AKP iktidarı ile yandaş kayırmacılığı, eş, dost, akraba atamaları öyle bir noktaya geldi ki Osmanlı'daki beşik ulemalığını hatırlattı. Sözü Yazarı Sultan Uçar, " Kızları, torunları gelin ve damatları doğar doğmaz maaşa bağlayın olsun bitsin" dedi.
Üniversitelere, ‘Oğlum, kızım, gelinim, damadım, karım, kardeşim' derken rektörlerin yaptığı liyakatsiz atamalar beşik ulemalığını 4 asır sonra geri getirdi. Beşik uleması neydi? Dünyadaki tahtları ve bahtları göbekleri düşmeden babadan oğula miras geçen imtiyazlı sınıftan başka bir şey değildi.
Kundaktayken, alim olacaklarına hükmedildi. ‘Alimin oğlu alimdir' sözüyle mahdumlar doğmadan kutsandı. Şeyhülislamın, ana rahmine düşmemiş olası oğlu şeyhülislam olacaktı. Yetmedi, dünyaya gözlerini açtıkları an hazineden babalarının maaşı kadar maaş bağlandı. Saray üstüne saray, taht üstüne taht kuracak güce eriştiler.
ALİM KITLIĞININ ALİMLERİ
Vicdanen ve dinen rahatsızlık yaratan duruma itirazı beklenen şeyhülislam, güç tapınağının zirvesine oturuyordu. Mahkemeler de kadıya mülk kılındı. Adalet terazisini elinde tutan kadı da bu sürece ortak edildi. Doğmamış oğlu, kadı ilan edilip dünyaya gelir gelmez maaşa bağlandı. Alim kast sistemi, sus payıyla büyütüldü. 17'nci yüzyılın ilk yarısında görevli 30 şeyhülislamdan 13'ünün babası da şeyhülislamdı. 9 şeyhülislamın babası ulema, 3'ünün babası sarayda rütbeli ve 1'inin babası tarikat şeyhiydi. 50 yılda sıradan halktan 4 şeyhülislam çıkabildi.
CUMHURİYET VİCDANDIR
Cumhuriyetin kuruluşuyla kayırmacılığın kalesi beşik ulemaları da tarihin utanç sayfalarına gömüldü. Atatürk, “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyerek, iyi eğitimli tüm yurttaşlar için devlet kapısını hak edene açtı. Devletteki imtiyazlı sınıfların önü kesilince, adil ve vicdanlı nesiller yetişti. Kayrılan sınıfların kaybettiği imtiyazlar, sıradan halk çocukları için hem devletin hem de modern dünyanın kapılarını açtı.
ŞEHİDİN MORFİN HAKKI
Öyle güzel örnekler vardı ki; Çanakkale'de savaşın en ateşli günleriydi. Sıhhıyeye ulaşan yaralı sayısı 18 bini geçti. Yaralı askerlerden kurtulma şansı olmayana Dr. Tarık Nusret, ‘Bunu kaldırın' diyebiliyordu. Asker, çaresiz ölümü bekleyenlerin yanına götürülüyordu. Kolu, bacağı kopmuş, iç organları dışarıda ağır yaralı bir asker geldi. Doktor Nusret, ‘Bunu kaldırın' dedi. Çırpınan yaralı er, ‘baba' dedi. Doktor geri döndü ve ağrı çeken oğlunu gördü. Tereddütsüz ikinci kez, ‘Bunu kaldırın' dedi. Hayattaki, en ağır ama en adil cümleyi kurdu.
Oğlu az sonra şehit olunca, “Oğlum, beni affet ama o morfin senin hakkın değildi. Kurtulamazdın” diyecekti. Bu milletin, can çekişen oğlundan bir şırınga morfini esirgeyen vicdanına ne olmuştu?
GAZİ YAŞARGİLLER ELENİYOR
Güçlerini, oturdukları koltuktan alan yeni tür bir alim sınıfı türedi. Akademik yeterlilik, puan üstünlüğü, hak etme kriterleri, kendilerinin koltuklarını hak etme seviyeleriyle eşdeğerdir. Koltuklara haksız oturtulurken itiraz erdemi göstermeyen alimlerden, alim değil zalim çıkması kaçınılmazdır.
21. yüzyılın üniversite rasyonelliğine aykırı bu etik dışılık yüksek öğretimi ilim, irfan ve bilimden uzaklaştıran bir çukura çekiyor. Cumhuriyetin kurucu kadroları böyle kararlar alsalardı ne olurdu? Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, köylü çocuğu Gazi Yaşargil yerine oğlu Can Yücel'i yurt dışına burslu gönderseydi, dünya çapında bir beyin cerrahımız ve evrensel bir şairimiz de olmazdı. Bu erdemli davranışlar gösterilmemekte direnilecekse eğer o zaman beşik ulemalarına kızlar, torunlar, gelinler, damatlar, dünürler de hızla dahil edilip doğar doğmaz maaşa bağlanmalıdır!