Ekonomist Murat Kubilay, Merkez Bankası'nın faiz indirimi kararının ardından Türkiye'yi bekleyen olası 5 senaryoyu yazdı.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) dünkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faiz oranında bir puanlık indirime gitmesi piyasaları sarstı.
Ekonomist Dr. Murat Kubilay, Merkez Bankası'nın kararı sonrası Türkiye'yi bekleyen senaryoları yazdı.
Kubilay'ın Paraanaliz.com'da yer alan yazısından ilgili bölüm şöyle:
"Sıra geldi senaryolara. Fakat hemen öncesinde Türkiye tarihindeki en büyük mali skandal olan 128 milyar dolar konusunu vatanseverlik gereği bir kez daha anımsatalım ve #128MilyarDolarNerede sorusu aşağıdaki yazıyla tekrar soralım.
Türkiye’nin Venezuela durumuna düşebileceğini, yani sadece finans değil ticaretin dahi çökebileceğini ifade eden 6 nolu senaryo ile başlayalım. Bu durum dün de bugün de mümkün değildi, yarın da gerçekleşmeyecek, kimse en küçük endişe etmesin.
5 nolu senaryo Türkiye’nin tamamen Arjantin gibi olması, yani ödemeler dengesi şoku yaşayıp dış borçları ödeyememesi, ardından sermaye kontrolü gelmesi, dövizin kara borsaya düşmesi ve 2 buçuk yılda dolar kurunun 5 katına çıkması. Bu da mümkün değil.
Türkiye’nin jeopolitik konumu ve ekonomisinin Avrupa ile entegrasyonu en temel nedenler. Yani Türkiye, küresel kapitalizmin tamamen karantinaya alıp izole edebileceği bir ülke değil, bunu Erdoğan dahi yapmaz, istese de yapamaz. Kısacası ihtimal dışı.
4 nolu senaryo ise yarı Arjantin olma durumu. Dış borç ödemelerinde belirli sorunlar yaşanıyor, örtülü ve kısmi sermaye kontrolü uygulanıyor ve bu esnada döviz krizi yaşandığı için kur rahatlıkla 1012 TL düzeylerine ulaşıyor. Bu senaryo oldukça düşük ihtimalli.
Fakat imkânsız değil. Eğer Albayrak göreve devam etseydi ve örtülü döviz satışları birkaç ay daha sürseydi, bu feci durum yaşanabilirdi. Ağbal’ın göreve gelmesiyle bu senaryo 0 olasılıklıydı, fakat o da görevden alınınca çok düşük de olsa ihtimali yeniden belirdi.
3 nolu senaryo ise Albayrak görevden alınana kadar ana beklentimizdi. Yani kur şoku yaşanacak, döviz patlayacak ama ödemeler dengesi krizi ve sermaye kontrolleri yaşanmadan, ekonomi yönetiminde değişiklik olunca, uçurumdan kurtulacaktık. Öyle de oldu.
Albayrak’ın gidişinin ardından piyasadaki iyimserlik birazdan anlatacağım 1 nolu senaryoya evrildi, bense 2 nolu senaryoya geçmekle yetindim. Bu kısımlara geçmeden 4 nolu senaryonun az ihtimalli ama 3 nolu senaryonun ihtimal dışı kaldığını belirtelim.
Peki neden? Çünkü ani ve bir şekilde döviz kurlarında %20 ve üzerinde 2018’deki benzer bir sıçrama olursa, ödemeler dengesi krizi yaşanmadan yola devam edilebilmesi çok zor olur. Çünkü swaplar hariç net rezervler 40 milyar dolar.
Yani işler o derece kötü noktaya giderse, 3 değil doğrudan 4 nolu senaryoya geçeriz. Türkiye ekonomisinin 2013’ten beri bazen az bazen yüksek şiddetli yaşadığı bir kur şoklarından bir tane daha yaşayacak takati yok. Tabii rasyonalite tümden kaybedilmediyse.
Bu nedenle seçim anketlerinde Erdoğan’ın popülaritesi ile AKP’nin oy oranlarında sürekli düşüş gözlemlense de kredi muslukları açılamıyor, kamu harcamaları artırılamıyor ve 128 milyar dolar da olduğu gibi örtülü ve büyük döviz satışları yapılamıyor.
Gelelim 2 nolu senaryoya. TCMB faizleri düzenli düşürür, küresel piyasalarda dalgalanmalar olunca duraklar, dövizdeki ölçülü yükselişleri pek dikkate almazsa bu senaryo gerçekleşir. Yani ödemeler dengesi krizi ve döviz kuru şoku yok; fakat döviz hafifi hafif yükseliyor.
Bu senaryoda şok yaşanmadan Türkiye ekonomisinin büyümesi sağlanır, fakat büyüme aşağılara damlamadığı için yoksullaşma artarak sürer. Yine de ekonominin çarkları çalışır vaziyette tutulduğu için iktidar tarafından tercih ediliyor ve benim de ana senaryom.
1 nolu senaryoya gelince… Bu senaryo Albayrak görevdeyken kendisinin görevden bir şekilde çekilmesi ve sonrasındaki olağan politikaları içeriyordu. Gerçekten de Kazım 2020 Mart 2021 arasında yaklaşık 4 aylık bir süreç böyle yaşandı. Ama artık Albayrak yok.
Bu nedenle 1 nolu senaryo doğal olarak imkânsız. Bir gece ansızın Ağbal’ın görevden alınmasıyla, ekonomideki çılgınlıklar dönemi sona erdirilse de Erdoğan görevde olduğu müddet nihai finansal istikrarın sağlanamayacağı görüldü. Yeni bir senaryomuz daha var ve numarası ‘0’.
Bu senaryoda Erdoğan yok. Önümüzdeki süreçte ekonomideki kötüleşmenin, geriye dönüşü olmaksızın, seçmen tercihlerine yansıması ve her ne yapılırsa yapılsın Erdoğan’ın seçilemeyeceğini anlamasıyla görevden çekilmesini ifade ediyor.
Yani Erdoğan görevde kalmak için elinden gelen her şeyi deniyor, fakat bunun imkânsızlığı kesinleşiyor ve demokratik ve barışçıl yollarla görevi bırakması veya yetkilerini fiilen devretmesi gibi bugün için sürpriz bir durum gerçekleşiyor.
Elbette mevcut durum ve Erdoğan’ın karakteri böyle bir değişime müsaade etmez. Fakat son 20 yılın en çetin iktisadi kışı geçince; satın alma gücü iyice düşüp işsizlik iyice yaygınlaştıkça çok daha farklı siyasi koşullarla karşılaşabiliriz. Detayları bu yazıda.
Ötesi bu tip değişimlerin bir anda gerçekleşebileceğini, pek fazla öncü gösterge gözlemlenmeden yaşanabileceğini unutmamak gerek. Yine de bu senaryo hala uç ve tabii ki ana senaryomuz değil. Yalnızca şimdiden ihtimallere dahil etmek gerek.
Kısacası 2 nolu senaryo hala ana beklentimiz. Kur şoku yok ama kur artışı var. Ekonomi büyüyor ama yoksullaşma artıyor. İktidarın tabanı dışındaki memnuniyetsizlik ise zirveye vuruyor. Bu senaryoda dolar kuru 9’u rahatlıkla aşıyor ama 10 psikolojik bandına takılıyor.
Bu noktada dolar kuru ile yukarı yönlü tahmin yapmanın bir hüner olmadığını, Haziran 2022 vadeli dolar kurunun bile 10 TL olduğunu söylemek gerek. Bundan sonra asıl mesele kur ve faizi değil; bunların toplumsal sonuçlarının siyasi izdüşümlerini öngörmek.
Özetle, Mart 2018’de başlayan iktisadi buhranın Mart 2020’de başlayan 2. perdesindeyiz ve zirveye çok yaklaştık. Pandeminin ne getireceği üzerine kesin konuşmak zor. Yine de bu aşamanın sonunda siyasi değişim başlamış olacak, sürecin gelişimiyse hala belirsiz."