Gazeteci Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil Sözcü Gazetesi'nin internet sitesinde yayınlanan, moderatörlüğünü Gökmen Ulu'nun yaptığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz Özdil, "AKP Genel Başkanı’nın aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı olduğu için hepimizin kalbinin attığı Gazi Meclis’te olması gerektiğini söylemiştik ama her zaman olduğu gibi bunu reddetti. Tarihe çok kötü bir iz bıraktı. Aynı zamanda şehitler tepesi konusunda da bir çelişkidir." ifadelerini kullandı.
Sözcü Gazetesi'nden Sevgim Begüm Yavuz'un derlediğine göre; Yılmaz Özdil sözüne şöyle başladı:
*Belki 1. Meclisin fiziki şartlarından da öncelikle bahsetmek lazım. Pencerelerinde cam, çatısında kiremit yoktu, elektrik yoktu. Bir okuldan sıralar getirilmişti. Bakkalın, manavın malına çökmüyorlardı.
*Parasını ödemeden ekmek bile almıyorlardı. Kese kağıtlarını bile kullanıyorlardı tutanak olarak. Egemenliği saraydan alıp, halka veren Gazi Meclis 7 odalıydı. Aynı meclis binasında saltanatı kaldırdılar, cumhuriyeti ilan ettiler, Lozan Anlaşmasını imzaladılar. Sadece 7 oda ile neler başarılmıştı.
VEHBİ KOÇ’UN ANILARI
Cumhuriyetin bir destan olduğunu söyleyen Dündar ise şunları söyledi:
*Türkiye’de sanayileşme denildiğinde akla gelen ilk isim merhum Vehbi Koç’tur. Cumhuriyetin ilk müteahhitlerindendir.
*Kendisi bana şunları söylemişti: ‘Uğur Bey mimar yok, mühendis yok. Projeyi yabancılar yapıyor. Demir yok, çimento yok, tuğla yok, kiremit yok, çivi yok. Bunlar hep ithal. Bizden kum ve işçi var’ demişti. Cumhuriyetin temellerinin nasıl atıldığının bir örneğidir bu. Bunu anlattığında ağzım bir karış açık dinlemiştim Vehbi Koç’u.
*Bazılarının akıllarına şaşıyorum. Milleti kandıracaklarını zannediyorlar. Cumhuriyet destandır. İnat edeceklerine o destanı ezberlemeye ve kendilerine pay çıkarmaya çabalasınlar.
Birinci meclisin açıldığı dönemin şartlarından bahseden Özdil şunları söyledi:
*Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk’ü bir sihirli el sınıflardaki bir poster haline getirmişler. Gazi Meclisin kurulduğu gün Türkiye’de 250 bin kişilik işgal ordusu vardı. İstanbul işgal altındaydı. Çanakkale Boğazı işgal altındaydı. Trakya komple işgal altındaydı. İzmir’den başlayarak Ege komple işgal altındaydı.
*Benim bulunduğum İstanbul’da İngiliz askerleri, sizin bulunduğunuz İzmir’de Yunan askerleri devriye geziyordu. Antep, Maraş, Urfa işgal altındaydı. Osman Gazi’nin sandukasına tekme atıp ‘kalk Osman biz geldik’ diye alay ediyorlardı.
*Meclis açıldı diyoruz da hangi şartlarda açıldı. İstanbul sokaklarında İngiliz, Fransız, İtalyan hatta Japon askerleri devriye geziyordu. 10 yaşında kız çocuklarımızın ırzına geçiyordu. Türk Tarih Kurumunda belgeleri var fotoğraflı.
*Bursa Osmangazi’de çocuk, kadın dahil 97 kişiyi camiye doldurup ateşe verdiler. Şimdi utanmadan Mustafa Kemal’e, arkadaşlarına, Kuvayi Milliye’ye dil uzatanlara ısrarla söylüyoruz; bunlar ne müslüman ne insan. Bir sihirli el bunları öğrenmeyelim, meydan tarikat, cemaat koalisyonuna kalsın istiyor maalesef.
Dündar ise, “Cumhuriyete, bağımsızlığımıza, Atatürk’ün eserlerine laf söyleyenler kelimenin tam anlamıyla meczupturlar, akıllarından zorları vardır. Yatsınlar kalksınlar büyük önder Atatürk’e dua etsinler. Fikirleriyle ışık olup, sonsuza kadar aydınlatmaya devam edecek” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’deki 23 Nisan özel oturumuna katılmamasını yorumlayan Özdil şöyle konuştu:
*AKP Genel Başkanı’nın aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı olduğu için hepimizin kalbinin attığı Gazi Meclis’te olması gerektiğini söylemiştik ama her zaman olduğu gibi bunu reddetti. Tarihe çok kötü bir iz bıraktı. Aynı zamanda şehitler tepesi konusunda da bir çelişkidir.
*Türkiye’deki en büyük şehitler tepesi o Gazi Meclistir. 23 Nisanlar sadece Ulusal Egemenlik ve çocuk bayramı değildir, özellikle şehit çocuklarının bayramıdır. 23 Nisan şehitlerimizi ve şehitlerimizin çocuklarını hatırlamamız gereken gündür.
*Bugün orada olmaması, aslında şehitler tepesini tek başına, yalnız bırakan tek kişi olarak tarihe geçmesini sağlamıştır.
Uğur Dündar şunları söyledi:
*Bana Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü eski başkanlarından Prof. Dr. Sedat Arıtürk çok anlamlı bir mektup göndermiş, yarın SÖZCÜ’deki köşemde okurlarımla paylaşıyorum. 2011’de kapatıldı bu önemli, stratejik kurum.
*Eğer bilimsel birikim, bilimsel hafıza bugünlere aktarabilmiş olsaydı bugün belki corona virüsü konusunda aşı üretme noktasına gelebilirlerdi. Bunu kapatarak Türkiye’yi aşı konusunda dışa bağımlı hale getirdiler. Ergenekon, Balyoz kumpaslarının kurgulandığı yıllar bunlar.
*Kapatılması sıradan bir operasyon değil. Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirmek için yaılmış bir girişimdir.
Özdil ise şöyle konuştu:”Taburcu kavramı dünyada sadece Türk milleti için taburcu anlamıyla ifade edilir. Bu millet neredeyse kendini bildi bileli emperyalizm ile savaştığı için iyileşenler evine değil, taburlarına gönderilirlerdi. Türk milletinin var olma mücadelesinde bir simgedir taburcu etmek kavramı. Mustafa Kemal Atatürk’e sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Nice bayramlara. Ne mutlu Türk’üm diyene.”