Haberler
04 Ağustos 2019 ( 1644 izlenme )
Reklamlar

Türkiye Lozan’ı güncelliyor mu

Temel atma töreni bizlere “Özgürlükler” kapsamında bir adım olarak gözükse/gösterilse de “Süryani sorunu”nun sahipleri acaba bundan, “Türkiye Lozan'ı güncelliyor” sonucu çıkarmış mıdır, çıkarmamış mıdır?


31 Mart seçimleri sırasında AKP'nin gündeminde Ayasofya Müzesi'nin camii olarak açılıp açılmaması ve CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun kazanması halinde İstanbul'un bir “Pontuslu”nun elinin geçip geçmemesi ile burasının “Konstantinopolis” olup olmaması vardı.

Ayasofya'dan başlayalım. Tekirdağ mitinginde bir vatandaş, Ayasofya'nın ibadete açılması talebinde bulununca Erdoğan, şu tepkiyi gösterdi: 

“Sultanahmet'i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Bak şimdi Büyük Çamlıca Camii'ni yaptık. 4 tane 5 tane Ayasofya eder. O kadar büyük. 60 bin kişiyi alabilecek kapasitede. Ve Anadolu Yakası'nda tüm İstanbul'da ve Türkiye'de en büyük camii oldu, buyurun. Mesele o değil. Bu işin siyasi boyu var. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgâh. Biz ne zaman, neyi, nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz. Bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız. Adımı nasıl atacağımızı biz çok iyi biliriz.”

Sadece 1 hafta sonra ise TV programında Ayasofya Müzesi'nin en azından T.C. vatandaşlarına ücretsiz olması yönündeki taleplerle ilgili şöyle konuştu:

“Olmayacak bir şey değil. Rahatlıkla olabilir. Ve hatta hatta üzerinde bunun öyle bir dururuz ki, bunu müze ifadesiyle değil, artık bunu Ayasofya Camii olarak koyarız. Nasıl Sultanahmet Camii’ne bütün turistler geliyorlar, aynı şeyi Ayasofya’da da yapar. Müze statüsünden çıkar, zaten biliyorsunuz daha sonradan böyle bir statü buraya verildi.”

Seçim bitti; Ayasofya'yla ilgili “Cami veya ücretsiz giriş” açılımları unutuldu, üstüne müze giriş ücretlerine yüzde 20 zam yapıldı!..

“Konstantinopolis”e gelince; Diğer AKP'lilerin seçim sürecinde Ekrem İmamoğlu'na yönelik suçlamaları bir yana İstanbul’un fethinin 566. yıldönümü konuşmasında Erdoğan, şunu söyledi:

“Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinopol değil, ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var.”

LOZAN'IN YILDÖNÜMÜNDEN 11 GÜN SONRA

Bilindiği gibi 12 gün önce Lozan Antlaşması'nın 96'ncı yıldönümünü kutladık. Yıldönümü mesajında Erdoğan, “Lozan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş senedi” olduğunu vurguladı. 

Bu mesajdan 11 gün sonra dün Erdoğan İstanbul'da Süryani Ortodoks Kilisesi'nin temelini attı. Erdoğan'ın bu “Açılımı”, “Cumhuriyet tarihinde ilk” diye sunulurken, Beyoğlu Süryani Kadim Meryemana Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sait Susin de şunları söyledi:

“Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi, kadim kiliselere ait Cumhuriyet tarihinde yapılan ilk kilise olacak. Cumhurbaşkanımız hem kilise iznini veren hem de temel atma törenine katılan ilk devlet başkanımız olacak. İnşallah açılış kurdelesini de kendisinin kesmesini istiyoruz.” 

Cumhuriyet tarihinde, özellikle AKP iktidarı döneminde başka “İlkler” de yaşandı. Lozan'a aykırı olarak Fener Rum Patrikhanesi Meclis'ine Türk vatandaşı olmayan Papazların atanmasına izin verilmesi, Patrikhane'nin “Ekümenliğinin” fiilen kabul edilmesi gibi...

“Patrikhane” demişken, Süryani Kilisesi'nin temel atma törenine Patrik Bartholomeos ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı.

Biliyoruz Erdoğan sormaz, ama keşke en azından Kıbrıs konusundaki hassasiyetiyle gündeme gelen İmamoğlu, Patrikhane'nin Mayıs ayında ABD Rum Ortodoks Başpiskoposluğu'na atadığı Türk vatandaşı Elpidophoros Lambriniadis'in 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı'nın 45'inci yıldönümünde yayınladığı mesajda Türkiye'yi “işgâlci” olarak suçlaması konusunda Bartholomeos'a , “Bu ne iş?” deseydi!..

LOZAN'A GÖRE SÜRYANİLERİN KONUMU

Temel atma töreninde Erdoğan'ın yaptığı konuşmaya geçelim. Süryani toplumunun coğrafyamızın kadim evlatları olduğunu belirten Erdoğan, özetle şunları söyledi: 

“Bu coğrafyayı yaklaşık bin yıldır, İstanbul'u da 566 yıldır yöneten bir milletiz. Bu uzun tarih boyunca coğrafyamız hep dini, etnik, kültürel çeşitliliğin, çok renkliliğin, en önemlisi de insanlık vicdanının merkezi olmuştur... Son olarak Suriye ve Irak'tan gelen ve içlerinde Arap, Kürt, Türkmen ve bu Müslüman kardeşlerimizin yanında Süryanilerin, Ezidilerin ve diğer inanç gruplarına mensup insanların da bulunduğu 4 milyona yakın insanı şu anda biz ülkemizde misafir ediyoruz... Demokrasimizi güçlendirerek ülkemizdeki herkesle birlikte farklı dinlere mensup cemaatlerin özgürlük alanlarını genişleten, haklarını garanti eden çalışmalar yürüttük. Bugün geldiğimiz noktada demokrasinin geliştirilmesinin ve bu yönde atılan adımların ülkemize zarar vereceğini iddia edenlerin ne kadar yanıldıklarına hep birlikte şahit oluyoruz. Bize göre bugün Türkiye geçmişe göre çok daha güçlü bir toplumsal yapıya sahiptir. Türkiye Cumhurbaşkanı olarak önümüzdeki dönemde de aynı yaklaşımla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”

DahaSevr'den beri geride dağ gibi bir “Süryani sorunu” projesi olmasa, Erdoğan'ın bu sözlerine de “Cumhuriyet tarihindeki bu ilke” de diyecek bir şey yok.

Nedir o birikim; anlatalım, kararı sizler verin.

Sevr'den başlayalım; “Büyük Ermenistan”ın bir ayağının Çukurova’ya uzatılması hedeflenmiş, ancak bölgede yeterince Ermeni nüfus olmadığı için Süryanilerin tampon olarak kullanılması planlanmıştı.

Sevr'i parçalayan Lozan'a gelince; Ülkemizde sadece “Rum Ortodoks ve Ermeni Ortodoks Hıristiyanlar ile Yahudiler” azınlık kabul edildi. Ancak ABD'nin 2001'den beri yayınladığı Dini Özgürlükler Raporu'nda bu durumdan şikâyet edildiği, hem ABD hem AB'nin, “Kürtler, Aleviler, Lazlar, Çerkezler, Bahailer, Protestanlar, Yahova Şahitleri ve Süryanilerin” de azınlık sayılmasını istediği malûm.

2001 ne ki? Bunlar daha Lozan görüşmelerinde önümüze konmuş taleplerdi. Hemen Lozan'da Azınlıklar alt komitesinin, “Ermeni, Asuri, Geldani heyetlerinin dinlenmesi” başlıklı oturumuna katılmayı reddeden Türk heyetinden Dr. Rıza Nur'un şu tepkisini aktaralım:

“Ermeniler Lozan’a dolmuş, Ermeni yurdu diye paçaları sıvamış, çalışıyorlar. Ben yalnız Ermeni görmüştüm. Şimdi bir de hiç bilmediğimiz ve aklımıza gelmeyen Asuri, Geldaniler varmış. Hayret, alıklaştım. Demek bize oyun ediyorlar. Biz devletlerle müzakereye geldik, Ermeni, Asuri devlet değil ki…”

Dr. Rıza Nur'un tepkisine rağmen komisyon, o heyetleri dinler. Ana heyetler toplandığında da meşhur Lord Curzon, Asuri ve Keldaniler için, “Dilleri, okulları, görenekleri ve dinleri konusunda tam garanti ister”.

2001'DEN BERİ NELER OLDU?

Şimdi de son 20 yılda olanları özetleyelim.

En önce 2000'li yıllarda Mardin ve civarına giden bir BM görevlisi çok geniş bir rapor hazırladı.

2001’de Brüksel’de, merkezi Hollanda’da olmak üzere bir AsuriKeldaniSüryani Birliği kuruldu. Birliğin Başkanı Fikri Aygur’un ilk talebi, “Lozan Barış Antlaşması’nın gözden geçirilip, kendileri açısından değiştirilmesi” idi. Keza Berlin’deki Avrupa Asuri Süryaniler Birliği, Süryani, Asuri ve Keldanileri, “Protesto gösterileri yapmaya, AİHM’e başvurmaya, Türkiye’den soykırımın tanınmasını istemeye ve Güneydoğu’da alt yapının oluşturulması için savaşmaya” çağırdı.

Avrupa’daki bir diğer Süryani örgütü Süryani Araştırmalar Merkezi de 20032004 yıllarında ilk olarak Londra’da bir konferans, ardından İngiliz Parlamentosu’nda toplantı düzenledi. Merkezin Başkanı Sabri Ataman toplantıda, şu iddialarda bulundu:

“Henüz 90 yıl önce, 1915 yılında, yaklaşık olarak Süryanilerin üçte ikisi Osmanlı İmparatorluğu’nun ellerinde katledilmiştir. Süryanilerin anayurdunda yapılan katliamın ardından, kardeşlerimizin kalplerindeki hudutsuz acı ve çocuklarımızın gözlerindeki korkuya rağmen, 90 yıl sonra ulusumuzun üçte ikisini yok eden hain soykırıma ve katliamlara karşı başkaldırmaya başladık…Süryani toplumu, bu gün soykırımın tanınması ve soykırım kurbanlarından özür dilenmesini ve bunun Türkiye’nin AB’ne katılımı için ön koşul haline getirilmesini istiyor.”

Toplantının ev sahibi İngiliz Milletvekili Steven Pound ise, “Türkiye, AsuriSüryani ve Ermeni halklarına karşı yaptığı soykırımı kabul edinceye kadar mücadele edeceğimize söz veriyorum” dedi.

Sonrası çorap söküğü gibi geldi; Avrupa Parlamentosu 2006 Türkiye raporunda, “Pontus ve Süryani soykırımının tanınması” istendi... Fransa’nın bir bölgesine sözde “Süryani soykırımı anıtı” dikildi...

Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen, “Süryani Soykırımı Konferansı”nda, Türklerin 600 bin Süryani'ye katlettiğini öne süren Süryani Araştırmalar Merkezi Başkanı Sabri Ataman, yeni hedeflerini şöyle açıkladı:

“Yakın bir gelecekte birçok Avrupa ülke parlamentosu ve kurumu AsurSüryani soykırımını konuşacak ve kararlar alacaktır. Fransa başta olmak üzere İsveç, Avusturya, Almanya ve Hollanda’da AsuriSüryani soykırım mağdurları anısına birçok anıt dikilecektir. Fakat dikilecek anıtların en anlamlısı da Van, Hakkari ve Diyarbakır’da dikilecek anıtlar olacaktır. Bir gün gelecek ve onlara da sıra gelecektir.”

Bir başka örgüt İsveç’teki Süryani Federasyonu Başkanı Robert Halef, Stockholm Büyükelçiliği'mize sunduğu raporda, “Mardin–Midyat bölgesindeki mal ve arazilerinin, bölgedeki Kürtler tarafından gasp edildiği” iddiasıyla, “Yurtdışında yaşayan Süryaniler için Türkiye’de bir yerleşim birimi kurulması ve buranın özerk bir yapıya kavuşturulmasını” istedi. Raporda, “Mardin, İstanbul ve Midyat’ta yaşayan Süryanilere dil ve din eğitim hakkı tanınması” talebi de yer aldı.

Geçen süreçte birçok Avrupa ülkesinde böyle bir dizi toplantılar yapılıp, raporlar yayınlandığını, “Süryanicilerin” Ermeniler, Rumlar ve PKK'yla birlikte hareket ettiğini de belirtip, 2009'a gelelim. Merkel'in talimatı üzerine Mardin Midyat'a giden Almanya'nın o dönemdeki Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz, “Süryani meselesinin önümüzdeki günlerde Türkiye'nin başını ağrıtabileceğini” duyurdu. 

Büyükelçi Cuntz'dan devam edelim. Ergenekon kumpasının tam gaz sürdüğü 2010'da Cemaatin gazetesi Zaman'a verdiği özel demeçte, “Ergenekon davasının, Türkiye’de devlete ve demokrasiye karşı yapılan bazı girişimlerin hukuk devleti çerçevesinde ortaya çıkarılması sınavı olduğunu” söyledikten sonra, “Türkiye'de yerel yönetimlerin kilise çanlarının çalınması konusunda karar almasını, Ruhban Okulu'nun açılmasını, Katolik, Protestan ve Süryani cemaatlerine tüzel kişilik verilmesini” istedi.

Tüm bunlardan sonra soralım:

Dünkü temel atma töreni bizlere “Özgürlükler” kapsamında bir adım olarak gözükse/gösterilse de “Süryani sorunu”nun sahipleri acaba bundan, “Türkiye Lozan'ı güncelliyor” sonucu çıkarmış mıdır, çıkarmamış mıdır?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Melih Bulu'nun görevden alınmasına Nevşin Mengü'den olay yorum Yine Atatürk heykeli yine provokasyon Cem Küçük öyle bir örnek verdi ki. Nihal Olçok'tan Sedat Peker'e: Size vekalet vermek istiyorum