağıma gelen öncelikle üç büyükşehir belediyesinin Kandil’in kontrolüne girdiği yönünde. Bir yetkili, “Dağa adam göndermeye başladılar” dedi. Belediyeler HDP’nin yerelde iktidar alanı. Adamlarını yerleştiriyorlar, ihaleler yapıyorlar. Bunun anlaşılabilir tarafı var. Ama belediye ile terör ilişkisi kabul edilemez. Belediyenin görevi Kandil’e adam göndermek değildir. Bir dönem PKK’nın yollara yerleştirdiği patlayıcıların belediye araçları tarafından kazılan çukurlara konulduğu, belli olmaması için üstünün yine belediye tarafından asfaltlandığı tespit edilmişti. Bunu hiçbir demokrasi kabul etmez. New York Belediyesi tarafından El Kaide’ye eleman temin edildiği ya da Madrid Belediyesi’nin ETA militanlarının yola patlayıcı yerleştirmesine destek verdiği düşünülebilir mi? Seçilmişlerin terör ve şiddetle işi olamaz. Benim en büyük kırmızı çizgim budur.
Kayyım işi bir tahterevalliye dönüştü. Halk HDP’yi seçiyor, iktidar onları alıyor, yerine kayyım atıyor. Tekrar seçme gidiliyor, halk yeniden HDY’yi seçiyor, iktidar tekrar kayyım atıyor. Bu kısırdöngü devam edip gidiyor. Aslında bu demokrasimizin içine düşürüldüğü çıkmazı gösteriyor. Seçimlerden önceydi. Diyarbakırlı bir kanaat önderi ile konuşuyorduk. Kayyım döneminde şehre yapılan hizmetleri anlatıyordu. AK Parti de kayyımı belediye başkan adayı olarak göstermişti. “O zaman seçimi AK Parti mi alır?” dedim. “Yok”” dedi, “Seçimi HDP alır.” Sebebini sordum. “Halk ‘Nasıl olsa yine kayyım atanır. Kayyım hizmet yapar. Biz HDP’ye seçelim ki hem kimlik beyanında bulunmuş oluruz, hem de kayyım gelir hizmet almaya devam ederiz’ diye düşünüyor” demişti. Durum tam budur.
Kayyım atanan Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyeleri seçimden önce zaten kayyımlar tarafından yönetiliyordu. Kayyımlar önemli hizmetler götürdüler. Peki seçime gidildiğinde ne oldu? Diyarbakır’da 62.9’la, Van’da 53.8’le, Mardin’de 56.2’yle HDP kazandı. Devlet kayyım atıyor da ne oluyor? Halk yine HDP’yi seçiyor. Seçimle gelenler kayyımla, kayyımla gelenler seçimle gidiyor. Bu durum demokrasi standardımızı düşüyor. Kayyım atayacaktınız, o zaman seçime ne gerek vardı anlayışını doğuruyor. Demokrasimizi kayyımdan, HDP’yi de terörden kurtarmadan biz bu işin içinden çıkamayacağız.